Beyaz Önlük

14 Mart'ta bir Tıp Bayramı daha kutladık. Daha önceki yazılarımdan birinde anlam ve önemine değindiğim, Türkiye'den başka hiçbir ülkede kutlanmayan ve ne yazık ki, diğer özel günler kadar ilgi görmeyen bir bayramdı bu. Özellikle sağlıkla ilgili olağanüstü bir durumun yaşandığı ve insanların sosyal hayattan, iş ve okul hayatlarından uzak kaldığı bu günlerde, tüm risk ve tehlikelere rağmen çalışmak zorunda olan sağlık çalışanlarının bu özel günü, biraz daha ilgiyi hak ederdi.

14 Mart'ta bir Tıp Bayramı daha kutladık.  Daha önceki yazılarımdan birinde anlam ve önemine değindiğim, Türkiye'den başka hiçbir ülkede kutlanmayan ve ne yazık ki, diğer özel günler kadar ilgi görmeyen bir bayramdı bu. Özellikle sağlıkla ilgili olağanüstü bir durumun yaşandığı ve insanların sosyal hayattan, iş ve okul hayatlarından uzak kaldığı bu günlerde, tüm risk ve tehlikelere rağmen çalışmak zorunda olan sağlık çalışanlarının bu özel günü, biraz daha ilgiyi hak ederdi.

 

Bir hekim adayı için sağlıkçı olmak Tıp Fakültesine adım attığı günden itibaren başlar.  Hocalarınızın sizden bir hekim gibi davranmasını beklemeleri bir yana, tanıdık çevrenizin sorularına daha birinci sınıftan itibaren maruz kalırsınız. Beyaz önlüğü giyene kadar da birçok badire atlatırsınız. Gel gelelim, beyaz önlüğün yolculuğunun hikâyesi de, çok öncelerden, insanlığın var oluşundan itibaren başlamakta:

 

Tıbbın ilk insanla birlikte başladığı söylense de, genelde kabul görmüş olan ilk tıp büyüğü Aesculapius'dur. Onun soyundan gelen Hipokrat ise, tıbbın evrensel bir dehası olarak bilinir ve hekimliği, mitolojiden ve dinsel düşüncelerden tamamen kurtarıp, gözleme ve deneyime dayanan, akılcı bir doğa bilimi durumuna getirmiştir. Hekimlikte amaç insan a yardım etmek olsa da " öncelikle zarar verme" der Hipokrat.  (primum non nocere).

 

İlk insanlar,  doğal olaylar, hayatın başlangıcı, ay, dünya, yıldızlar, güneş, bulaşıcı hastalıklar ve ölüm gibi kavramlar üzerinde fazlaca durmuşlar,  bazı izahlar ve yorumlar yapmışlar ve bunlara inanmışlardır. Çözümleyemedikleri konular olmuş ve bunları, insan veya doğaüstü kuvvetlere, cinlere ve şeytanlara, mucizelere bağlamışlardır. Hastalıklar ve ölümlerin, tanrılar veya insanüstü güçler tarafından, yeryüzündeki kötü kişilere ceza olarak gönderildiğine inanmaları da bu sebepten olsa gerek.

 

Hastalıklardan ve kötü ruhlardan korunmak için özel yerler, tapınaklar yapmışlar, tanrıların gazabından korunmak için de hayvanları hatta bazen insanları kurban etmişler.

 

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Bakmadan Geçme