Vedat Yazıcı

YOLDAN ÇIKMADAN OLMAZ

Vedat Yazıcı

Eskiler hep derdi”Bu çocuk, O adam, yoldan çıktı. Onu durdurmak zor.”Gibi ifadelerle bizzat geleneksel yaşama veya alışılan yaşamın dışına çıkmaya bir çeşit tepki göstermenin adıydı belki de bu nitelemeler. Bazen çocuklarımıza biz bile demez miyiz?”Şu çocuk yoldan çıktı”diye. Aslında bu öfkeleri bu tepkileri verirken yoldan çıkanın dünyasından belkide bir kez olsun bakabilseydik hem onları anlayacak hemde yolun öteki tarafına geçmeye biz de adım atacaktık. Ama bu kolay olmayan zor olan tarafıdır işin. Nedir yoldan çıkmak? Yoldan nasıl çıkılır? Veya yoldan çıkılmalı mı? Eğer hakikat yolunda ilerlemek, kendimizi bulmak, kendi penceremizden olaylara bakmak ve bizzat kendimizi yaşamak istiyorsak yoldan çıkmak zorundayız diye düşünüyorum. Yola girmek için yoldan çıkılması şart.

Bahse konu olan yol bizzat kendimizdir. Yani “Öz”ümüz. Hep bir yerlerde bizi bekleyen bir “Öz”ümüz vardır. Hep bekler. Ona el uzatmayı onu çıkarmayı.”Öz”ü “Gür”leştirmeyi kısacası “ÖZGÜR”hale getirmeyi bekler. Özgür halde olmayan insan kendisini yaşamayı başarabilir mi? Asla. Bütün bunca mücadeleler kendimizi bulmak, özgür yaşamak için yapılmıyor mu? Zaman zaman asi çıkışlar yoldan çıkıp aslında yola girmek için yapılan eylemler değil midir? Bu pencereden bakamaz isek bizde yola girmek için adım atmak istemiyoruzdur demektir. Bunu yapanlar her daim yalnız kalabilmekte ve sayıları az olabilmektedir.

DücaneCÜNDÜOĞLU’nun bir yazısından aldığım hikâye yi sizinle paylaşmak istiyorum.

“Şeyhin biri müridiyle giderken bir köyün yanından geçmişler. Efendi hazretleri demiş ki:

— Evladım. Ben şu incir ağacının altında biraz nefesleneyim, sen de al şu testiyi, git köyün çeşmesinden dolduruver bir zahmet. Mürid gitmiş çeşmeye. Bir de ne görsün çeşmenin yanında dünya güzeli bir kız testisini dolduruyor. Takılmış peşine. Yolda aşkını ilan edivermiş. Kız da ondan hoşlanmış, babamdan iste beni, demiş. Delikanlı da gidip babasından Allah'ın emriyle, Peygamber'in kavliyle kızı istemiş. Adamın gözü delikanlıyı tutmuş, verdim gitti demiş. Derken çocukları olmuş, aradan yıllar geçmiş, çocuklar büyümüş, hatta en son gelip babalarına demişler ki:

— Baba bize destur ver de gidip rızkımızı arayalım. 

Çocuklar gitmişler, derken bizimki iyice yaşlanmış. Bu sırada kayınpederi vefat etmiş, çok geçmeden hanımını da kaybetmiş ve öylece yalnız, tek başına kalmış. Birdenbire incir ağacının altında unuttuğu Şeyhini hatırlayıp, eyvah, demiş, ben ne yaptım? Hemen koşup bir testi almış ve çeşmeye gidip testiyi doldurduktan sonra koşa koşa incir ağacının yanına gitmiş. Bir bakmış ki Efendi hazretleri hâlâ ağacın altında ayaklarını uzatmış oturmakta. Tebessüm ederek şöyle demiş bizim delikanlıya: 

- Evladım, nerede kaldın? Az kalsın ben de gidecektim.”

Burada asıl unutulan kendimizdir. Kendi yolumuza girmenin temel kuralıdır yoldan çıkmak. Yalnız kalabilmek, kendimize dönebilmektir. Bir çeşit kendimizi sorgulamak için yola girmenin yoludur yoldan çıkmak. Karmaşık dünyada ne kadar da çok unutuyoruz kendimizi. Hem de yaşananları bahane ederek. Onları suçlayarak…

 Yalnızlık kutsaldır. Allah’ın bize verdiği nimetlerden biridir. Bunu bazen iyi değerlendirmek hakikat yolunu bulmanın yoludur yalnızlık. Kısacası yoldan çıkıp kendi kalabilmek, yola girmek için atılan ilk adımdır.

Kurtuluş Savaşı yoldan çıkıp yola girilerek kazanılmadı mı? Hem de yedi düvele kafa tutarak. Kendi yoluna girmek, için bütün sistemlerin karşı yoldan çıkmadı mı? İyi ki çıktı. Yoksa biz diye bir şeyin bahsini yapabilir miydik? Mutlu seneler olsun Türkiye’m… Sevgi ile kalın…

Yazarın Diğer Yazıları