Eyyüp Altun-Sosyolog

Seçim (31 Mart)

Eyyüp Altun-Sosyolog

Bölgede 31 Mart yerel seçimlerine olağanüstü koşullarda gidiyoruz. Mevcut partilerin neredeyse tümü belli oranda bir yıpranmışlık görüntüsü veriyor. Ak Parti ekonomik kriz nedeniyle ciddi anlamda itibar kaybına uğrarken, HDP başka bir nedene bağlı olarak gerileme süreci yaşıyor; Türkiye sistemi içinde meşru bir zemine oturamaması gerçeği bu partinin büyük sorunlarından birini teşkil ediyor. Ak Partinin anti laik tutumu toplumun önemli bir kesiminde rahatsızlık yaratırken, HDP'li adayların seçilmesi durumunda silahlı örgütün etki alanına gireceği korkusu halkta olumsuz algı yaratıyor. Bu durumun hizmet alımını etkileyeceği düşünülüyor. Ekonominin kötü gidişatı ve demokrasiyi oluşturan güçler ayrılığının korunamamasının geniş kesimlerce tepkiyle karşılaması Ak Partiye olan güveni sarsarken, HDP'nin ABD yanlısı tutumu, öte yandan sadece bölgeye has etnikçi siyaseti beklentileri boşa çıkarıyor. HDP artık bir Türkiye partisi olma hedefini taktiksellikten çıkarıp yapısal zemine oturtması gerekiyor. Bölgeci siyaset, bırakın Türkü, Kürdü bile tatmin etmiyor.

 

CHP'ye gelince; başarısızlığı tescillenmiş bir başkanda ısrar etmesi onun en önemli açmazlarından biri. Tek adamcı bir görüntü veren bu durum sosyal demokrat çevrelerde ciddi rahatsızlığa neden oluyor. Türkiye'de geniş kesimler CHP'nin mevcut yapısıyla iktidar olamayacağı inancını taşıyor. Türkiye genelinin sağ eğilimli bir seçmen yapısına sahip olması ve üstelik sosyal demokrat oyların bölünmesi bu inancı daha bir pekiştiriyor. MHP, İyi Parti, Saadet Partisi ve Vatan Partisi iktidara yürüme noktasında(en azından şimdilik)umut vad etmiyor. Görünen o ki Türkiye tek bir gemiyle yol alıyor. Bu geminin batması durumunda toplumun derin sulara gömüleceği beklentisi kitleleri tedirgin ediyor.

 

Bilindiği üzere Türkiye'de sağ oylar neredeyse 60-65 düzeyinde. Geriye kalan 35-40'lık bir kesim ise sol partilere oy veriyor. Türkiye siyaset cephesinde halihazırda yüzde beşin üzerine çıkmayı başarmış iki sosyal demokrat parti bulunuyor.  Bunlardan CHP 25, HDP ise 10 bandında. Bu partilerin konumunu koruması durumunda solun iktidar yüzü görmesi mümkün gözükmüyor. Burada HDP sosyal demokrat oyları bölen bir parti konumuna düşüyor. İki partinin birleşmesi, örgütün silahlı mücadeleyi bırakıp Türkiye'den çekilmesiyle ve HDP'nin ülke bütününde demokrasinin ve ekonominin gelişmesine kendini adamasıyla olabilecek bir şey.Olması gereken bu olsa da bugünden yarına istenilen değişimin gerçekleşmesi olanak dahilinde görülmüyor.7 Haziran 2015 seçimlerinde kaçırılan trenin yakalanmasına ihtimal verilmiyor.

 

Bu tablo dikkate alındığında Ak Partiyi bir sol partiyle devirmek olası değil. Bu durumda Ak Partinin siyaseten devrilmesi işi yine kendi gibi bir sağ partiye kalıyor. Ne var ki Türkiye toplumu bu seçeneksizliğe uzun süre tahammül edecek gibi değil. Bu ülke, sorunları çözmede sıkıntı yaşayan iktidar partisinin alternatifini üretmek zorundadır. Bu durum yedek lastiği olmadan aracın yola çıkarılması gibi bir sakıncaya işaret ediyor. Yolda lastiklerden birinin patlaması durumunda yolcuların mağdur olması kaçınılmazdır. Bir zamanlar Demokrat Partinin alternatifi olarak (1960 ihtilalinden sonra) sahneye çıkan Adalet Partisi boşluğu doldurmuştu. Sonra Adalet Partisinin yerini Anavatan Partisi almıştı. Bir zamanlar Türkiye için umut olan Anavatan Partisi nasıl ki merkez sağ anlayışa sahip Ak Partiyle aşıldıysa Ak Parti de yine bir merkez sağ partiyle aşılacak gibi görünüyor. Bu arzu ettiğimiz bir durum olmasa da en azından şimdilik Türkiye'nin siyasal durumu böyle.

 

Ancak bu, siyaset gerçekliği içinde sağlıklı bir durum değil. Bir sağ partinin alternatifi yine bir sağ parti olamaz ve olmamalı. Bunu bir toplumun kaderi olarak görmek yanlış olur. Burjuva demokrasilerinde sosyal demokrat bir parti olmazsa olmaz bir işleve sahiptir ve siyasetin normalleşmesini sağlar.Siyasal sistemin sağlıklı işlemesi önemli oranda buna bağlıdır. Toplumsal ve sınıfsal öncelikli partileri zayıf olan ülkeler büyük sosyal patlamalara gebedir. Böylesi sosyal çalkantılara sürüklenen ülkelerde olayların önünü almak mümkün olmayabilir. Yunanistan'da derin bir kriz sonrası oluşan ayaklanma ancak sol hatta Marksist görünümlü bir parti (SYRIZA) tarafından durduruldu. Yine sağ partiler tarafından yönetilen Latin Amerika ülkelerinde gerilen toplumların gazı sol partiler iktidara taşınarak alındı. Yukarıda da söylediğimiz gibi sosyal demokrat partiler burjuva sistemlerinde yedek lastik görevi görür ve sistemi garanti altına alır.

 

ABD gibi emperyalist bir ülkede bile görünürde de olsa sosyal demokrat bir parti vardır ve zaman zaman iktidara gelir. Merkez sağ Cumhuriyetçiler ve merkez sol Demokratlar ABD'de burjuva parlamenter siyasetin omurgasını oluşturur. Ne var ki Türkiye 1950'lerden sonra tam anlamıyla sağ partiler tarafından yönetildi. Geçen yetmiş yıllık sürede sosyal demokratlar toplasan on yıl iktidarda kalamadılar. Şu da bir gerçek ki doksanlardan başlayarak Türkiye'de sosyal demokrat oylar Halkın Emek Partisi(HEP) ve ardılı partilerce bölündü. Bunu, Türkiye'de solun iktidara gelememesinin başlıca nedenlerinden biri olarak görebiliriz. Çünkü bu partiler sosyal demokrat oylar üzerine siyaset yapmaktadırlar ve toplam oy oranı yüzde kırkı geçememektedir. Şu veya bu nedenle sosyal demokrasinin iktidara gelememesi sistem içinde arızalı bir durumun varlığına işaret etmektedir. Şunu açıkça söyleyebiliriz ki Türkiye'de parlamenter sistem sağlıklı işlemiyor.

 

Yerelde seçim durumu

Ak Partinin amacı kayyumlarla belediyelere devletçi bir görünüm kazandırmaktı. Devletçi belediyecilik HDP belediyeciliğinin alternatifi olarak sunuldu. Birkaç istisna hariç kayyumların başarısız olduğunu söyleyemeyiz. O nedenle kayyumların hizmetlerinin yarıda kalmaması için yola Ak Partili adaylarla devam edilmesi gibi bir algı yaratıldı. Ancak Ak Partinin bu dönem itibariyle bölgeye dönük yerel seçim stratejisinde farklılık gözlemlenmektedir. İktidar partisi, bölge adaylarını katı devletçi ve yahut dinci cenahtan değil, toplumun genel çoğunluğunca sempatik karşılanacağını düşündüğü kişilerden seçmiş bulunmaktadır. Van adayı Necdet Takva ve Erciş adayı Abdulmenaf Turan yukarıda söylediğimiz ölçütlere uygun kişiler olarak vitrine konulmuş durumdalar. Van'da ticaretin başındaki Necdet Takva ile Erciş'te ihtisasını şehircilik üzerine yapmış Profesör Abdulmenaf Turan etkili adaylar olarak gözükmektedir. İki adayın da bulundukları şehirde heyecan yarattıkları ve HDP çevresinden bile oy alabilecekleri olanak dahilinde görülüyor.

 

HDP ise geçmişte aldığı oylara dayanarak bu seçimde de sandıktan zaferle çıkacağını düşünüyor. Oysa Musa ve Firavun metaforu bize, çalışanın kazanacağını gösteren tarihi bir mesajdır. Geçmişteki oylar değil, 31 Martta sandıktan çıkacak oylar sonucu belirleyecektir. HDP buna güvenerek yan gelip yatarsa seçimden hüsranla ayrılabilir. Öte yandan HDP, Ak Partinin adaylarına alternatif olabilecek birikimde ve vizyonda adaylarla yarışa katılmak zorundadır. Seçmen, partilerin sadece ideolojik yapısına bakarak oy vermez; adaylardaki akademik kariyer, vizyon ve kapasite durumları da etkileyici birer faktördür. Kuşkusuz HDP için bunlar da yeterli değildir. HDP gibi bir partinin bugün veya yarın seçim kazanabilmesi ve Türkiye siyaseti içinde kalabilmesi Kürt sorununun ekonomik ve sosyolojik gerçekliği konularında yeni bilimsel tespitlere ulaşabilmesine bağlıdır. On beş milyon Kürdün batıda yaşadığı koşullarda yeni bir durum analizine ihtiyaç vardır. Kanton veya özerklik fikri geldiğimiz nokta itibariyle Kürde çekici gelmemektedir. Eski düşünsel çerçevenin(paradigmanın) gözden geçirilmesi ve Kürt sosyal gerçekliğine uygun yeni bir siyaset teorisinin oluşturulması kaçınılmazdır.

 

Bir başka genel gerçeklik ise şudur: Bölge yönetiminin,  politik söylemini dini referanslardan alan bir partiyle, varlığını bölünme üzerine inşa eden bir partiye bırakılması siyasi gelecek açısından derin sorunlara neden olabilir. Bölge sadece bu iki partiye mahkum edilemez. Feodal baskıların ve köylülüğün hakim olduğu bir alanda sorunların toplumcu, anti emperyalist ve anti feodal bir anlayışla çözülebileceğini görmek durumundayız. Bölgenin çevreci bir yaklaşımla sanayileşmesi, tarımın ve hayvancılığın kolektivist bir bakış açısıyla geliştirilmesi sorunların aşılmasında önemlidir. Bu anlayıştan yoksun, burnunun uçunu göremeyen, üretimden kopuk siyasal anlayışlar köktenci çözümlere yönelemezler. Çok seçenekli siyasal ortam çeşitli olanakların üretilmesine vesile olacaktır. Çünkü yörenin sorunları iki partinin pansuman tarzı tedavileriyle iyileştirilemeyecek kadar derindir.

Yazarın Diğer Yazıları