Yunus Türkoğlu

Al Mektuplarını, Ver Mektuplarımı…

Yunus Türkoğlu

70’lerde genç kız ve erkeklerde hoşlanma, sevdalanma veya aşk hali günümüze göre farklıydı. Biri birlerine genellikle gizli mektuplar yazarlardı. Şiir, şarkı ve tabiat aşkı besleyen farklı unsurlardı. Bunlar uzaktan uzağa adap dairesinde ve ailelerin haberdar olmadığı maceralardı. Mektup, hayatın bazen ağır, romantik ve şiirli, bazen gergin, bazen sıradan bir unsuruydu. Herkesin hayatında var olan bir nesneydi. Mektup bir yerde edebiyat, bir yerde nezaket, bir yerde insani münasebetlerin belgesiydi. Ve biten temiz bir aşktan, sevdadan sonra “al mektuplarını, ver mektuplarımı bu aşk burada bitmiştir!”diye hüzünlü bir dönem bile yaşanırdı! Bu sözün genç bir kız tarafından bir erkeğe sözlü mü yoksa mektupla mı söylediğini ne bilen, ne duyan var!.. 

Aşk ve sevda mektupları hemen hemen yok olup gitti gibi. Yetmişli yıllarda mektuplar aşkı, sevdayı belirliyordu ve önemliydi! Bir genç erkeğin karşı karşıya iken zorlanacağı veya söylerken yüzünün kızaracağı bir türlü söyleyemeyeceği duygu, düşünce ve aşk kelimelerini kâğıda döküp sevdiği kıza iletmesi mektupla oluyordu. Güzelliği kendine mahsus olan 70’li yıllarda aşk, sevda veya adına ne derseniz deyin birazda mektup demekti. Aşk ile mektup biri birinden ayrılmaz ikili gibiydiler. Aşklar mektupla başlar, mektupla alevlenir ve yine mektupla biterdi. Bazen boş yere çekilen acılara yine mektuplar sebep olurdu. Yazdığı mektubu göndermekte zorlanan genç erkek aşk acısı yaşardı. Zor olsa da gönderdiği mektubun kızın eline ulaşıp ulaşmadığını bilemez veya cevap gecikir sevdiğinin gönlünden düştüğünü zanneder ve kahırlanırdı. Kız, sevdiğinden veya sevdiğini sandığı erkekten mektup bekler gelmeyince üzülür, ağlar kahrolurdu. Buna mukabil gelmesi beklenen ve asla gelmeyecek mektuplarda olurdu!

Birçok kişi için zor işti mektup yazmak. Yetmişlerde iki kelimeyi bir araya getirip kaleme alma, mektup yazma kültürü kıttı. Cümleler kırık-dökük, yarım-yamalak olur, başta ve sonda bolca klişe cümleler kullanılırdı. Yetmişli yıllarda aşk mektubu yazmak veya yazabilmek önemliydi. Bu konuda yetersiz olanlar Erek Sokak’tan Drej Ahmet’e başvurabilirdi. Van Ticaret Lisesi’nde okuyan Mahallemizden bir-iki arkadaşımız daha üst sınıfta olan ve tecrübeli bu ağabeylerinden mektup yazmasını rica etmişlerdi, oda yazmıştı tabi ki. Yazılan mektup kızın eline ulaştı mı, ulaşmadı mı ve sonuç ne oldu onu bilemiyoruz!

Mektup daha çok çizgili dosya kâğıdına yazılır, özel zarf seçilirdi. Hadi deyince her zaman, her yerde mektup kâğıdı bulunmazdı. Yokluk yıllarıydı ve tutumlu olmak zorundaydık. Önceki yıldan kalmış ve işi bitmiş matematik defterinin boş kalan sayfalarına, çizgili-çizgisiz dosya kâğıtlarına, kareli defter sayfalarına veyahut açık renk kese kâğıdına mektup yazılırdı.  Şayet bulabilirlerse kızlar daha çok pembe, erkekler mavi kâğıt kullanmayı severlerdi...

Sevdiğinin adının baş harflerinden oluşan akrostişler, dönemin aşk şarkılarının sözleri “Dalgalandım da duruldum/ Koştum ardından yoruldum…” kısa bir şiir yazılabilir, zarfın içine kurutulmuş gül konur veya mektubun ucu yakılırdı. O yıllarda eve mektup göndermek kolay değildi. Sıkı baba ve annelerin kontrolündeki evlere öyle serbestçe mektup gelemezdi. Bunun için birinin aracı olması veya kibrit kutusu bu iş için uygun olabilirdi. Aşk mektupları dediğime bakmayın. Bunlar saf, temiz, duru duyguların ifadesiydi. Kız ile erkeğin “eli bile eline değmeyen” uzaktan uzağa bir sevdanın macerasıydı. Birçoğu mutlu bir evlilikle sonuçlanır, bir kısmı daha başlamadan biter, yıllarca unutulmayan bu çocukluk ve ilk gençlik sevdaları sinede kapanmaz yara olarak kalırdı…

70’lerde hayatımızda var olan sıradan bir şeydi belki de aşk mektupları. O yılları yaşayan ve hatırladıkça hüzünlenen bizim nesil çok şanslıydı. Sakin, ağır, yoksul fakat keyifli bir hayatımız vardı.  Bazı şeylerin hep yerinde kalacağını ve özledikçe gidip görebileceğimizi zannederdik. Hayatımıza tat veren şeylerin günün birinde kaybolacağı aklımıza gelmezdi. Mektuplar, aşk mektupları, telgraf, bayram tebrik kartları, manyetolu, kadranlı telefonlar vesaire hayatımızdan çıkınca boşluğunu hissetmeye başlamış ve zaman değişmiş bizlerde büyümüştük artık…

Allah’a ısmarladık...

Yorumlar 1
Fuat GÜNASLAN 13 Şubat 2024 14:40

Evet yetmişlere daldık çıktık çok güzel günlerdi o günler ,o günleri özlememek mümkün değil.Ama çok gerilerde kaldı.Eline yüreğine emeğine sağlık kıymetli kardeşim.

Yazarın Diğer Yazıları