Yunus Türkoğlu

Esat Türkoğlu ve Küçük Ev

Yunus Türkoğlu

Esat Türkoğlu, 1937 yılında babasının öğretmen olarak görev yaptığı Başkale ilçesinde dünyaya gelir. On kardeşin büyüğüdür. Çocukluk yılları Edremit’teki Vali Konağı’nın karşısındaki tepedeki evde, gençlik yılları Mercimek Mahallesi’nde geçer. Sanat Okulu’nu bitirmiş yakışıklı bir gençtir. 1961 yılında Edirne’nin Keşan ilçesinde Piyade Yedek Subay olarak askerlik görevini yapar. Askerlik dönüşü bir süre öğretmenlik ve uzun yıllar PTT müdürlüğü yaptıktan sonra 1984 yılında emekli olur

Keşan’da askerlik yılları;

Orduevi kampında yüzmekte olan genç bir kız boğulma tehlikesi geçirir. Sahilden epeyce uzaklaşmıştır. Cesaret edip kimse kurtarmaya gidemez. Öğlen yemeği için kampta olan Asteğmen Esat, durumu görünce suya atlar boğulmakta olan genç kızı zorda olsa kurtarır. Bu arada kızın babası da olay yerine gelmiştir. Kızın ailesi ve sahilde bulunanlar Esat Asteğmen’in etrafını sarıp alkışlar ve tebrik ederler. Cesareti ve güzel yüzmesiyle herkesi etkilemiştir.

Sonradan anlaşılır ki genç kız Alay komutanının kızıdır. Albay ve hanımı minnettarlıklarını ifade ederler. Onların samimi dualarını alır. O günden sonra ailenin evladı gibi olur. Komutan, Asteğmen Esat’ı ödüllendirir, ayrıca memleketi Van’a izine gönderebileceğini söyler.

Sohbet sırasında Komutan Merak eder;

“-Asteğmenim, seni tebrik ederim, bu kadar güzel yüzmeyi nerden öğrendin.” Diye sorar.  

 “-Komutanım, ben Vanlıyım, bizler beş yaşından itibaren Vangölü’nün serin sularında yüzmeye başlarız! Ömrümüz suda geçer.

Asteğmen Esat, Vangölü’nün vasfını güzelliğini anlatınca, komutan Albay;

 “ -Biz Vangölü’nü sazlık-bataklık bilirdik, nasipse gidip görmek isteriz.” Der…

Görevin son iki ayında Asteğmen Esat, teğmen rütbesine yükselmiştir. Komutanı subay olarak askeriyede kalmasını ve gerekirse evlenme konusunda kendisine yardımda bulunacağını söyler.

Teğmen Esat;

“-Kumandanım, memleketimde görev yapmak ve ailemle beraber olmak isterim” der ve terhis olunca Van’a gelir. Komutan ve ailesiyle dostlukları uzun yıllar devam eder.

Askerlik sonrası Antalya Akseki ve Hakkâri’nin Çukurca ilçesinde öğretmenlik görevlerinde bulunur. Akabinde Van PTT Başmüdürlüğü’nde teknisyen olarak göreve başlar. Sonrasında PTT Bakım Merkez Müdürü olur.

PTT yıllarından bir anekdot;

Büyük kızı Ümmühan, okulda elişi yapmak için babasından bir-iki boy kullanılmayan kablolardan ister.

” -Olmaz kızım veremem, bu devletin malıdır verilmez!”

Ümmühan;”-Bunlar hurdaya gidecek babacığım.” dese de,

 “Olmaz kızım veremem! der…

Kışla Caddesi’nden gelirken 2 Nisan Caddesi’ne dönüyoruz. Aşağıya doğru iki yüz metre gibi ilerledikten sonra sol taraftaki marketleri geçince inşaat malzemesi satan dükkânın önünde durup etrafı izlemeye başlıyoruz. Kaldırımlarda insanlar, yolda vızır vızır araç trafiği ve sağlı sollu yüksek apartmanlar var.

Asfalt yolun olduğu yerde; çeşitli meyve ağaçları, her renkten çiçekler, bülbüllerin şakıması, ibibiklerin ürkekliği ve yemyeşil otlarının üzerindeki börtü böceğiyle görülmeye değer bir bahçe ve içinde ahşaptan yapılmış sevimli bir bağ evi vardı.

Bu evin hikâyesini kısaca anlatmak istiyorum.

Filmi geri sarıp 1974-75 yıllarına dönüyoruz.

Mevsim kış, hava soğuk ve yerde diz boyu kar var. Van’da büyük deprem olmuş, Muradiye ve Çaldıran felaketi yaşamıştı. Depremler ara ara devam ediyordu. Bizler evlere giremiyorduk. Kızılay’ın dağıttığı çadırları kurmuş zor şartlar altında yaşıyorduk.

Allah bir daha göstermesin.

Depremle yaşamak zorunda kalan Van halkı yeni arayışlara yönelmiş, pratik ve dayanıklı evler inşa etmeye başlamıştı. Bu durumu gören babam Şevket hoca ile Esat ağabeyim bir bağ evi yapmaya karar vermişlerdi…

Kış bitmiş tüm güzelliğiyle bahar yüzünü göstermişti. Dedemiz Tütüncü Mehmet Efe’den kalan Çalık Sokak yolu üzerindeki bahçeye ahşaptan bir ev yapılması için yer tespiti ve tasarımı Esat Türkoğlu ile dayım Ahmet Yaşar tarafından yapılmıştı.

Zemin betonu atıldı, keresteler biçilip hazırlandı, köyden kerpiç yapımı için kamyonla toprak getirildi. Yarım kalıp ölçüsünde kerpiçler kesildi kurutuldu. Ahşap dikmeler zemin üzerine dikilip evin iskeleti ve çatısı bitirildi. Çapraz olarak atılan tahtaların arasına kerpiç işlendi sonrasında iç ve dış tarafı sıvandı. Yalnızca kapı ve pencereleri Diyarbakırlı marangoz Nezir usta yapmıştı.

Esat ağabey, çok becerikliydi. Küçük evin ahşap işleri, sıva, çatı, sıhhi tesisat, elektrik, boya ve diğer tüm işlemlerini kendi yapmıştı. Sadece kapı ve pencereler marangoz tarafında yapılmıştı. Toprak taşıma, çamur yapma ve kerpiç kesme işlerinde büyük katkısı olan Faruk Çakmakçı ile Yusuf Türkoğlu kuzenleri de unutmamak lazım. Arada kontrol ve fikirleriyle katkı sunan Ahmet Yaşar’ı rahmetle anmak gerek. 

İki artı bir formatında yapılan ev güze doğru bitmişti. Kutu gibi olmuş, bakmaya doyamayacağınız güzellikteydi. Bir tarafında mühre duvar boyunca uzanan alo, (İtalyan mor bardak erik)  vişne ağaçları, arka tarafında aslik elma, mellaki armut, kaysı ve erik ağaçları vardı. Dallarda cıvıldaşan kuşlar, renkli kelebekler, vızıldayarak çiçekten çiçeğe konan arılar hayat kadar güzeldi. Ön tarafında avlu, dişbudak ağaçları ve bahçe duvarından sonra yol uzayıp giderdi...

Bu evi TRT’nin siyah-beyaz yayın yaptığı yıllarda izlediğimiz “Küçük Ev” dizisindeki baraka eve benzetirdik. Dizide başta Mery ile Laura olmak üzere dört kardeş, bizim “Küçük Ev” de Ümmühan, Sibel, Fatih ve Zeynep kardeşler vardı…

Unutulmaz hatıralarla dolu olan bu evde Esat ağabeyim ve Hatice yengem çocuklarıyla yıllarca oturdular. Ağabeyim 2021 yılı mart ayında vefat etti. Mekânı cennet olsun…

Allah’a emanet olunuz.

Yazarın Diğer Yazıları