Şahbettin Uluat

Bir pişmanlık şarkısı

Şahbettin Uluat

Her sabah yataktan kalkınca dilime ya bir şarkı, ya bir türkü dolanır.  Bildiğim ve hatırlayabildiğim kadarıyla kafamın içinde döner durur. Durdurmaya çalışsam durmaz, göndermeye çalışsam gitmez. Kısa bir süreliğine başka şeye yoğunlaşıp uzaklaştırsam kurtulmuş olmam, çok geçmez yeniden dilimde, aklımda bulurum.

O şarkı türkülerin bir kısmının güzel müzik artı birbirinden ilgisiz sözlerden oluştuğunu, bir kısmının da müziğin yanında çarpıcı, özgün mesajlar içeren sözlerle üretildiğini görürüm.

Bu sabahki şarkının bir mesajı vardı ve yüreği cız ettiren türdendi:

“Bize oldu olan / Ayrıldık hiç yoktan / Seni bilmem ama / Ben pişmanım çoktan ”

Çok kişinin yaşadığı ama az kişinin konuştuğu bir şeyden söz ediyordu: ayrılık sonrası pişmanlıktan.

Çoğumuz onları tanımıyoruz, bilmiyoruz yakınımızda, uzağımızda, yaşadığımız şehirde, ülkede ve dünyada böyle bir pişmanlık yaşamış olan, yaşayan ve yaşayacak olan o kadar çok çift var ki!

Görücü usulüyle bir araya getirilenlerden, eşin dostun önerisiyle el ele verenlerden, severek birliktelik kuranlardan bir kısmı ne yazık ki çürük tahtaya ayak basıyor ve ömür törpüsü bir sürece giriyor.  Bir kısmı şöyle böyle bir birlikteliği sineye çekiyor, kader olarak kabullenip ömür boyu taşıyor. Bir kısmı mutlu olup mutluluğuna sahip çıkıyor.  Bir kısmı da avucundaki mutluluğu ya iyi değerlendiremediği için, düzgün tutamadığı için, ya da bir gaflet anında elinden uçurup kaçırıyor.

İlk günlerin öfkesi, kırgınlığı ya da şaşkınlığıyla durumu tam kavrayamayan o kişi, zamanla yaptığı hatanın farkına varıyor ama artık iş işten geçmiş oluyor.

Sonrasında da o pişmanlık duygusu şarkıya dönüşüp kulaktan kulağa dolaşıyor.

(Ne var ki, her zaman kaçırılmış fırsat olarak görülen eski eş / sevgili, düşünülenin tam tersi, gerçekte yaramazın biri ise durum değişiyor. Kayıp gibi görülen, üzerine ağıt yakılan o gidiş, kalan bakımından bir kurtuluş da olabiliyor.  )

*

Hiç yoktan ayrılanlar, araya mesafeler, zamanlar koyanlar sadece eşler, sevgililer değil kuşkusuz.

Evlatlar, ebeveynler, kardeşler, dostlar ve diğerleri de gün geliyor bir kısmı sudan, bir kısmı da ciddi sebeplerle ayrı düşüyorlar.  İyi ya da kötü günlerinde birbirlerini aramaz, sormaz oluyorlar.

Bir inatla, bir yanlış anlaşılmayla, küçüklü büyüklü çıkar hesaplarıyla (mesela miras bölüşüm kavgalarıyla) bağları koparıp atıyorlar. Su gibi akıp geçen zamana ilişkileri anlamında en kötü halleriyle yakalanıyorlar.

 Günü, vakti geldiğinde de kırgınlıklarıyla, dargınlıklarıyla; haklılıkları ya da haksızlıklarıyla bu dünyadan helalleşmeden kopup gidiyorlar.

*

Aslına bakarsanız o bütün bunları düşündüren şarkılar ve türküler de dayanamıyor zamanın akışına, onlar da yaşlanıp kayboluyorlar.

Erken ya da geç gün geliyor onlar da çalınmaz, söylenmez, dinlenmez oluyorlar.

Yazarın Diğer Yazıları