Yunus Türkoğlu

İskele sahilinde son tango

Yunus Türkoğlu

Buğday silolarına sırtımı dayayıp Vangölü’nü seyrettim. Sahile sakince dokunan on binlerce dalga, Süphan Dağı’ndan cennet gibi yeşiller içinde duran Edremit’e kadar uzanan ufukta maviden derya ve birçok rüya! Karanın bitiminde tahta iskele ve demirleyip duran 2 Nisan Gemisi tam karşımda. Sağ yanımda akan bulağın şırıltısı kulaklarımda, sol yanımda gölgelerini kumsala seren salkım söğütlerin altında oturmak sanki bir rüyaydı rüya. O sırtımı dayadığım buğday silolarının dibinde; pırıl pırıl sularıyla Vangölü için, tertemiz sahilleriyle İskele Mahallesi ve bir daha geri gelmeyecek o güzel günler için birkaç damla gözyaşı kaldı geriye…

Sert rüzgârlar ve hırçın dalgalar burada sakinleşir ve göl gibi durgun bir hal alırdı. Coğrafi özelliğinden dolayı bizim için sakin bir körfez gibiydi. Gündüz karşıdan vuran güneş ışıklarıyla mavi deryada parlayan yakamozlar, gün batımında kızıllaşan görüntüsüyle göz alıcı bir renge bürünen sular. Yarım ay şeklinde uzayıp giden sahil. Bu yüzdendir ki İskele sahillerini hiç unutamadık!

Sol yanımızda mehtaplı gecelerde taş duvarlarını ay ışığının yıkadığı Van Kalesi. Bu şehrin en katışıksız mahallelerinden Şamranaltı ve Fidanlık bölgesinin askeri disiplin içinde göle doğru adım atıyormuşçasına dizilmiş elma ağaçları ömre bedeldi. Vangölü’nü tatlı su akıntılarıyla besleyen elma, ceviz ve kiraz şehri Zıvıstan vaktin ortasında kaybolmuş düşler gibiydi. Asırlık ağaçları göle değecekmiş hissi uyandıran ve zeringadek kokularını cömertçe sunan Edremit durur yeşillikler içinde mağrur…  

Vangölü kıyısında gözün görebileceği en müstesna yerlerden biriydi İskele Mahallesi! Gölün yanı başında küçük bir yerleşim merkezidir. Sade ve sessiz bir hayatın yaşandığı bir yerdir. Burası Van için özel bir konumdadır. Vangölü’nün en güzel manzaralarından biri buradan izlenirdi. Hem şehrin içindedir, hem de dışında… Sahile yakın evlerin sakinleri gece dalga sesleriyle uyur sabah yine dalga sesleriyle uyanırlardı. Ve burası havası, suyu ve deniziyle çok iç açıcı bir yerdir… Çocuklar deniz ile haşir neşirdirler ve suya girmekten dolayı saçları, kaşları, tüyleri sarı sarıdır! Van’ın sayfiye yerlerinden, sakin ve dolambaçlı yolları, bahçeli evleri ve buz gibi akan bulaklarından maşrapa maşrapa su içesiniz gelirdi. Yeşil dokusu, göz alabildiğine uzanan çayırlıkları, çiçeklerin en güzel kokularını yaydığı, bülbüllerin öttüğü, göle nazır muhteşem görüntüsü ve kasaba havasının egemen olduğu bir mekân…

Denizin kenarından güneye doğru uzanan sahilin kumları altın sarısıydı. Sol tarafında söğütlerin altında oturup, gölün havasını alıp, sakin dalgaların zikrini dinleyip, sonsuz mavi rengine meftun olup ve dünyanın gamını unutturacak bir mesire yeri… Bu gönül açıcı yer bu civarda belki de bir tek buraya mahsustu. Kendi şartları içinde hayal gibi bir civardı. Talebelik yıllarımızın yaz tatillerinde vaktimizin bir kısmı bu sahillerde suya girmekle geçerdi. Gündüzleri çocuklarla olan bu sahil, geceleri ise yıldızlara bakardı. İskele sahiline geldiğinizde şehir gürültüsünden ve kalabalıkların hengâmesinden uzaklaşır kendinizi bambaşka bir dünyada hisseder sonra Vangölü’nün mavi sularına dalar ve derin sessizliğin içinde huzuru bulurdunuz.

Huzurun yanında sağlık dahi sunardı. Ne kadar doğrudur bilinmez fakat şifa için kumlara gömülmek bizim kültürümüzde vardı. Büyükler sıcacık kumların üzerine uzanırlar ve biz çocuklarda onları kumlara gömerdik. Söğütler altında oturan annelerden tencere kapağı alır kürek gibi kullanırdık. Bazı hastalıklara ve koruyucu hekimlik yönünden faydalı olduğu rivayet edilirdi… Sorgu-sual olmayınca kuma gömülmekte ne var ki! Asıl toprağa gömülmeyi düşünmek gerek!.. Bu sahiller özenle, ihtimamla korunmuş yetmişli yıllar ile seksenli yılların başına kadar altın devrini yaşamıştı… 

Sahile sırayla dizilir, sayma bitince koşarak suya dalar tahta iskeleye kadar yarışırdık. Şayet 2 Nisan Gemisi demirlemişse onu seyretmek unutulmazdı. İzin verirlerse içini gezmek ömre bedeldi!.. İskele üzerinde dinlenir, biraz sohbet eder sonra akrobatik hareketler yaparak suya atlar geri dönerdik. Lise yıllarımızda feribot iskelesi yapılınca bu defada oraya kadar yüzmeye ve yarışmaya başlamıştık. Üç kafadar Âdem Dikici, Halil Akbaşoğlu ve bu fakir İskele’den Edremit’e kadar yüzmeyi bile denemiştik. Kendimize çokta güveniyorduk fakat öyle olmadı yarı yolda havlu attık! Laf aramızda, havluyu daha önce atmıştım! Yarı yol dediğim Fidanlık sahilleri. Sahil boyunca yürümeyi deneseydik belki olabilirdi…

Neredeydik ve neyi kaybettik ne bulduk? Tahta iskele nerede, 2 Nisan Gemisi nerede? O can arkadaşlarım şimdi nerde? Diye bu sualleri kendime sordum ve o günler bir kat daha bana güzel göründü…

Allah’a ısmarladık…

Yorumlar 2
Taner Okuldaş 03 Şubat 2024 13:30

Bu yazı bana anılarımı yaşattı. İnanın bu yazıyı bir solukta 2 - 3 kez okudum. Iyiki varsin sevgili kardeşim Yunus. Not: Bu önerimde gazetemize araciligi ile: Van Sahil Yolu zamanın Bld.Bsk. Merhum M Tayyar Dabbagoglu'nun projesidir. Şimdi bu yol bitti. Emeği geçenlere sonsuz teşekkür ediyorum. Bu yola M.Tayyar Dabağoğlu Sahil Yolu adı konulursa cok yakışır. Van aşığı olan merhum mezarında daha rahat uyur. Bu ismin sahil yoluna konulmasını Sayın Valimden ve diğer yetkililerden bekliyorum. Saygılarımla.

Bekir ŞAHİN 03 Şubat 2024 11:22

Kalemine sağlık,Yunus Hocam.çok duygulandım.Yıllar öncesine yolculuk yaptım.Rabbim razı olsun.

Yazarın Diğer Yazıları