Ümran Öztürk

Bizi esir alan duygusal kapitalizm

Ümran Öztürk

İlkbaharın simgesi tarlalarda sıkça rastladığımız çiğdemler, papatyalar ,  gelincikler , kır çiçekleridir. Bir de kırk ikindi yağmurları. Onları görmeden mayısın geldiğine inanansım gelmez .

Masumiyetin, doğallığın timsali kır çiçekleri.  

Dalındayken kırmızı rengi ve parlaklığı, canlılığıyla dikkat çeken, narin, zarif , tıpkı bir kadın gibi capcanlı.  Küçücük bir esintide narin narin salınan, koparıldığı anda solan, canlılığını güzelliğini yitiren, inceliğiyle en ufak sarsıntıda hayata küsen çiçeğimiz gelincikler değimlidir?   

Çocukluğunuzda bir gelincik tarlasında koştuysanız eğer onları artık unutamazsınız. Yıllar sonra rüyalarınızda kendinizi gelincik tarlalarında görmeniz kaçınılmazdır. Hele dokunmadan bakarak sevdiyseniz o göz alıcı parlaklığına, o kırmızı rengi yüreğinizi kuşatıverir o an. Şayet dalında sevmeyi öğrenirsiniz tüm çiçekleri, bir daha  koparmaya kıyamazsınız.

Çiçeği dalında koklamayı, sevmeyi öğretemediğimizdendir ki böyle özel günler diye adlandırılan  zamanlarda;  dağda, bayırda, bahçede, parkta çiçek koparan  insanlara çok sık rastlarız. Sevdiğimiz insana en azından bir çiçekle gitmeyi isteriz. Genellikle çoğumuz günün önemine binaen alışveriş merkezlerinde soluğu alırız. Küçük ,büyük ya da en pahalı hediyeyle sevgimizi taçlandırmaya çalışırız. Böylelikle duygusal kapitalizm bizi esir alır ve ona yenik düşeriz. Nasıl mı?

Kapitalizm duygusal ve anlamlı görünümlü gün isimleriyle bir takım günler yaratmıştır. İsimler insanların kafalarında duygusal çağrışım yaptığı için bu davete gönüllü olarak katılırlar.

Örneğin anneler günü, babalar günü, sevgililer günü, kadınlar günü gibi birçok gün isimleri gün gelmeden alıcısını bulmaya başlar. İnternette sırf  bu nedenle kurulan alış veriş siteleri her geçen gün artmaktadır. Kendisini sattıran bu günler duygusal kapitalizme en iyi örneği oluşturmaktadır.

Önce önünüze bir paket açarlar. Bu paketi görmeniz için modern dünyadan bahsederler. Böylelikle  bir algı yaratır sonra da ona para harcamanız için her türlü duygudan girerler, size duygu patlaması yaşatırken duyguların metalaştırma  ile nasıl  istismar edildiğini siz anlamadan paranızı cebinizden sizin rızanızla alırlar.

Duyguları sermayeye bağlayan sistemin yani  kapitalizmin çarkı böyle döner. Her özel günler topluma televizyon reklamlarının özel çekimleriyle, el ilanlarının ve duyuruların çokça basılıp dağıtılmasıyla benimsetilir, böylece hediye üzerine bir pazar yaratılmış olurlar. Duygusal yaşam ifadesi veren, duygusal ilişkilere dayanan kasaba yaşantısı burada rahatça kullanılmaya başlanır.

İçinde duygu barındırmayan, tüketime dayalı , hepsi bize sistemce empoze edilen bu özel gösterilen günlerin bizde meydana gelen bir tezahürüdür alışveriş çılgınlığı. Yani en pahalı bağımlılık alışveriş çılgınlığını sizi böyle  duygusal bir zamanınızda ele geçirebilir.

Çünkü  kapitalizm bireylerin duygu dünyalarına da egemen olmayı başarmıştır. Bu yeni bir şey değil yıllar yılı üzerinde çalışılmış, toplumlarca çağdaşlık adı altında kabul gören bu çılgınlığa yani duygusal kapitalizme farkında olmadan kapılarımızı sonuna dek açmışız. Duygularımızı ifade etmenin  yolu bir hediye alarak kabul görmek olmamalı.

Oysa bir fidanın, bir saksı çiçeğinin ya da bize özel yazılmış 2 satır mısranın en anlamlı hediye olduğunu anlamış olsak duygu dünyamıza kırmızı gelincikler gibi sevginin, inceliğin, zarafetin hakim olduğunu göreceğiz.

Haftaya Van gölünün kıyısında yazmayı umut ederken; şiiri gülüşünüzde, türküleri yüreğinizde saklayın.

Yazarın Diğer Yazıları