Yunus Türkoğlu

Van'da bayram ola

Yunus Türkoğlu

Yazıma ilimizde herkesin yakından tanıdığı müstesna şahsiyetleri anarak başlamak istiyorum. Aramızda olmayanları Rahmet ve minnetle anıp, yaşayanların ise bayramını kutlayarak devam etmek istiyorum.
Van ola bayram ola; Osman-ı Hotto, Dingo Faik, Hacı Dodo, Vali Cevdet Paşa, Ali Paşa, Şair Abbas, Faytoncu Sülo, Köroğlu, Kabadayı Faruk, Süslü Salo, Kahveci İbrahim, Z… Süphi, Hüsnü Bulca, Kerküklü Hoca, Avukat Tevfik, Gavur Ali, Kuaför Saniye Abla,  Agâh Bey, Kaplan Yapar, Yaşar Baydaş, Başkan Talay, Başkan Çuhaz, Simsar Ğero, Sinemacı Şefik, Gıcıbello, Aloş ile Gero, Berber Hidayet, Lastikçi İrfan, Taksici Salih, Terzi Şamil, Lokantacı Cenap, Nahırcı Elo, Fotör Mecit amca, Spor Müdürü Saffet Demiroğlu, Kebapçı Halil, Bakkal Vehbi, Milletvekili Arvas, milletvekili Kaçmaz, Selen Paşa, Müdür Ülger, Müdüre Hanım, Vecihe öğretmen, Sevim Ebe, Hediye Ebe, Dr. Dayim Dirican, Dr. Mungan, Dr. Süheyla, Diş Hekimi Yalım, Eczacı Bilgin, Kasap Ekin, Kasap Bekir, Kaptan İdris, Molla Ali, Hafız Remzi, Hafız Zübeyir Hoca, Pineci Rıfkı, Çırpaç Fikri ve Öküz Memet…
Bu isimlerin büyük çoğunluğu aramızda yoklar artık, belki bayramlarını kutlayamayacağız belki bize harçlık veremeyecekler, bize dua edemeyecekler ama Van'ın bu tanınmış insanlarına birer Fatiha gönderebiliriz! Hayatta olanlarına hayırlı bayramlar dileyebiliriz. Bu liste çok daha fazla uzayıp gidebilirdi ama sizleri çokta isimlere boğmak istemedim. Çünkü bu isimleri genç nesiller pek bilemediklerinden ötürü, fakat onlar da bir nebze olsa da duymuş oldular, bazı isimler kulaklarına küpe olabilir. Burada bazı isimleri orijinal halinde kullandım haklarını helal etsinler, böyle olmayınca tanınmaya bilecekleri içindir. Ölenlere Rabbim Rahmet eylesin, kalanlara sağlıklı, sıhhatli uzun ömürler ve hayırlı bayramlar dilerim.
Evimizin telefonu çalmaya başladı. Kesik kesik çalıp duruyor. Telefon dediğim manyetolu siyah kocaman telefon. Santral arıyor bağlantı yapacak. Tabi bağlantı kurmak öyle çok kolay değil, kurabilirse. Telefonu evde büyükler açabilir ya baba ya anne veya evin büyük oğlu ya da kızı. Küçüklerin telefonu açma yetki ve salahiyeti yok gibi bir şeydi. Bir iki üç derken bağlantı kuruldu. Santral memuresi Hanımefendi devrede  
"-Ayrılmayın lütfen Antalya görüşecek!"
Şanslıysanız birinci ikinci veya üçüncüde defada görüşme imkânınız olurdu. Bazen saatlerce bazen de abartmış olmayayım gün boyu görüşmenin bağlanmasını beklerdik. Yaşayanlar bilir. Velhasıl Antalya'da görev yapan ağabeyim ve yengem, hem yaz tatilini hem de bayramı geçirmek için Van'a geliyor haberini aldık. Daha bayrama üç beş gün var. Hemen Akgün ağabeye haber verildi. İki gün sonra akşam namazından sonra İskele'den misafirler alınacak. Evde hazırlıklar yapılıyor, büyük ağabeyimiz geliyor diye sevincimiz fazla. Akşam namazından sonra VW Minibüsü ve Akgün ağabey hazır İskele'ye doğru yola koyulduk. Ailece bindik minibüse, annem ve babam pek bize katılmazlar. Akgün ağabeyin tadına doyulmaz sohbeti ve esprileriyle beraber yolun nasıl bittiğini anlayamadık. Bir ara ellerini direksiyondan çekti ayakları ile minibüsü sevk ve idare etti. Allah selamet versin… 
Daha geminin gelmesine bir hayli zaman var. Burada unutamadığım anılarda kalan bir yaz akşamını sizlerle paylaşmak istiyorum. Ay gökyüzündeki parlaklığını gölün lacivert yüzüne aksettirtiyor,  Van Gölü'nün dalgaları sanki şarkılar mırıldanarak aheste aheste iskelenin yosun tutmuş kalın yuvarlak sütuna benzeyen ayaklarını vururken sanki zaman durmuş, martılar sus pus, rüzgâr bile Tatvan tarafından naz ende eserken aman bu anın güzelliğinin bozmayayım der gibi. Bu an rengi verilmemiş bir resim, dizelere dökülmemiş bir şiir, resmi çekilmemiş fotoğraf, satırlara daha yazılmamış bir yazı, tomurcuğa yeni durmuş gül. Henüz adı konulmamış Van Gölü sahillerinin birinde suyun içindeki hafif dalgalarla sağa sola ritim tutup sanki "Şemame" oynayan çakıl taşları. Kuşlar dahi dallarda geminin gelişiyle sevinçlerinin artacağı anı beklerken gözleri ufuku gözlüyor. Siloların yan tarafındaki çifte havuz sakin ve sessiz. Her zamankinden soğuk akan çeşme ise şırıltılı melodisiyle bu geceye ahenk katarken, yakamozlar gecenin nabzını tutuyor gibiler.  
Kıyıdayız uzaktan ışıklar görünmeye ve geminin homurtusu artık duyulmaya başladı. Geminin gelişi bu güzelliği bitireceği için üzülüyoruz fakat sağ salim geldiği içinde seviniyoruz. Yanaşmadan önce karanlıkları yırtarak içimizi ürperten sirene benzeyen düdüğünü çalarken sanki bir an için insanı karlı dağlara, zümrüt bağlara, Gürpınar yaylarında gelincik açan tarlalara, Memedik ovasında esen serin rüzgârlara, kavurganın kokusuna, murtuğanın tortusuna, yeni demlenmiş sütül çayın kokusuna, Van'ın tur atamadığım sokaklarına, bağlarda açan okyanus mavisi rengiyle keşiş çiçeğinin büyüsüne götürürdü. Nihayet 2 Nisan Gemisi suları köpürterek ve dalgalandırarak birkaç manevradan sonra tahta iskeleye yanaşıyor, halatlar bağlanıp ve demir atılıyor. Ağabeyim Yengem ve kucaklarında çok sevdiğim yiyenim Ümmühan gemiden indiler. İskele Caddesi'nden İpek yola derken Maraş Caddesi'nden Kışla Caddesi ve Mercimek Mahallesindeki evimizin önündeyiz daha bayrama iki gün var. 
Bayramın gelişini sokaklardan his edebiliyoruz. Halılar kilimler birkaç gün önceden yıkanır bu sefer muhre değil de briket duvarlara serilirdi. İplerdeki Çamaşırların çivit ile karışık mis kokularını duyardık. Evlerde kireç, boya ve temizlikler başlardı. Kuru Fasulye, pirinç pilavı, yaprak sarma ve aşure mutlaka yapılırdı. Büyük bakır sinilerde baklavalar yapılır fırınlara gönderilirdi. Çarşıda ki durumda pek farklı değildi, büyükler haftalar önceden elbise diktirmeye başlamışlardı. Terziler çok yoğun olurlardı. Elbisenin bitimine kadar en az iki veya üç defa provaya gidilirdi. Yalnız terziler mi? Son iki gün berberlerde sıra bulmak neredeyse imkânsızdı. Zeki Güzel, Türkoğlu ve Beşyol hamamlarında sıra olmazdı. Şekerlemeler alınır, kolonyalar doldurulur, mutlaka fındık da alınırdı. 
TRT Van Radyosu'nda yıllarca görev yapan Fahri hemşerimiz Rahmetli Davut Sulari'den; 
"Bu gün bayram günü derler âlem eğlenir 
 Sen bizim yaylaya gel başın İçin… " türküsünü zevkle dinlerdik.
Yusuf ağabeyimle beraber baklava sinisini sofra bezine bağlanmış bir şekilde elimize verdiler. Bir ucundan ben bir ucundan ağabeyim tutarak Babamı takip ederek fırına gittik, sabah alınmak üzere teslim ettik. Sabah aldık evdeyiz baklavaya bal lazım amma bir türlü bal kesilip de dökülmüyor benim aklım baklavada. Ablama diyorum ki;
"-Sıddıka Abla, baklavanın balını döksenize!"
"-Annem dökmem diyor."
"-Niye ?"
"-Baklavanın balı dökülürse yarına kadar kökünü kurutursun diye!"  Rahmetli annem haklıydı çünkü daha önce misafir için tahta rafların üzerinde saklanan baklavayı çaktırmadan çoğunu mideye indirmiştim ve konuda güvenilmezdim. Baklava için arada bir misafirin hatırına tedbir alınması çok olağandı. Buna mukabil, Rahmetli annem dayanamazdı baklavadan aslan payını yine bana verirdi.
Arife akşamı Garipler, Haraba Mahalle, Akköprü ve diğer Mezarlıklar ziyaret edilir Yasin'ler okunur hayırlar dağıtılırdı. Gidemeyenler ise bayram namazından sonra giderlerdi. Büyüklerin elleri öpülür harçlıklar alınırdı, yakın akrabalar para verir komşular ise fındık verirlerdi. Tefçi sabah maniler okuyarak bahşişleri toplardı. Ramazan ayında dünyaya gelen çocuklara genellikle Ramazan, bayramda olanlara ise Bayram ismi verilirdi, tabi bu geçmişte kaldı. Bu isimler artık hiç kullanılmıyor. En azından ben yıllardır duymadım, hatta çok uzun yıllardır!
Duvar kenarlarına ufak içe doğru hafifçe genişleyen kuyucuklar kazar ve işte buna milav derdik. Aynı anda birkaç kişinin oynayabileceği bir oyun. Oyun oynamak isteyenler fındıklarını alır gelirlerdi. Milavın başında bir kişi bekler diğerleri de iki metreye yakın bir mesafeden elindeki fındığı milava atardı. Atmadan önce bekleyen kişiye "tek mi? "çift mi?" Diye sorardı. Birde elindeki fındık sayısını söylerdi. Bekleyen kişi fındık sayısı çok olursa kabul etmeme ve azaltma şansına sahipti. Bekleyen tek dedi diyelim, tek gelirse bekleyen kazanır, çift gelirse atan, atanın elindeki fındık sayısı kadar fındık vermek zorundaydı. Bekleyen kaybederse milavın başından ayrılır sıraya geçerdi…
Nice bayramlara.

Yazarın Diğer Yazıları