Mustafa M. Atilla

Cafer bey

Mustafa M. Atilla

Kıymetli okurlarım,

Sizlerin arasında: Ben bir

köşe yazarı olsaydım şunu yazardım,bu konuyu dile getirirdim,şuna parmak basmak

isterdim, hayata ve yaşama dair kişisel gelişim

hikayem veya Van’ımız ile ilgili yazılmaya değer hatıram var diyeniniz var mı? Var ise! yazıp

göndermenin tam sırası.Yüreğini serin tut,kalemi al eline,çıkar içindeki raflara

dizdiklerini,paylaş,paylaş ki güzele dair her şeyini bizde öğrenelim.

Bu yazının yayınlandığı zaman, yorum kısmına telefon numaranızı yazmanız size dönmemi

sağlayacaktır.

Unutmayalım ki,

Yüreğimiz bir avuç sa, içine doldurabildiğin o kadardır.

O, bir avuç yüreğimizi cesaretle hangar gibi büyütebilir, doldurabilirsek o da bizi besleyip

büyütür…

Anlamaya, düş kurmaya çalıştırır. Çiğneyip geçtiğimiz, kayıtsız kaldığımız her şeyi, gecikse de

bir gün mutlaka bize anlatmaya çalışır.

Tıpkı akıl gibi….

Bugünkü yazımla,

Atamızın engin öngörülerinin sayesinde, dış ilişkilerde ki hassas işleyişin,biraz kabaca

olsada bir deyimle anlatmayı istedim.

Deyimlerin;

Ayrı ayrı yaşanmışlık hayat öykülerinden çıktığını biliyoruz.

Halka ait,öğüt verici ve benzetme niteliğinde ki

sözlerden kaynaklı kısa, düşündürücü,anlatılmak istenenlerin az sözle çok şey anlatmanın

yolunu açarken,deyimlerin

bazıları da biraz mizahla şekillenir.

Bunların bazıları, yazı ve konuşma dilinde hangi anlatılmak istenenleri nerede, nasıl

kullanmalıyız? gibi sorulara da yanıt sunar.Bu

yönden yazar,şair,köşe ve makale yazarları, fıkra ve mizah yazarları için, anlatım gücünü

etkili ve çekici kılması nedeniyle deyimler,

önemli bir kaynak diye düşünürüm.

Nasıl kaynak olur sorusuna şöyle bir yaşanmışlıkla cevap vermiş olayım.Deyimler

içerisinden merak ettiğim bir deyim…Belki sizde

merak etmiş olabilirsiniz.

Deyimimiz;

“SI.TI..CAFER BEZ GETİR”. Herkesin bildiği bu deyim,dilimize nereden gelmiştir ki, sıklıkla

da kullanılan bu deyimi duyabiliyoruz.

Ben bu nasıl bir deyim diye hep düşünmüşümdür,her bir deyimin bir hikayesi olduğu gibi,bu

hikayenin de geldisi gittisi muhakkak vardır diye her duyduğumda kendi kendime

söylemişimdir.

Bu hikayede ki cafer hangi caferdir ki altına yapmış da,.. biride koş bez getir demiş,..diyen

kim? nerede ve ne zaman söylemiş?veya alakasız bir şey mi? hep soru işaretiydi.

Ta ki biraz geç olsada,Neyzen Teviğin yazmış olduğu bir kıtayı yazıda okumama kadar,pek

ilgimi de bugüne kadar çekmemişti doğrusu.

İşin içine Atatürk girince dikkatimi toparlayıp

araştırınca, bende; bugüne kadar benim gibi haberi olmayanlar için yazayım

dedim,...Öğrenilsin.

Hikaye şöyle,

ATATÜRK'ÜN büyük dil kongresini topladığı

gün, Başvekil de bakırköyü de genişletilen

bez fabrikası (sümerbank) ı açmaya gitmiş.

Dil kongresine bütün bakanlar, milletvekilleri ve

bazı büyük elçilerde hazır bulunmuşlar.

Dil konusunda tezi olanlar, kürsüye çıkıp konuşmuş, fikirlerini beyan etmişler.

Bunlar arasında üniversite profesörlerinden

Cafer Kırımi bey de kürsüye çıkarak tezini savunurken,kırımlı olması dolayısıyla konuşma

arasında Ruslar hakkında biraz sitemde bulununca, ATATÜRK çok kızmış ve “ Burası

siyaset meydanı değildir” diyerek kürsüden indirilmesini istemiş.bugünkü gibi her şeyin

birbirine karıştırılmasını istememiş anlaşılan.

Bu yaşananları Neyzen Tevfik öğrenince şu

dört kıtayı yazmış.

“Fabrika yaptı Sümerbank bez için

Çok muazzam bir eser bu laf değil

Dil işinde ehil dil tezden dedi

Sı.tı Cafer bez getirsin başvekil.”

Bizim hoca kırımlı olduğu için, Ruslara ver yansın ederken baltayı taşa vurmuş anlaşılan.

Belki de Atatürk'ün hoşuna gider diye tahmin etmiş olabilir.

Halbuki !

ATATÜRK'ÜN ne olur ne olmaz,yerin kulağı var, her şeyin, ulu orta, her yerde, her kürsüde

konuşulmayacağını bilen derin bir zekaya sahip

olduğunu kavrayamamış. O an,

Bizim Cafer hocanın,belki de bir acı yaşanmışlığının

boş bulunması anı.

Hikaye aşağı yukarı böyle.Geçmiş zaman olur ki bu gibi konular yazıdan yazıya,kulaktan

kulağa aktarıldığı için azda olsa önemsiz değişimlere uğrayabilir.

Değerli okurlar, hiçbir insan kusursuz değildir.

Kusurlar ve hatalar,..ayrıca günah işlemek ve affedilmek, insan içindir.

Atamızın da muhakkak kusurları olmuştur,fakat yeri doldurulamayacak ileri görüşlü,vatan

sevgisi ve millet sevdalısı bir kumandan ve

başöğretmen olması sebebiyle inanın bizlere bahşedilmiş bir lütuftur.

Yazarın Diğer Yazıları