Faik Kumru

Hakikat II

Faik Kumru

Bir de bohemce yaşayan insanlar vardır. Hiçbir hedefi, gayesi, maksadı ve amacı yoktur. Bu misal insanlar ki her şeyi günlük düşünür, günlük yaşar ve bütün dünyası da o bir tek günden ibarettir. Bu gibiler, her hayalini, her düşündüğünü ve her söylediğini doğru olarak gören uslanmaz bir ruh hastasıdır. Bunların nazarında tek bir gerçek vardır; kendi zevkleri ve kendi hevaları.

Her mekan, içinde bulunan ile bir kıymet kazanır. O değer de bulunduğu yere, konuşulan konulara ve yerini aldığı safa göre şekillenir. Bir güzelliğin topluma yansımasının değişik biçimleri vardır, bir katma değer sunması açısından. Bir mekanı mekan yapan ve onu anlamlı kılan en önemli hususiyetlerin başında, varlığıyla o yere maddi ve manevi değer katan yüksek seviyeye haiz kamil bir insandır.

Kur’an-ı Kerim, en büyük düşman olarak zulmü ve zalimi görmüş ve onu tarif etmiştir. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan da zalim, zorba adına konuşan dilli şeytan da günü gelince ve zamanı dolunca tarih sahnesinden bir bir silinip gidecektir. Geriye kalan ise, kendileri ve kirli hatıraları adına, sadece ve sadece lanetle anılmak olacaktır.

Hakikatin, belirli bir yeri ve belirli bir mekanı yoktur, o tek başına koskoca bir alemdir. Her yerde ve her şeyde muhakkak bir güzellik mevcuttur, bakmasını ve görmesini bilene. Misal, Hz. Muhammed’e, Peygamber Efendimiz diyerek hitap ediyoruz.

“Efendi” lafzı Yunanca bir kelimedir. Bu kelime zaman içinde bizim kutlu bir misafirimiz ve mümbit, bereketli Türkçe bahçemizin solmayan bir gülü oluvermiş. Ne güzel yakışıyor Peygamber sözünün arkasına değil mi?

Güzele talip olmak, bizzat güzeldir. Hakikate de taraftar olmak, doğrunun ta kendisidir. Kalemini doğruya, gerçeğe, hakikate vesaire güzelliklere teşne olarak kullanana ne mutlu. Kalem ve kağıt, dile ve beyana bahşedilen çok büyük bir hediyedir.

Bunlar olmaz ise, konuşmayı kalıcı bir hale getirmek nasıl mümkün olabilirdi? Bu kadar çeşitli bahisler etrafında konuşabiliyorsak, yazabiliyorsak, okuyabiliyorsak ve dillendirebiliyor isek, bu, harika bir armağan değil midir insanoğluna?

Doğrunun tarafında yer almak, tabiidir ki karşı hücum ve saldırıları da görünür ve beklenir bir hale getirecektir. Bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır, iyi veya kötü. Bedeli olmayan bir alışveriş, bir kıymet ifade etmez nihayetinde. Fiyatı ve değeri olan şeyler bir önem arz eder. Gerçek, güneş gibidir. Biz istesek de istemesek de, o, her durum ve her şartta o güzel yüzünü herkese göstermeye devam edecektir.

Hakikati çiğneyen her zorbaya, söylenecek bir kelamı vardır mutlaka herkesin dilinde. Bazı insanlar, kendi dar ve kıt görüşleri çerçevesinde konulara dahil olurken, taraftarı olduğu siyasi yapılanmaya yönelik bir eleştiri yapılmasını içlerine pek sindiremezler. Peki, herkesin adına karar veren bu kişileri hür irademizle biz seçtiysek, onları ve ifa ettikleri işleri takip etmek, yaptıklarını sorgulamak ve denetlemek de bizim asli sorumluluğumuz değil midir?

Bu insanlar, hem gerçeklere muhalif yalanlar söyleyecek hem de düzmece palavralarla milleti kandırıp perişan edecek ve biz de buna ses etmeyeceğiz, öyle mi? Peki, bunca kalem oynatan insan niçin var? Peki, bunca gönül ve hakikat erbabı insan, gerçeği dile getiremeyecek mi?

Peki, yerimizde oturup, yapılan onca zulmü seyredeceğiz ve çaresizce mızmızlanıp duracağız mı? Yapılan her yanlışa sonuna kadar hayır, ret diyecek ve hayır, iyilik etrafında el ele kenetleneceğiz.

Tarihimizde birçok değerli kalem var diyoruz, isimlerini hayırla ve şükranla yad ediyoruz. Hangi sebebe binaen? Zalime ve zulme karşı çıktığı, mazluma siper, kalkan olduğu için. Artık, hamasi kandırmacalar ile bütün bir milleti aldatmanın hiçbir geçerli tarafı kalmamıştır günümüzde.

İnsan üniversitesinde vicdan fakültesinin insaf şubesi yedi gün yirmi dört saat açıktır. Doğru mekanı merak eden, bu ihtiyacı hisseden ve geleceğe yönelik yatırım yapmak isteyen herkes acilen bu adrese beklenmektedir.

Hakikatin sesi soluğu hür ve gür çıkmıyorsa, o yerde insan da düşünce de mahkumdur. Ve hakikat, bir millet için çok büyük bir değer manzumesidir. Neticede insanlık alemi için tarih mahkemesi, kişi içinse vicdan mahkemesi, zamanı geldiği vakit gerçek yargılamayı yapacak, doğru kararı ve doğru hükmü elbette verecektir.

Yazarın Diğer Yazıları