Yunus Türkoğlu

Ölüm ve Hayat

Yunus Türkoğlu

Bir grup insan var ki artık onların temennilerini gerçekleştirmeleri, arzu ve isteklerine kavuşmaları mümkün değildir. Onlara yardım etme imkânı da yok. Elimizi uzatıp onlara yardımcı olmak veya isteklerini gidermeye çalışmak bizim gücümüzü ve kudretimizin dâhilinde değildir. Artık onlar içinde bulundukları şartların esiri haline gelmişlerdir. Hallerini değiştirme imkânları yoktur. Elleri kolları bağlı hale gelmiştir. İşte bu kimseler ölülerdir!  

Allah’tan başka onların durumunu değiştirebilecek, temenni ve arzularını yerine getirebilecek hiç kimse yoktur. Allah-ü Teâlâ, ahrete göç etmiş, dünyasını değiştirmiş olanların bu beklentilerinin boş olduğunu söyler:

“ Onlardan birine ölüm geldiğinde; “-Ya Rabbi beni geri döndür. Kalan ömrümde salih ameller işleyeceğim.” diye temenni edecek.

Asla! Boşa söylenen bir söz. Tekrar diriltilene kadar onların önlerinde berzah âlemi var.”

(Mü’minun, 99-100)

Bu temennilerden ibret almamız lazım. Evet, ölülerin gözleri açılmış, en uzağı görebilen net olarak algılayabilen kimselerdir.Cehennemi görmüşler, cenneti seyretmişler, Allah’ın meleklerini görmüşler ve onlar için “gayb âlemi” gözle görülür hale gelmiştir. Ahretin hakikatini, dünyanın faniliğini kavramış, kendilerinin berzah âleminde kabirde olduklarının farkına varmışlardır. Büyük bir güne uyanacaklarını, kabirden kalkıp hesap vereceklerinin şuurundadırlar…

Acaba onlar ne arzu ediyorlar?

Dünya hayatını iyi değerlendirmiş, ahret endeksli bir hayat yaşayanlar var, birde dünya hayatını boşa geçirmiş, Allah’ı tanıyamadan göçüp gitmiş günahkâr, bedbaht ölüler var.

“Cenaze tabuta konduğunda ve insanlar onu omuzlarına aldıklarında; eğer Salih bir kimseyse;”- Bir an önce beni götürün, beni götürün!” der.

Eğer Salih değil kötü bir kimseyse;”-Yazıklar olsun, beni nereye götürüyorsunuz?” der. Onun bu sesini insan hariç herkes duyar. Şayet insanlar bu sesi duysalardı o zaman ödleri patlardı.” (Hadis-i Şerif)

İnsan kabre girip de cennetteki yerini gördüğünde bir daha bu fani dünyaya, yokluk âlemine dönmek istemez. Bunun tek istisnası şehiddir. İşte kabre konulan Salih kulun beklentisi bir an önce kıyametin kopması ve cennete girmektir. Diğer taraftan kâfir ve münafık kabirde o kadar şiddetli, azaba duçar olmalarına rağmen;

“-Ya Rab! Ne olur kıyamet kopmasın. Kıyameti gerçekleştirme ya Rab” der…  Çünkü kabirden sonrasının kendisi için daha korkunç ve daha şiddetli geçeceğini bilir.”(Hadis-i Şerif)

Gafil olarak ölenler, Allah’ın hakkını yerine getirmeyenler, günlerini boşa geçirenler ve tövbeyi erteleyip ansızın ölümün geleceğinin farkında olmayanlardır. Ölüm geldiği vakit kimseye hazırlık yapma fırsatı verilmez. İnsan ölünce kabrinde kilitli kalıyor. Kaçırdıklarına “ah-vah!” ediyor fakat hiçbir faydası yok. Bu durumda Rabbimden başkasının yardımı söz konusu değildir. Bu kişi neler temenni ediyor acaba?

Hayata dönmeyi, hiç olmazsa iki rekât namaz kılmayı istiyor. Kalan ömrünü Allah’a itaat ile geçirip sevaplarını artırmak isteyecektir. Ölü kabrinde namazın ne kadar sevaplı olduğunu idrak eder. Boşa geçirdiği günlerine esef eder. Yoktan yere harcadığı, oyunda oynaşta geçirdiği vakitlerine ağlar-sızlar ama ne fayda. Ne kazanmıştır pişmanlıktan ve üzüntüden başka!?.

Yine günahkârlar;

“Ah keşke dünyaya bir daha birkaç dakikalığına bile olsa dönebilsek de sadaka versek, hayır hasenatta bulunsak, fakirlerin yüzlerini güldürsek…” diyecekleri.

Münafikun Süresi 10. Ayet-i kerime ve devamı bize bunu anlatıyor:

“Sizden birine ölüm gelmeden önce Allah’ın size verdiği rızıklardan infakta bulunun, sadaka verin. Zira ölüm geldiğinde;

“Ya Rabbi! Bana az bir süre versen de tasaddukta bulunsam ve salihlerden olsam.” Diye temenni edecek.

Allah vakti gelmiş olan hiçbir canı geciktirme, tehir yapmaz. Allah yaptıklarınızdan ziyadesiyle haberdardır.”

Artık fırsat elden kaçmıştır. Allah’ en sevimli olan amel, kişinin tasaddukta bulunması, sadaka vermesidir. Dünyada fakire vermediği o parası, kendi arzularına ve keyfi duygularına harcadığı serveti ona kabirde fayda vermeyecektir.

Yine ölü;

Dünyaya geri dönüp salih ameller işlemek isteyecektir. Yaptıkları kötülükleri tamir etmeyi, Allah’a isyanını telafi etmeyi, hiç olmazsa zikirle vakit geçirmeyi temenni edecekler. Eyvah, eyvah artık dönüşe müsaade yoktur…

 Tövbe etmeden ölen günahlarıyla ölen kişi neticeyi görmüş, gözünden perde kalkmış ve feryat figan ediyordur. “Ah keşke ah! Keşke dünyaya dönsem, keşke bir fırsatım daha olsa. Keşke bir şans daha verilse!..” diyecek ama fırsat elden gitmiştir…

Bugün ibret alma imkânımız var. Dünya hayatını ve sayılı olan nefeslerimizi iyi değerlendirme gayreti içinde olalım. Nefeslerin kıymetini bilip ona göre yaşayalım. Her ölen dünyaya dönmek isteyecek, iki rekât namaz kılmak, tespih çekip Allah-ü Teâlâ’yı zikretmek isteyecektir. Kabre girip de üzerimize toprak atıldığında iş işten geçmiş olacak. Ahrette amel yok artık, burada yaptıklarımızın hesabı görülecek. Yaşadığımız her gün bizim için bir ganimettir ve ganimeti iyi değerlendirmemiz lazımdır. Ahrete elimiz boş, yüzümüz kara gitmememiz lazım…  

Yusuf Süresi 101. Ayet-i kerime ile bitirelim;

“Ya Rabbi! Müslüman olarak canımı al ve beni Salihler zümresine kat!”

Âmin…

Yazarın Diğer Yazıları