Yunus Türkoğlu

Çoravanıs'ta Sonbahar

Yunus Türkoğlu

Sonbahar hazan ve veda mevsimidir. Baharda yemyeşil yaprakların şimdi bir kısmı sarıya, kalanları ise kızıl rengine dönmüştür. Çoğu dalından kopup toprağa dökülmüştür. Gökyüzü gümüş rengine bürünmüş, yağmurlar geldi gelecek. Bağlara, bahçelere, yollara ve parklara bakınca dökülmüş yapraklarla yeryüzü bir renk tuvaline dönmüştür sanki.

Esen rüzgârlarla dallarda kalan son yapraklarda birer ikişer yere dökülüyor. Daha dün denecek kadar kısa bir süre önce yeşil yapraklar sararmış-solmuş, vazifesini ve ömrünü tamamlamış toprağa karışmak üzeredir. Toprak alınganlık göstermeden bir anne şefkati ve sıcaklığıyla yeniden yaprakları bağrına basıyordu…

Yılda birde olsa yazları Çoravanıs Köyü’ne muhakkak giderdik. Sultani Yekpayi Hazretleri’ni ziyaret eder, piknik yapar, soğuk sularından içer arada Erek Dağı’na tırmanırdık.

Bu defa bir sonbahar günüydü yola çıktık;

Şerefiye Mahallesi’ni geçip doğuya doğru devam ediyoruz. Sağlı sollu bahçeli Van evlerini hayranlıkla izleyip geçiyoruz. Van için büyük bir nimet olan bu bağ ve bahçeler Sıhke Gölü’nden gelen suyla sulanırdı. Bu göl yoksa bağ ve bahçede yok!

Merkez bitiyor, göz açıp kapama mesafesinden sonra sarı yaprakların döküldüğü ağaçlarla kaplı harikulade güzel yerleşim birimi olan Sıhke karşımızda duruyor. Her yer ağaç ve göz alabildiğine çayırlıklar uzayıp giderken sular kıvrılarak akıyordu. Girişte sağ tarafta ağaçlar arasında kalan Muharrem ağabey ve hanımı Şevgiye ablaların evlerini seyredip geçiyoruz.

Havada muhteşem bir kavun kokusu var…

Sol tarafımızda çay akıyor. Köprünün karşı sokağında Van İdman Yurdu futbol takımından rahmetle andığımız idarecimiz merhum Ahmet Eğilmez’in evi vardı. Arada antrenmanları Sıhke çayırlarında yapardık. Suat, Muğdat, Refik, Ahmet Oyman, Kaleci Yılmaz, Turgut, Ahmet Çekilmez, Ebubekir ve diğer arkadaşların kulakları çınlasın. Oldum olası burayı ve insanlarını sevmişimdir…

 Çoravanıs’a doğru devam ediyoruz. Yolun kenarları ceviz, elma, erik, ayva, iğde, kavak ve karaağaçlarla kaplı. Genişçe çimenlikler dereleri çeviriyor. Bereketli buğday tarlaları ovaları kaplıyor. Sarı yapraklara bürünmüş ağaçlar ayrı bir cazibe veriyor buraya. Ağaçlar gölgelerini yerlere dökülen kızıl renkli yaprakların üzerine seriyor.

Sol tarafımızda kayalık tepede Çoravanıs mağrur bir şekilde duruyor. Karşı tepeler sarıya bürünmüş. Gürül gürül akan çayın sağ tarafında Sultani Yekpayi Hazretleri’nin türbesi, sol tarafta cami ve köy var. Karşımızda en az iki inç kalınlığında buz gibi suyu olan pınardan abdest alıp kana kana içtikten sonra türbeye çıkıyoruz.

Ramazan ayı yaza denk gelince vasıtası olanlar iftara yakın bu sudan alıp gelirlerdi…

Burası çeşitli bitki ve ağaçları sulayan dereler, pınarların şırıltısı, dallarda öten kuşların cıvıltısı, akan suların bolluğu ve her taraftan fışkırmasını tasavvur edemezsiniz. Erek Dağı’na elimi uzatsam değecek kadar yakındayız. Burası bir tabiat harikasıdır…

Erek Dağı’nın karlı zirvelerine doğru bulutlar toplanıyor. Hava soğumaya başladı her an yağmur yağabilir. Bundan daha güzel bir manzara hayal edemezsiniz. Milyonlarca sarı yaprak bir halı gibi etrafı kaplamış. Burayı sonbaharda görmek bambaşka bir güzellikmiş. Ressam Hüseyin Ayça, burayı resmetse mübalağa yapmış diyebilirsiniz…

Türbede manevi havayı doya doya teneffüs edip, Yasin’ler, Fatiha’lar okuyup ayrılıyoruz. Burası manevi yönden oldukça zengindir. Vakti zamanında Asrın Müceddidi dahi bu bölgede eğleşmiştir.

Birazdan öğlen ezanı okunacak deyip camiye doğru yöneliyoruz. Çağlayarak akan çayın üzerindeki asma köprüye doğru yöneliyoruz. Taşlara çarparak son sürat akan su muhteşem görüntülere sahne oluyor. Havada uçuşan su damlacıkları yüzümüzü ıslatıyor. Köprünün sağa sola sallanırken çıkardığı gıcırtılar muhteşem. Kısacası burası gönlümüzü şenlendirdi, sanki “geçtik hepimiz dörtnala cennet kapısından”…  Karşıya geçince öğlen namazını cemaatle kılıp çıktık.

Çay kenarında semaver çayı yudumlamak ömre bedeldi. Güğüm ve kovalarımızı buz gibi akan bulaktan doldurduktan sonra yönümüzü Van’a çeviriyoruz.

Haydi, hazırlanalım da yola çıkalım…

Sonbahar mevsiminin bizlere verdiği dersler:

-Allah Teâlâ zamanı yaratıp insanın istifadesine sunmuştur. Bize takdir edilen ömür mevsim mevsim akıp gidiyor. Mevsimleri verimli bir şekilde kullanmak akıllı olanların karıdır…

-İnsanın bu dünyada bir yolculuğu vardır.  Bu yolculukta yaratanın rızasını kazanmaya çalış…

-Ve… Sonbahar; tefekkür edip ders çıkaranlar için ömrün nihayete ereceğini en güzel biçimde anlatıyor. Hazırlıklı ol!..

Bereketli sonbahar yağmurlarına muhtacız! Bizi susuz, bizi yağmursuz bırakma ey Allahım…

Hoşça kalınız…

Yazarın Diğer Yazıları