Eyyüp Altun-Sosyolog

Mart (seçim) tezleri

Eyyüp Altun-Sosyolog

Ülkeler ve toplumlar inşa edilirken çağdaş ölçütler dikkate alınır. Bu tür yapılanmalarda geriye ket vurulması istisnai bir durumdur. Çağın gereklerine uygun güncellenme devlet ve toplum için de geçerlidir. Paramparça edilen Osmanlıdan Anadolu'yu kurtaran Atatürk'ün yeni devleti geleneksel değil de uygar değerler üzerine kurmasının nedeni budur. Tarihi geçmiş iyi tarandığında devlet kuranlar bir öncekini aşmak zorunda oldukları bilinciyle hareket ederler. Torun dedenin değerleriyle büyümez. Akıllı bir siyaset ve devlet kadrosu eskiyi deneyimler ancak kopyalamaz.

 

Türk devletler silsilesi de böyledir. Göçebelikten, tarım toplumuna, kır yaşamından kent yaşamına, dinsel devletten laik sisteme geçiş süreçlerinde kurulan devlet yapılanmalarında çağcıl değerler dikkate alınmıştır. Her aşama bir öncekini aşarak ilerler. Değişimin kaçınılmazlığına inanan kurucular siyasetlerini dönemin gerçekleri üzerine bina ederler. Halkların tarihinde geri dönüşler olabilir tabi. Bir zamanlar laiklikle yönetilen İran ve Afganistan gibi… Ancak bu istisnai bir durumdur, geneli ifade etmez. İnsanlık tarihinde gelişim hep ileriye dönük olmuştur. Bizatihi hayatın kendisi sizi buna zorlar. Değişime ayak uyduramazsanız geriden hızla gelen devletlerin ayakları altında kalırsınız.

Ak Parti 2002'de iktidara geldiğinde tarikatları ve cemaatleri topluma hâkim kılmaya çalıştı. Neredeyse her mahallede bir tarikat veya sohbet evi kuruldu. Bu sohbetlerde bilimsel konular değil, üç bin yıllık dini gelenekler konuşuldu. Böylece uygar değerler ötelenirken, muhafazakâr değerler yaygınlaştırıldı. Bu tür sohbet evleri mevcut muhafazakâr partiler için seçmen üretim merkezleri gibiydi. Hükümet bu işe o derece dalmıştı ki, kendi elleriyle büyüttüğü Gülen Cemaatinin (FETÖ) darbe hazırlığını bile göremedi. Bu cemaat ki devletin mahremi kabul edilen kozmik odaya hükümetin izni ile girdi ve buradaki en gizli bilgileri emperyalist merkezlere sızdırdı.

 

Eğer bir insan vicdansız değilse Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyetini hangi koşullar altında kurduğunu bilir. Mustafa Kemal Atatürk altı yüz yıllık sitemin yıkıntıları üzerine çağdaş bir devlet kurdu. Bu yeni yapıyı yıkmak yahut geriye doğru sürüklemek tarihin kabul edeceği bir şey değildir. Tarih, suyu tersine akıtmaya çalışanlardan hoşlanmaz. Eğer her şey bir değişime maruz kalıyorsa toplumsal sistemler de ileriye doğru değişmelidir. Bir toplumsal yapıyı ileriye doğru değil de geriye doğru sürüklerseniz tarihin acı tokadını yersiniz.

Bu gerçeklik bağlamında Ak Parti iktidarına baktığımızda ciddi açmazlarla karşılaşırız. Ak Parti iki binlerdeki özelleştirme hamlesiyle ulusal ekonomiyi dışa bağımlı hale getirmekle kalmadı, bunun yanı sıra toplumu muhafazakârlaştırma gibi bilimsellikle ilgisi olmayan kültürel projelere de hız verdi. Oysa toplum tutuculaştırarak ileriye sıçrama yapılamaz. Düşünün ki Almanya yeniden kilise egemenliğine geri dönse, içinde bulunduğu atılımı sürdürebilir mi? Ak Partiye bu seçimde kaybettiren asıl neden budur. Gelişim ve değişim yasasının tersi yönde tutum almak kazandırmaz. Tarihin büyük akışını değiştirmek kolay değildir ve buna girişmenin vebali ağır olur.

 

HDP açısından da durum pek farklı değil. Belediye sayısının 105'den 69'a düşmüş olmasını bir başarı olarak göremeyiz. HDP Kürt toplum yapısının ve siyasi-ekonomik taleplerinin ne derece farkındadır? Nedir Kürtlerin sosyoekonomik gerçekliği? Buna yakından bakmakta yarar var: PKK 1978'de kurulduğunda Kürtlerin büyük çoğunluğu kırsal alanlarda yaşıyordu. Kürtlerin kentlerdeki ekonomik etkinliği alt seviyelerdeydi. 1984 Eruh-Şemdinli baskını ve yaşanan diğer çatışmalar, ardından gelen koruculuk derken köyler boşaltılarak kentlere sürüldü. İstemeyerek de olsa Kürtler kentlerin çekiciliği ve modern yüzüyle tanıştılar. Bir süre sonra esnaflık yapmaya ve kentin idari yapısı içinde yer almaya başladılar. Ardından zenginleşerek sınıf atladılar. Batının bakir kasabaları ve kentleri devasa Kürt göçü sayesinde büyüdü. Kürtler ucuz işgücü ve nüfus yapısıyla bu kentleri büyütmekle kalmadılar, zenginleşerek sektörel faaliyetlere giriştiler. Küçük esnaflıkla başlayan süreç Kürtlerin kapitalistleşmesiyle zirveye ulaştı. Dün doğunun köylülüğünü oluşturan Kürtler bugün Türkiye burjuva egemen sınıfının bir parçası haline gelmiş bulunmaktadır. Kısacası Kürtler yaklaşık kırk yılda büyük bir toplumsal değişimden geçti. Bu sosyolojik gerçekliği görmeden siyaset yapmak ve siyasette ilerlemek mümkün değildir. 2014'te kabul edilen Türkiyelileşme siyaseti HDP'nin önünü açmışken sonrasında gelişen özyönetim ilanları ve hendek siyaseti "olumlu" gidişatı akamete uğratmıştır.

HDP'ye oy kaybettiren asıl şey yukarıda sözünü ettiğimiz bu sosyolojik gerçeklikten beslenemeyen siyasi anlayıştır. Bu siyasi anlayışta ısrar eden PKK, HDP'yi de buna zorlayarak süreci sıkıntıya sokmuştur. PKK hala özerk yapı yahut kantonlaşmanın Kürt sorununu çözebileceğine inanıyor. Oysa Kürtler ve diğer etnik topluluklar ABD'deki gibi sistemin ortaklaşmaya doğru sürüklendiği bir sürecin içinden geçiyorlar. Nasıl ki ABD'de etnik yapıya dayalı özerk bölgeler kurulması sosyolojik konum gereği uygun değilse, Türkiye'de de benzer bir durum sözkonusudur. Çünkü üzerine politika yapmaya çalıştığınız toplumun büyük bölümü Batı Anadolu'yu vatan edinme yolunda mesafe kat etmişse ayrıştırmaya yeltenmeniz felaket olur.

 

Türkiye'de idari ve ekonomik ortaklaşma durdurulamayacak bir noktaya geldi. Bu etnik karışımın durmaksızın devam edeceğini toplumsal değişime bakarak kolayca anlayabiliriz. Eğer Kürdün sosyal gerçekliğiyle uyuşmayan ayrılıkçı bir politika sürdürülmeye devam edilirse ileriki dönemlerde oy kaybı daha da artacaktır. 7 Haziran (2015) seçimlerinde Türkiyelişme şiarıyla yola çıkan HDP'nin 14'le zirve yapması unutulmamalıdır. Ona zirve yaptıran şey ne PKK'nin askeri üstünlüğüdür, ne de ABD'nin aktif desteğidir. Türkiyelileşme siyaseti, Kürt sosyal gerçekliğine uygun düştüğü için halktan yüksek derecede onay görmüştür.

 

HDP Kürtlerin Türkiyelileştiği gerçeği üzerine politika inşa etmelidir. Eğer halk idari ve ekonomik anlamda Türkiyelileşiyorsa, bu halk adına politika yapan parti de Türkiyelileşmek zorundadır. Türkiyelileşen sosyal demokrat etiketli bir HDP çok daha meşru bir zemine oturacak ve sadece Kürdün değil, Türkün de sorunlarına çözüm üretebilecek bir yapıya kavuşacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları