Mustafa M. Atilla

Posta çocukları

Mustafa M. Atilla

Gençliğini; Van da yetmişli seksenli yıllarda geçiren Vanlı hemşehrilerim, bugün o günlerin unutulmaz anılarını, hatıralarını, ayrı ayrı yaşam öykülerini, ömürleri hızla geçse de zihinlerine kazımış, yer yer sohbetlerinde bu şehirin insanlarını birleştiren hikayelerini, zamanın tanığı gibi o gün yaşıyormuşçasına anlatmayı,.. Baktığınız zaman onların konuşmalarından, beden dilinden anlayabilirsiniz.

Yeryüzü sadece bizi barındıran bir yer değil, birlikte yaşamayı, yaşananların değerli anılarda, anıların hatıralarda saklanacağı bir buluşma yeridir aynı zamanda.

Uzaklardan da işitilecek sıcak düşünceler,.. mütemadiyen göç verse de bizi biz yapan iç güzelliğimizle her yeni doğan sabahla birlikte,.. orası; uzakta olan yer, eskimiş hatıraları gök kubbenin altında bize, yurdun her köşesine her zaman fısıldayacaktır.

 Yoğun insan seline maruz kalan VAN.. karışık, karma karışık şehirleşse de, sokakları, caddeleri yaşlansa da elini sallayarak geçip giden zamana inat bizlerden sonra yeni insanlarla;.. başka hatıralar, başka hikayelerde bizden habersiz kendi yazıp 

yönetecekleri, bizlerin döneminden alakasız,... Van’la ilgili tüm güzellikleri, anlatacaklar birbirlerine. Hatıralarında kalabilecek, oyunlarını,.. yaşadıklarını, dostlarını, sınıf ve mahalle arkadaşlarıyla geçirecekleri saatleri, dakikaları aynı kehrizden su içmemiş olsalar bile, bizler gibi unutulmaz anılarla, o kadim şehiri anacaklar.

O yıllardan kalma; Anılarda yaşatmaya çalıştığımız bazı güzellikleri; bugün cesaret edip de yaşayamadığımız dejenere olmuş bir düşünceyi paylaşmak istedim, siz değerli okuyucularıma.

Belki hatıralarımızın bazılarını geri kazanabiliriz, yeniden yaşatabiliriz fakat bunu asla.

Neydi bu?

Sokaklar, mahalleler, o kadar güvenliydi ki, karşılaştığımız! ister yanlarında ebeveynleri olsun veya olmasın ayrım yapmadan çocukları kucağımıza alır, havaya fırlatır, kendi kardeşimiz, çocuğumuz gibi öper koklar mis gibi kokuyor derdik, severdik, yolda giderken tanıdık olsun olmasın annesinin elinden çekip alır şakalaşır geri verirdik, anne memnun bizler memnun olurduk, ağlayan çocuğa annesi ağlama yoksa seni şu abilere kızmamız için şikayet edecem diyebiliyordu. Komşunun çocuğunu habersiz evimize alıp götürebiliyorduk, ya şimdi: yapılanları bir tarafa koyalım, uzaktan bakmaya bile korkar hale geldik. Bu durum bozulan zaman ve içindeki bir kısım ne idiğü belli olmayan vasıfsız insanın yaptıkları ile ilgili diyebilmekten öteye gitmeyen bir durum. Evlerin kapıları açık, sokaklar güvenli, kalpler temiz harami insanların olmadığı, yaşamadığı yıllardı o yıllar.

Ara sıra duyardık, hosteslere emanet edilerek gönderilen çocukları, uçağın inişinde teslim edilmek üzere, bunun haricinde aşağıda bahsettiğim gibi güvenli de olsa böyle bir uygulamaya rastlamazdık.

Bugünü düşünün kıymetli okurlar ve arkadaşlar, adeta; ne kadar ajan,.. vasıfsız  insan,.. savaş kaçkınları,.. adam etmeye kalksan elli yıla ihtiyaç olan envai milletten insanlar, bataklık mandaları gibi yatıp, uyuyan, keyf süren Yabancılar,.. Ayrıca dünyaya sığışamamış ne var ne yoksa almış doldurmuş olduğumuz için: artık geçmiş olsun diyor, sonra açın ağzınızı, yumun gözlerinizi demenin geç olduğunu düşündüğüm isyan zamanı, nereye kadar, ne zamana kadar ne kadar daha, hepimize her şeyi anlatması lazım.

Her neyse!!!

Yalnız bizde mi? hayır! dünyanın her köşesi de aynı o yıllar,o güven dolu hatıralarla geçirdi bir süreliğine yıllarını.

O çürümüşlük bugün için bizde olduğu kadar katıyla kendilerini  medeni zanneden toplumlarında da kendini gösteriyor.

Bir hikaye değil, abartılmış bir güvenden bahsetmek istiyorum…

Amerika’da 1900’lü yılların başlarında posta hizmetlerinden biri bebek taşıyıcılığıymış.

1913 yılında ABD Posta ofisi, Parsel Post hizmetlerinin bebek ve çocuk dahil olmak üzere alışılagelmişin dışında taşımalar yapıldığı kayıtlarına rastladım.. O gün için bizim hostes hanımlara; güvene dayalı rica mahiyetinde emaneten teslim ettiğimiz çocukları, onlar da bugünün kargo hizmeti gibi servisle yapmayı düşünmüşler. Çocuklarını şehirlerarası uzak yakın demeden annelere, ayrı olan babalara büyük anne babalara, birkaç günlüğüne, tatil için tanıdıklara gönül rahatlığıyla göndere biliyorlarmış. Hem de evden eve teslim koşuluyla. İki kişinin normal yola gideceği yol masrafının onda biri ücretle yapılan bu posta işlemi cazip hale gelmiş ki artık bir emtia hizmeti gibi görülmeye başlamış, iki yıl sürmüş, ne zamana kadar; Mary isimli bir annenin duyarlı insanlara bu işin yanlış olduğunu kabul ettirip örgütleyene kadar devam etmiş.

Sonunda tepkilere karşı duramayan ABD posta kurumu, ‘’posta çocukları’’  uygulamasından vazgeçirtilmiş.

Anlıyorum ki bugün dünyanın hiçbir yerinde o güven, o sıcak düşünceler kalmamış, yerini yaşadığımız yabancılaşma ve bir tür kimlik krizi altında ki düşüncelerde yozlaşmaya doğru yol aldığımızı anlatıyor.

Bizler de ilimizde insanlar arasındaki güvenliği, samimiyeti koruyamadık, yitirdik, hep konuştuk hep eskiden eskiden dedik ama gayret etmedik.

Silbaştan mı? Geçmiş ola..

Eskiyi ilerilere bir yerlere taşıyamadık.

Kendi adıma…Ç…. üzgünüm.

Yazarın Diğer Yazıları