Şahbettin Uluat

Bir şiirin düşündürdükleri

Şahbettin Uluat

Irak Teleferli Türkmen Şair Muhammet  Muşşooğlu'nun bir şiirini internet üzerinden ve kendi sesinden dinliyorum.

Kınamayın Beni adlı şiir şöyle bir dörtlükle başlıyor:

Kınamayın beni eger ağlarsam,

Köçmenem, canımdan bezâr olmuşam;

Yıkıldı sarayım, çöl oldu evim,

Kurtlara, kuşlara diyar olmuşam.

Şöyle de bitiyor:

Muşşooğlu diyer, zulüm bes yeter,

Yaşlılık günleri ölümden beter,

Kimimiz fahişe, kimimiz ceher,

Köçmenler adıyla yazar olmuşam.

Yaşlı şair bu iki dörtlüğün arasına yazdıklarında da yoksulluğun göçmenliğin garipliğin ne anlama geldiğini şiir diliyle ifade ederken kendini kontrol edemiyor ağlıyor. Hem ağlıyor,  hem ağlatıyor, hem de düşündürüyor.

Adlarına şairlik yazarlık yapmak zorunda kaldığı göçmenlerin düştükleri halleri şair duyarlılığı ile tarih sayfalarına kaydediyor.

Bir zamanlar kendi yurtlarında farklı kültürlerden komşularıyla birlikte barış içinde yaşarken uzaklardan bambaşka hesaplarla gelen zorbaların nelere neden olduklarını herkesin anlayacağı dille, yürek diliyle ifade ediyor.

Şiirinin satır aralarında görebilenler için bir anlamda "bugün bizim başımıza gelen her an bizimkine benzer başka toplulukların da başına gelebilir" mesajını da ustaca aktarmış oluyor.

Kaba kuvvete dayanarak, türlü tuzaklarına ve maşalarına güvenerek dünyanın tamamı üzerinde kirli hesaplar yapanlar için kadın, çocuk, sivil birilerinin ölmesinin ya da mağdur mazlum göç yollarına düşüp yeni yaşam alanları ararken denizlerde boğulmasının, beton duvarlarla dikenli tellerle çaresiz bırakılmasının bir önemi yok.

Şair bunu gerçek bir damdan düşen olarak biliyor ve yüreğini parçalayıp çıkan sözcüklerle bizlere aktarıyor.

İnsan insanın aynasıdır. Yanı başımızda birilerinin çileli göç yollarında bulunuyor olması, doğal olarak her kültürden, her inanç ve etnik kökenden, her yaştan sıradan insanları da etkiliyor. Mazlumların çığlıkları, yakınmaları duyarlı yüreklerde yankı buluyor.

Yaşlı, genç, kadın, erkek, çocuk, sivillerin ve dahi askerlerin yaşamlarına mal olan çatışmalar Irak gibi, Suriye gibi, Ukrayna gibi Afrika ülkelerinin birinde yaşandığında da acı veriyor.

Evlat acıları, eş, baba, ana acıları etnik kökenlere, inançlara, ten renklerine göre değişmiyor.

Tüm bunlara tanık olmak durumunda kalan ve ölümlü olduğunu bilen her sıradan insanın aklında ve kalbinde savaşsız, çatışmasız bir dünya arzusu bulunuyor. Her duyarlı yürek dünyanın bir barış ve huzur yurdu olmasını istiyor.

Kimi barış örgütleri bu arzuları gerçekleştirmek için çeşitli etkinliklerle insanları bir araya getirmeye, bilinçlendirmeye çalışıyor olsalar da yetmiyor. Hepimiz en azından kısa vade için yani kendi ömürlerimiz süresi içinde bu dünyada böyle bir şeyin gerçekleşmeyeceğini biliyoruz.

Irak Teleferli şairimizin dile getirdiği sorun, aynı zulüm altında ve aynı göç yollarındaki Suriyeli Ezidinin, Ukraynalı Slavın ve bütün diğer mazlumların da, onları bilen, izleyen insanların da sorunudur.

Bunu en iyi biz biliriz. O savaş mağdurlarıyla büyüklü küçüklü şehirlerimizde her gün yüz yüze geldiğimiz için biliriz.

Belki herkes göremez ama biraz ileriye bakabilenlerimiz yeryüzünde gizli açık sömürü sürdükçe gizli açık savaşların da bitmeyeceğini bile görür.

İçimizdeki ölmemiş insanlık saldırgan, sömürgeciler karşısında duvar olmamızı ister. Savaşın insanlık suçu olarak kabul edilmesi gerektiğini fısıldar kulağımıza.

Sınırların ötesine uzanamayız, el ele veremeyiz, hep birlikte bağıra bağıra itiraz edemeyiz.

Körelmiş akılların ve vicdanların bir adım ötesinde "köçmenler" adına yazan, okuyan bir Muhammet Muşşooğlu çıkar ortaya; yaşayıp biriktirdikleri ile tanıştırır bizleri, gözyaşlarıyla söyler şiirini.

Bize de gözyaşları ile dinlemek kalır.

KINAMAYIN BENİ

Kınamayın beni, eger ağlarsam,

Köçmenem, canımdan bezâr olmuşam;

Yıkıldı sarayım, çöl oldu elim,

Kurtlara kuşlara diyar olmuşam.

 

Köçü köç eyledi, getdi kervanım,

Bir âh çektim göge çıkdı dumanım,

Elden düşdüm, cana yohdur gümanım,

Saçım beyaz koca’htiyar olmuşam.

 

Ağladım, gözyaşım aktı göl oldu,

Ataş aldı yürek, yandı kül oldu,

Görmeduğum iller bana yol oldu,

Şaşırdım yolumu, nâçar olmuşam.

 

Çarkı dönmüş felek kırdı kolumu,

O yâd yabancılar derdi gülümü,

Günler gelir, gönlüm diler ölümü,

Zâlım yâda alçak duvar olmuşam.

 

Oğlu ölmüş ana kimi sadlaram,

Elim, malım, mülküm, köyüm yâdlaram,

Akbet döneceğim, onu beklerem,

Bağda unudulmuş çift nar olmuşam.

 

Çocuklarım yâdlar eski günleri,

Sabah olur bekler o kaç binleri,

Huda’m sakla beni, aciz canları,

Yandı bağım bahçam, bayar olmuşam.

 

Kazanda su kaynar boşu boşuna,

Bir avuç denim yok atım aşıma,

Soğan mahanadır gözüm yaşına,

Hasretim yürekte lal-kâr olmuşam.

 

Yohsulun halını çekenden sorun,

Gülün kıymetini ekenden sorun,

Kaç arşın kefeni biçenden sorun,

Koyun baş taşımı, mezar olmuşam.

 

Muşşooğlu diyer, zulum bes yeter,

Yaşlılık günleri ölümden beter,

Kimimiz fahişe, kimimiz ceher,

Köçmenler adıyla yazar olmuşam.

Irak-Telaferli

Muhammet Muşşooğlu

Kaynak: www.ahiska.org.tr

Yazarın Diğer Yazıları