Faik Kumru

Fanatizm

Faik Kumru

Bu çağ, enaniyetlerin bir balon gibi şişirilip sahiplerini yuttuğu bir zaman dilimi olduğu kadar, fanatizmin her hali ve her çeşidiyle zirvede yaşandığı, deliliğin ise bütün boyutları ile keyif çattığı garip bir devirdir.

Fanatizm, taassup, bağnazlık olgusu sadece ben’i gören, biz’i ise bütünüyle dışlayan sapık bir düşünce sistemidir. Yalan, takiye ve hile faktörü en etkili silahıdır. Marjinal ve militan kişileri barındırması, bütün olumlu düşünceleri reddetmesi, başkalarını dışlaması ve kendi çarpık düşünce ekseninde hareket eden insanlarla barışık olması yönüyle çirkindir.

Bir sistem olarak ifade edilmesi, yapıcı yönüyle değil, bizzat yıkıcı yönüyle anlaşılmalıdır. Yoksa her izm veya her düşünce sistemi başlı başına bir iyiliği sembolize etmediği gibi tek başına da bir kötülüğü karakterize etmez. Yani, ya bütünüyle iyidir ya da bütünüyle kötüdür demek, bir dengesizliktir.

Her kötü olanın içinde de ihtimal dahilinde iyi bir şeyler bulunabilir. Ama hayata yansıyan yönüne baktığımızda, gerçek yüzünü ancak o zaman görebiliriz. İnsana ve insan yaşamına müspet, pozitif anlamda bir katma değer sunabiliyorsa sahiplenilmesi gerekmektedir. Bu olgu etrafında düşünüldüğünde, fanatizmin güzel bir yönü mevcut değildir.

Siyasi, dini ve spor konularında yaşanan bilgisizce tartışmaların çoğu insanı, cehaletin ve fanatizmin dipsiz çukuruna düşürdüğü hakikati bütün çıplaklığıyla meydanda durmaktadır. Toplumun çok büyük bir kesimi bu durumundan hiç şikayetçi olmadığı gibi değişmek yönünde bir çabası da bulunmamaktadır. Halinden memnun bir şekilde düştüğü uçuruma methiye, övgü düzmekte, bu acınası hadiseyi tenkit edenleri de düşman olarak görmektedir.

Özellikle siyasi mevzuların insanları ikiye böldüğü, düşman gruplar haline getirdiği, en küçük bir kıvılcımda çıkan yangınların ortalığı kavurduğu ve bütün muhalif kesimlerin seviyesiz sözlü tartışmalarında adeta gırtlakların sıkıldığı bir ülke duruma geldik.

Cehalet değirmenindeki çelik dişlilerin yirmi dört saat insan öğüttüğü bizim gibi toplumlarda, insani konular bir yana, iki kelam edilebilecek meselelerin dahi bir kavga ortamına çekildiği hastalıklı bir cemiyet yapısı hasıl oldu.

Bu, insanımızın farkına bile varamadığı devası imkansız bir illettir. Şifası ise biraz tebessüm, biraz da havada asılı bekleyen iki elin tokalaşması olsa gerektir. Atalarımız, “Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır” derken, birçok hakikati tek bir cümlede ifade edebilecek sahi bir olgunluğun ve yanıltmayan bir tecrübenin erleri oldukları anlaşılmaktadır.

Tenkit edilecek negatif yönlerimiz, eleştirilecek hatalarımız olsa da bu durumların telafi edilerek düzeltilmesi de yine bizzat bizlerin eliyle olacağı aşikardır. Bu ıslah hareketinin toplum çapında hayata geçirilmesi ve oradan da millet seviyesine yükseltilmesi, hakiki rehberlerin marifetiyle olacağı yaşanmış olan tarihi olayların şahitliğinde görülebilir.

Bir milletin yapı taşı hükmündeki her ferdinin çok değerli olduğu, fert fert her insanın eğitimin hak ettiği özenle yapılması ve sıra atlanmadan ifa edilmesi, bunun da belli prensipler dahilinde tutarlı bir şekilde uygulanması asla ve asla ihmal edilmemelidir.

Her insan değerlidir, verilmiş olan bu kıymeti de hissedecek yine insanın ta kendisidir. Millet bünyesini oluşturan insanların akli ve ruhi yönden sağlıklı kişilerden meydana gelmesi, toplumun da huzurlu olmasını netice verecektir. Bedeni yorgunluklar gelip geçicidir. Mental yorgunlukların telafi edilmesi ise biraz zaman istemektedir.

Bilinçli bir toplumu idare etmek ve yönetmek kolay gibi gözükse de aslında zor bir iştir. Zira, kadın ve erkek her bireyin, yapılan her şeyi görecek ve değerlendirecek bilgi kapasitesine ve bilgi birikimine haiz olmasıdır.

Yönetenlerin de en az yönetilen kişilerin seviyesinde ve ahlak anlayışında olması beklenir ve bu kaçınılmazdır. Bu, zor olmasının yanında hem ülke hem de millet yaşantısının zirvede olduğu gerçek bir medeniyet yapısını temsil etmektedir. Bu durumun da bir ütopya olduğu değerlendirilmemelidir.

Bunun aksi düşünüldüğünde, yani kapkaranlık bir cehaletin ve kopkoyu bir fanatizmin yaşandığı toplumlarda, büyük kaoslar ve kargaşalar, büyük içtimai, sosyal huzursuzluklar, büyük adaletsizlikler, sınırsız yolsuzluklar ve hırsızlıklar, maddi olduğu kadar manevi açlıkların yaşandığı distopik bir ülkeyi temsil etmektedir. Buradaki insanların vurdumduymaz hali, yönetenler açısında bir şans olarak değerlendirilir ve öyledir de.

Cahil bırakılmış bir ülkenin insanları kendi durumundan şikayetçi değil de memnun ise ortada büyük bir problem, sorun vardır. Bu insanları zihnen tedavi edebilmek için, öncelikle bütün hepsinin uykularından uyandırılması elzemdir. Çünkü insan kulağı, etraftaki sesleri uyanık iken algılar ve tepki verir. Bir de bu yönde sunulacak olan insani hizmete istekli olması ve bunu talep etmesi gerekir.

Kötülük, bütün kollarını bir ahtapot gibi toplumun bedenine dolamış, sürekli olarak onu sıkmakta ve nefesini tüketmektedir. Devamında da bir sülük misali durmadan milletin kanını emmekte ve hayati fonksiyonlarını yapamaz duruma getirmektedir.

Bundan kurtuluş yolu ise, kötülük kaynağının bütün şubelerini kapatmak ve kötülüğün bütün üyelerini tekrar hayat bulamayacak bir hale getirmek; ıslahı mümkünse ıslah etmek, değilse işlevsiz ve zararsız bir duruma evrilmesini sağlamak en büyük vazife olarak hem milletin hem de onun bütün fertlerinin önünde durmaktadır. Bunun da başkaca bir çaresi bulunmamakta veyahut mümkün gözükmemektedir.

Kördüğüm haline getirilen meselelerin çözümü adına, zihnen kendini yenileyebilmek ve devrin şartlarının farklılığında olabilmek; içinde yaşanılan çağa ve insanlarına entegre olabilmek; her düşüncenin sahile uğramak ve güzelliğini görebilmek; vandal bir biçimde yıkmanın değil de insana yakışır bir şekilde inşa etmenin bereketini hissedebilmek, bugün olmasa bile yarınlar için bir ümittir.

 

Yazarın Diğer Yazıları