İŞİNİN ERBABI: CAMCI HİKMET SAĞLAM

Ropörtaj: İkram KALİ
Sizi tanıyabilirmiyiz?
1949 yılında Siirt'te doğdum. Üç çocuğum var. 56 yıldan beridir bu meslekteyiz. Mesleğe 7 yaşında, babamın yanında başladım.
Babanız işe nasıl başladı?
1930 yıllarında çocuklarını Siirt'te bırakarak Van'a geliyor. İlk önce tenekecilik-sobacılık yapıyor.  Dükkanda yatıp kalkıyor. 1945 yıllarında Altaylılar tarafından tarla olan PTT sokağında dükkanlar  yapılıyor. Babam ve Hüseyin  Tekin  yan yana  birer  dükkan  tutuyorlar. Daha sonra dükkanlarını birleştiriyorlar. Babam Hüseyin ustayla 15 yıl birlikte tenekeci-sobacı-camcı olarak çalışıyorlar. Hüseyin usta babama sen çok efendi bir insansın, artık evini, çoluk çocuğunu  Van'a getir diyor. Babam  ev aramaya başlıyor. Eskiden Van'da ev sahipleri kiracılara önce çocuk sayısını sorarlardı. Bir ev buluyor kaç çocuk var diye soruyorlar. 5 çocuğum var diyor. Onlarda 5 çocuk çok fazla diyorlar. Bu kez başka bir yere gidiyor onlarda kaç çocuk var soruyorlar çocuk nedeniyle babam ev kiralayamıyor.  Durum böyle olunca başka bir ev  arıyor. Onlarda kaç çocuğun var diye soruyorlar bu kez hiç çocuğum yok diyor.  Ev sahibi de Vanlı müteahhitlerden Fevzi Kaya. Babama bu yaşta nasıl çocuğun yok diyor ve evi kiralıyor. Babam Siirt'e telefon açıyor birkaç ay geçsin, ev sahibi bana alışıp,  güvendikten sonra çocukları tek tek gönderirsiniz diyor. Bir süre sonra bir çocuğunu (beni) gönderiyorlar.  Ev sahibi soruyor bu çocuk kim?  Misafirim diyor.  Sonra diğer çocuklar geliyor.   Fevzi Bey, Bilal usta bunlar galiba  senin çocukların, biz senden memnunuz  çocuklarında  sende  rahatınıza bakın diyor. 1970 yılından sonra tekeciliği bırakarak tamamen camcılığa geçtik.
Van'ın bildiğiniz eski camcıları kimlerdi?
Babam,  Bilal Sağlam, Hamit Ekinci, Şevket Şensever, Hüseyin Tekin'di. Cam genelde iş yeri ve evlerin pencerelerinde kullanılırdı. Kapı ve pencereler ahşap doğramaydı. Camlar çerçevenin içine geçerdi. En büyük cam 35x105'di. Camcılar için marangozların ustalığı çok önemliydi. O zaman desenli buzlu, buzsuz cam çeşidi vardı. 1960 yılında camlar belediyeden alınan bir vesika ile satılıyordu.  Ama neden vesika ile satıldığını bilmiyorum. Belediye çavuşları (zabıta)  camın üzerindeki cam alış ve satış fiyatlarını denetlerdiler. Fiyat etkiketi olmadığı zaman ceza keserlerdi.
Camları hangi koşullarda götürürdünüz?
Anlatayım. Bir gün kamyonun 11 yaşında olan ben ve 7 yaşındaki kardeşim Selami ve yanımızda camlar ile birlikte Kamyon arkasında 3 günde Saray'ın bir köyünde yapılan sağlık ocağının camlarını takmak üzere gittik.  O dönemler yollar çok kötüydü. Önce Van'dan Erçek'e gittik,  gece orada kaldık. İkinci gün Özalp'e gittik. Yollar bozuk olduğundan bir gün de orada kaldık,  Üçüncü gün Saray'ın köyüne vardık. Müteahhidin bekçisi nezaretinde camları taktık. O zamanlar da köyde telefonda yoktu. Bekçiye biz gidiyoruz dedik. Ve yola yaya koyulduk. Yolda araç bulursak gideriz dedik. Köy virajında köpek sürüsü kokumuzu alıp bize doğru geliyordu.  O an arkamızdan gelen askeri jip durdu, komutan bize nereye gidiyorsunuz dedi. Saray'a gidiyoruz dedik. Arabaya bindikten iki dakika sonra onlarca köpek jipe saldırmaya başladı.  Tavana kadar çıkanlar oldu. O an o jip olmasaydı o köpekler bizi parçalayacaktı.  Komutan biz Saray'a kadar gidiyoruz, oradan ileriye gitmiyoruz dedi. Bizi Saray merkezinde indirdiler. Orada bulunan bir kamyon vardı. Şoföre Van'a gidiyorsanız bizi götürün dedik. Özalp' kadar gideceğiz. Eğer gelecekseniz tezekleri yüklemeye yardım edin beraber gidelim dediler. Tamam dedik ve tezekleri yüklemeye başladık daha sonra bizde kamyonun kasasında bulunan  tezeklerin üzerinde Özalp'e ulaştık. Babam Özalp'e gelerek bizi Van'a getirdi.
 
 
Halk arasında "camların kırıldığı bazı toplumsal olaylarda camcılar yaşadı" düşüncesi var. Gerçekten öylemidir?
Evet doğrudur. Bunu en canlı olarak 1992 yılında yaşadık.  PTT caddesinde Nevruz ateş yakılıyordu.  Orda toplananlar ateşin üzerinden atlamaya başlıyordu. İki kişi ateşten atlamaya çalışırken birbirlerine çarptılar. Biri düşüp polise değdi ve orada bir karmaşa, kavga çıktı.  Orda bulunan insanlar sokaklara dağılarak iş yerlerinin, dairelerin, okulların, otellerin camlarını kırmaya başladılar.  Esnaflar darbalarını, kepenklerini indirmeye başladı.  Ellerinde sopa,  şiş, demir olan insanlar işyerlerinin camlarını param parça ettiler. Van'dan cam sesleri yükseliyordu. Herkes can korkusuya bir tarafa kaçıyordu. Van adeta cehenneme dönmüştü. Allah bir daha göstermesin. Çok üzücü bir görünümdü.   Biz camlarımız kırılmadan eşyalarımızı içeri alarak dükkânı kapattık.  Kısa sürede Van savaşa alanına dönmüş, onbinlerce cam kırılmıştı. O gün herkes gibi bizde evimize gittik. Camları kırıldığı için işyeri açıkta kalan insanlar camlarımız takın diye evimize gelmeye başladılar. O gün ne yaptılarsa işe gitmedik. Ertesi gün sabah erken dükkanı açtık. Van hüzün veren harabeye dönmüştü. O zaman camcılar olarak iyi para kazandık. Ama  camları  üzüntüyle takıyorduk. Cam o zaman kara borsa oldu.  Van'da yüzlerce kamyon cam geldi. Bir ay süreyle kırılan camları takmaya çalıştık, bitiremedik. Yine bir yıl sonra aynı olaylar oldu. O dönemde çok cam kırıldığı için baya cam sattık.  Artık zaman geçtikçe cam kırmamaya başlandı. Ne cam kırılsın, ne can kırılsın. Biz böyle bir para kazanmakta istemiyoruz. Hepimizin arzusu kırmadan dökmeden siyaset yapılsın istiyorduk ve sonunda da oldu. 
İlginç anılar var!
Kardeşliğimizin güzel bir anısını anlatayım. Biz Arap kökenliyiz. 1960 yıllarında Başkale'den gelen Kürt aile bacımı istedi. Babamda damat nerde dedi. Onlarda damadı getirmemişiz dediler. Ben damadı görmeden nasıl kız vereyim dedi. Damadı görmem lazım. Babam Kürtçeyi çok severdi. Sürekli Kürtçe şarkılar dinlerdi. O zamanlar Hasan Cizrevi'yi çok dinlerdi. Bir hafta sonra damadı getirdiler. Babamda Kadir gel bakalım yanıma diyerek damadı çağırdı. Kadir, bana Kürtçe güzel bir şarkı söyle dedi. Kadir'de elini kulağına atarakKürtçe bir türkü söyledi.  Türkü  bittikten sonra babam elini dizine vurarak kızımı sana veriyorum dedi. İşte biz böyle kardeşçe günler gördük. Eskiden Kürtlük- Türklük-Araplık diye bir şey yoktu. Kimse kimsenin kökenini sorgulamazdı. Herkes bir birini insanca, kardeşçe, sever ve kucaklardı. Camlar kırılmaya başlandığı zaman şaşkınlıkla bakıyordun.  Çok üzülürdük, çözemedik. 
Cam kalitesi eskiden nasıldı?
1960 yıllarında kaliteli cam yoktu. Van'a camı kaslar içinde Ezberciler getirirdi.  Camlar kalitesizdi. Cam keserken yan giderdi veya kırılırdı. Şimdi ki camlar kör elmasla kesilse dahi yine düzgün kesilir. Eski camlarda esneklik yoktu.
Oto camcılığı nasıl?
Van Doğu Anadolu Bölgesi illeri arasında ticari anlamda en hareketli ildir. Artık ısı camlar ön plana çıktı. Oto camlarda Hasan Tekin arkadaşım Van'da oto camcılık yaptığı zaman Van'da oto camcısı yoktu. Oto camcılığın son teknolojisini Van'a getirdi.
Macun nasıl yapılırdı?
Eskiden cam macununu üstübeç ve bezirle yapardık.  Hamur haline gelinceye kadar ezerdik. Ama şimdi hazır macun geliyor. O zamanlar ısı camlar yoktu. Daha sonra silikon kullanılmaya başlandı. Turgut Özal döneminde serbest piyasa dönemine  geçilince ithal camlar geldi. O zaman mersin cam fabrikası vardı. Türkiye'nin önde gelen zenginleri bir araya gelerek cam fabrikası açtı. Buda İş Bankasının aracılığıyla oldu. Camlar bize paletle gelirdi. Daha sonra İran, Macaristan ve Rusya'dan ithal cam gelmeye başladı. Bu ithal camlar gelmeye başlayınca rekabet başladı.
Aynalar nasıldı?
Eskiden ayna tek çeşitti. Arkası kağıtlı aynalar gelirdi. O kâğıtlı aynı 3 ay içinde eritmen gerekiyordu. Yoksa üst üste kaldığında karıncalanmaya başlardı. Evlerde aynalar bir süre sonra kararmaya,  dökülmeye başlardı. Ama şimdi ki aynaların kalitesi 30-40 yıla kadar sürüyor.
Camcılar depremden etkilendi mi?
21011 depreminde benim dükkan ve depomda sağlam cam kalmadı. 130 bin TL'lik bir maddi zararım oldu. Bütün camcılar depremde büyük bir darbe aldı. Üç ay o kırılan camları toplayamadım. Ama buna hiç değinilmedi. Bize sahip çıkmadılar. Unutulduk. Bütün camcılar çok mağdur oldu. Halen zararın mağduriyetini çekiyoruz. Van'ın 57 yıllık esnafıyım kenedime gelmiş değilim.
Camcılık nereye gidiyor?
Camcılığın önü açıktır. Ufku açık bir iştir. Camcılık sanat isteyen bir iştir. Güçlü olacaksın. Camcılıkta bir yetenektir. Her işin bir erbabı vardır. Teknoloji çok gelişti. Artık elle cam kesmek, cam takmak küçük esnafın işidir. Van'da yakında artık robotla isteğin gibi cam kesilebilinecek. Cam hayatın penceresidir.
Güçlü sesini,  güzel yorumunu anlatıyorlar. Nedir bunun Hikmet'i?

İnşaatlarda cam takmaya giderdik. Odalarda sürekli şarkı söylerdim. Sesim çok güzeldi. Sesimi rahmetli Kenan Temiz'e benzetirlerdi. 1970 yılında babam ben öldükten sonar camcılığı bırakmayın dedi. Bizde 1972'de camcılığı kısa süreli bıraktık. Daha sonra zücaciye işine girdik. 3 yıl sonra iflas ettik. Daha sonra camcılığa geri dönmek istedik fakat sermayemiz kalmadı. Kardeşim Karayollarında çalışmaya  başladı,bende Murat takside taksicilik yaptım. Meslektaşım Hasan Tekin'in düğünü oldu.  Vanlı Kenan Suruç şefliğinde rahmetli Enver Gencer, Zeki Düzkaya ve Mehmet Türkoğlu'ndan oluşan bir saz ekibi vardı. Bunlar da  Kenan'ın solistleriydi. Hasan Tekin'nin düğününe de geldiler, söylemeye başladılar. Daha sonra arkadaşım dedi ki bir türküde Hikmet söylesin. Bende boş ver dedim. Yok, söyle dedi. Bende kırmadım. İbrahim Tatlıses'in 'senin derdin dert midir benim derdimin yanında' parçasını söyledim. Kenan birader bir daha çalsam söyler misin dedi. On  defa daha söylerim dedim. Oradakiler şaşkınlıklarını belitti. Kenan seninle yarın buluşalım mı dedi. Olur dedim. Buluştuk.. Onun tekel bayi işyerine gittik.  Herkes oradaydı. Müzik çalışması yapıyorlardı. Onlar söylerken bende misafir olarak söylemeye başladım. Bir akşam tren istasyonunda bulunan Mustafa Kerpiç'e ait Gar gazinosuna gittik. Orda Arkadaşların ısrarı üzerine   'Bir dilim beyaz peynir yarım şişede şarap benim tesellim budur' şarkısını söyledim. O gece herkes coştu. Kenan'la bir yere daha gittik. Meğer o adam 'Yolum düşer meyhaneler üstüne' şarkısını çok seviyormuş. Söyledim. Oradan bir ses yükseldi ' seni doğuran anaya helal olsun' dedi.  Özel bir program oluyor ve bir adam beni özellikle istiyor ve Kenan'a sen bunu nereden buldun diyor. Ben yetiştirdim diyor.  Yine İki Nisan Kurtuluş gecesine davet ettiler. Salona İbrahim Tatlıses gibi gittim. Daha girişte salon alkışlamaya başladı. Sahneye çıktım "Yaram sızlar" isimli uzun havayı mikrofonu yere bırakarak söyledim. Unutulmaz bir geceydi.
Kaset ne zaman yaptınız?
Aşkın plak sahibi İsmet müşteriler senin kasetini istiyor dedi.  1976 kaset yaptık.  İlk kaseti Van'da doldurdum birde İstanbul'da doldurdum. İşte Van'da çok güzel sesler var demişler. Taş Plak'ın sahibi Yusuf Sütşurup Van'a geliyor ve Kenan'a diyor birkaç ses dinlemek istiyorum. . Kenan'da bizi çağırdı ve gittik söyledik. Beni,  Enver, Zeki Düzkaya ve Rasim'ı seçti. Dördümüz İstanbul'a gittik.  Stüdyo sahibi Baha beye telefon açtı ve stüdyonuz boşsa oraya geleceğiz dedi.  Baha bey bize bir saat verdi veo  saatte gittik. Deneme salonlarında seslerimizi dinlediler. Herkes söyledi. Hangisi bana para kazandırır dedi. Baha beyde beni gösterdi. Bu sana para kazandırır dedi. Ve beni seçtiler. Sesime hiç kıymet vermedim. Orada 15-20 gün kaldım ve daha sonra ben gideceğim dedim. Onlarda sen bizim evimizi yıkacaksın dedi. Bir anda çıkıp geldim.
Camcılık babadan oğla geçecek mi?
 Babamdan öğrendiğim ekmeğini yediğim camcılık mesleğimi oğlum Bilal'a öğrettim. Bilal dede mesleğini öznele Van esnafına yakışır şekilde devam ettirecek. Benden iyi ustalığı var.  Ticari ahlaka,  dürüstlüğe,helala-harama,  müşteriye saygıya dikkat  etmesini istiyorum. Mesleeğinde başarılı olacağına inanıyorum.

Bakmadan Geçme