Şahbettin Uluat

Filistin'de anne olmak!

Şahbettin Uluat

Kalbimiz dünyanın kanayan yerinde atıyor.

*

Var mısınız? Kadın erkek, yaşlı genç, zengin yoksul, şu dinden bu dinden, şu etnik kökenden, bu etnik kökenden demeden el ele verelim ve bir duygudaşlık denemesi yapalım.

Gözlerimizi kapatıp kendimizi Filistin’deki annelerin yerine koyalım.

Onlar gibi on yıllardır her türlü yol ve yöntemle, baskıyla önüne geleni kırıp ezerek gittikçe büyüyen zorba bir devletin topraklarımızı adım adım işgal ettiğini, bu halin başta gençler olmak üzere hepimizi her an isyana zorladığını rüyalarımıza girdiğini, yaşam kalitemizi bozduğunu hayal edelim.

Sürüp giden, bir türlü bitmeyen işgal karşısında en küçüğünden en büyüğüne evlatlarımızın tam donanımlı askerlere, zırhlı askeri araçlara, gerçek ve plastik mermilere, göz yaşartıcı bombalara katlanarak taşlarla, sapanlarla topraklarını savunmaya çalıştıklarını gözümüzün önüne getirelim. Bu direniş hareketlerden zaman zaman ölü ve yaralılarla geri döndüklerini; o gün ölecek ya da yaralanacakların kimler olacağını bilmediğimiz için elimiz böğrümüzde beklediğimizi varsayalım.

İnancımızın en kutsal mekânlarından birinde ibadet etmek için yola çıkan evlatlarımızın ve yakınlarımızın oraya giderken her dereceden baskıyı göze aldıklarını;  belki katledileceklerini ya da tutuklanacaklarını bilerek evden ayrıldıklarını; onlar dönünceye kadar içimizin titrediğini hayal edelim.

Yaşanan sayısız dramın tanığı olarak büyüyen gençlerimizin isyan psikolojisiyle bir araya gelip yetersiz ve işe yaramayan araçlarla zor koşullarda mücadele çabalarına çoğu kez anne yüreğimizin onay vermediğini ama onları da zapt edemediğimizi, çaresiz kaldığımızı gözümüzde canlandıralım.

Yıllar önce başlayan işgalin ilk gününden beri çocuk, genç, kadın erkek demeden evlatlarımızın sudan sebeplerle yakalanıp hapishanelere atıldığını, oralarda işkence gördüğünü her tıkırtıda geri mi döndüler ya da kötü haber mi geldi diyerek yüreğimizin bir kuş gibi çırpındığını hissetmeye çalışalım.

İşgalci devletin her dakika bir yerde bir şekilde yaptığı operasyonlara karşılık olarak o gençlerimizin bir tür intihar saldırısıyla yanıt verdiklerini; bu eylemlerinin bedeli olarak başımıza günlerce gece gündüz demeden tonlarca bomba yağdığını; inanılmaz güç koşullar altında inşa ettiğimiz şehirlerimizin bütün dünyanın gözleri önünde enkaz yığının döndüğünü onlar gibi yaşadığımızı varsayalım. 

Ana kucağındaki bebekten en yaşlı insanımıza kadar hepimizin bombaların hedefi olduğumuzu; evlerimizin yıkıldığını, elektriğimizin, suyumuzun, ekmeğimizin elimizden alındığını, aç bi ilaç sığındığımız hastanelerin ve okulların da bizlere mezar edildiğini, pek çok yakınımızın ve tabii küçücük çocuklarımızın gözlerimizin önünde son nefeslerini verdiklerini, kefenlenip kara toprağa girdiklerini anlamaya ve sindirmeye çalışalım. 

Biz annelerin de o bombardımanlarda öldüğümüzü her yaştan evlatlarımızın öksüz ve sahipsiz kaldığını da hesaba katalım.

Bütün bunlar olurken işgalci devletin diğer bölgelerinde eğlencenin, normal yaşamın sürdüğünü; insan hakları dendiğinde mangalda kül bırakmayan ülkelerin, biz başına bombalar yağanların değil, o bombaları atanların arkasında durduğunu, her gün uçak seferleriyle destek ziyaretlerine geldiklerini yaşayarak görelim.

Görelim, bilelim ve dayanabildiğimiz kadar dayanalım.

Dayanamadığımız yerde gözlerimizi açıp paylaştığımız duygudaşlık denemesine, cehennem azabına son verelim. Cennet ve cehennem olması bakımından anahtarı insanlığın elinde bulunan bu dünyaya geri dönelim.

Kökeni, inancı, rengi, dili ne olursa olsun herkesin insan anlamında türdeş olduğunu hatırlayalım.

Eğer bugünün zalimleri mazlum, mazlumları da zalim olsa bile yine de mazlumların yanında duracak kadar vicdanlı olup olamayacağımızı kendimize soralım.

Soralım ve öteki insanları öldürülebilecek hayvanlar gibi gören sapık anlayıştan uzak olduğumuzu bilinç düzeyinde kavrayıp derin nefes alalım.

Soralım ve her türlü insanlık dışı eylemi yapanlarla onların arkasında duranların ne kadar insan olabildiklerini yeniden sorgulayıp insaniyet notlarını belirleyelim.

Aldıkları notlarla insanlık dersinden geçip geçmediklerine karar verelim. Bundan sonraki ilişkilerimizde kendilerini o notlara göre değerlendirelim.

Tekrar el ele verip, bir gün elimize fırsat geçerse dünyayı daha yaşanabilir kılmaya söz verelim.

 

Yazarın Diğer Yazıları