'En kötüyü geride bıraktık'

Mehmet Bedri Gültekin yazdı...

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 4 Ocak 2022 günü Partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında, ekonomide “en zoru geride bıraktıklarını” söyledi. Bundan sonraki görevleri ise, “emeklerimizin karşılığını alma, hedeflerimize adım adım yaklaştığımızı göstermek”miş.

Bir siyasi Parti 20 yıllık kesintisiz iktidar döneminin sonunda eğer “en zoru”, başka bir deyişle “en kötüyü” geride bıraktığını söylüyorsa, gerçekte bir itirafta bulunuyordur. Bu sözler; “Biz bugüne kadar ülke ekonomisini hep kötüye götürdük” demekten başka bir anlama gelmez.

Gerçekten de öyledir. AKP’nin 20 yıllık iktidar döneminde, Türkiye, Türk halkı akla gelebilecek her alanda daha kötüye gitmiştir.

2002 yılında AKP iktidara geldiği zaman Türkiye ekonomisi, dünyanın 16. Büyük ekonomisi idi; bugün ise 21. ekonomisi,

Kişi başına düşen milli gelir 2013 yılından bu yana sürekli olarak azalıyor,

Toplumun en yoksul kesimi ile en zengin kesimi arasındaki fark azalmıyor artıyor.

Toplumun yarısını diğer yarısının karşısına koyarak ve kutuplaşmayı derinleştirerek iktidarda kalma stratejisi uygulayan iktidar tehlikeli bir kumar oynuyor.

Bir zamanlar ABD’nin BOP Eşbaşkanlığına soyunma politikasının sonucu olarak bugün Türkiye’de nüfusun yüzde 10’u gibi akıl almaz bir rakama ulaşmış olan mülteciler, hem ekonomi üzerinde taşınamaz bir yük haline gelmiş, hem de toplumsal barışı ve ülke güvenliğini tehdit eden bir saatli bombaya dönüşmüş durumda.

Vb. vb.

Tarihi hatırlamak

Ama bu ülkenin tarihinde uzun süreli iktidar döneminde nelerin yapılabileceğinin parlak bir örneği de bulunuyor.

23 Nisan 1920’yi, Mustafa Kemal önderliğindeki Devrimci Cumhuriyetin başlangıcı olarak alırsak, “en kötü” dönem sonraki 16 aydı ve bu dönem, işgalci güçlere karşı kazanılan Sakarya Meydan Muharebesi ile geride bırakıldı. Ondan sonra her geçen yıl her alanda ülke, gözle görülür bir şekilde hep ileriye gitti.

Toplam olarak 18 yıllık Devrimci Cumhuriyet iktidarı döneminde elde edilen başarılar ise dünya ölçeğindedir.

Sıfırdan ülke ekonomisi yeniden inşa edilmiş, bütün temel sanayisi kurulmuş, ülkenin tamamı demiryolu ağıyla birbirine bağlanmış, Osmanlıdan kalan borçlar ödenmiş, denk bütçe başarıyla uygulanmış ve hatta bütçe fazlası verilmiş, salgın hastalıkların önüne geçilmiş, eğitimden sağlığa her alanda dünya ölçeğinde büyük başarılar elde edilmiş vb. vb.

AKP’nin iktidar dönemini Atatürk dönemi ile kıyaslamak abesle iştigaldir. Ama Türkiye’de bir başka uzun süreli iktidar dönemi olarak Sayın Süleyman Demirel’in Başbakanlık yaptığı dönemleri de alırsak; Türkiye tarihinde ülkeyi akla gelebilecek her alanda bu kadar geriye götüren başka hiçbir dönemin olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

İnandırıcılık

Bu durumda, bundan sonra gelişmelerin olumlu yönde olacağı yönündeki söylemin hiçbir inandırıcılığı olamaz.

İç piyasada Türk lirasının egemenliğini ortadan kaldırmış, son olarak kur garantili mevduat düzenlemesi ile ekonomiyi bütünüyle dolarize etmişsiniz.

Üç ay içinde bütün uyarılara rağmen merkez bankasına faiz indirtip dolar kurunu 18 tl’ye çıkardıktan sonra bir gecede kur garantili mevduat düzenlemesiyle doları 11 tl’ye düşürüp milyarlarca dolarlık vurgunun yolunu yapanlar, ağızlarıyla kuş tutsalar hiçbir şekilde halka güven veremezler.

AKP iktidarı bir tarikatlar koalisyonudur. Türkiye bu Partinin 2002 – 2014 yılları arasında FETÖ ile işbirliği yapmasının ve FETÖ’nün adım adım devletin bütün kademelerine sızmasının sonuçlarını gördü.

Şimdi FETÖ gitti ama onun yerini Menzil ve İsmail Ağa başta olmak üzere yeni tarikatlar aldı.

KPSS sınavında, alanında Türkiye birincisi olmak, devlet memuru olmak için artık yetmiyor. Sözlü sınavda tarikatların elemesinden de geçmek gerekiyor.

Herşeyi bir yana bırakalım başlıbaşına bu durum, toplumsal barışı dinamitler.

Onun için Tayyip Erdoğan’ın en kötüsünü geride bıraktık şeklindeki sözlerinin bir itiraf olmasının ötesinde hiçbir inandırıcılığı da yoktur.

Ekonomide kamu varlığını neredeyse sıfırlamışsanız,

İç piyasayı yabancı paraların egemenliğine terk etmişseniz,

İhvancı dış politikanızın sonucu olarak ülke içinde 8 milyon, Suriye topraklarında ise 5 milyonluk bir mülteci ve göçmen nüfusun yükünü omuzlamışsanız,

Dini siyasete alet ediyor ve Türkiye ekonomisini, din adamlarından alınan icazetlerle veya 1400 yıl öncesinin hükümleri ile yönetmeye kalkıyorsanız,

Dış politikada Suriye’ye yönelik düşmanca tutumunuzu devam ettiriyor ve komşunuzun iç işlerine karışma hakkını kendinizde görüyorsanız,

Abdülhamitçi dış politika anlayışı ile büyük güçleri birbirine karşı kullanabileceğinizi zannediyorsanız,

Zar zor geçinmeye çalışan emekçiye yaptığınız üç kuruş maaş artışını, bir gecede yaptığınız zamlarla geri alıyorsanız;

Artık ağzınızdan çıkan sözün hiçbir kıymetinin kalmadığı bir yerdesiniz.

Bakmadan Geçme