Dr. M. Latif Bakış

YAHUDİLİĞİN ANATOMİSİ

Dr. M. Latif Bakış

-I-

Stoacıların sahip olduğu tinsel gücü herkes bilir. Kin, kıskançlık, korku, umutsuzluk gibi hisleri akıl süzgecinden geçirirler ve onları tıpkı bir arabacının atlarını idare ettiği gibi yönetirler, dizginlerini ellerinde tutarlar. Tarihte ortaya koydukları yaşam serüveni ve kendilerini her ortamda kamufle etme ve var olma çabaları hususlarında İsrailoğullarının geliştirdiği değişken ve bastırılmış kişilikleri de benzeri bir tipolojinin veya karakterolojinin teşekkül etmesine neden olmuştur.

Sigmund Freud’un ifade ettiği gibi, antik çağda Akdeniz havzasında yaşayan bütün halklar içinde Yahudiler, adıyla ve özüyle varlığını -hiç değişmeden- bugün sürdüren tek halktır. Bu halk, talihsizlikleri ve kötü muameleleri, eşine az rastlanır bir direnme kapasitesiyle göğüslemiş, kendilerine özgü kişilik özellikleri geliştirmiş ve bu arada diğer bütün halkların nefretini kazanmıştır. Kendilerine beslenen nefretin nedeni de tıpkı kendilerine gerek Babil Krallıklarında gerekse de Batı toplumlarında kendilerine uygulanmış olan zulüm ve şiddetin daha ağır ve aşırı halini başka masum ve zayıf toplumlara uygulamaları ve bunda daha da aşırılığa gitmeleridir. Yahudilerin söz konusu dışlanmışlıklarının nedenlerini, kaynağını ve tipik özelliklerini anlamak ve bunun onların kendi tarihleriyle ilişkisini daha iyi anlamak için tarihlerine biraz göz gezdirmek yeterlidir.

Yahudilerin başkalarıyla ilişkilerinde ağır basan bir kişilik özelliğiyle başlayabiliriz. Kendilerine özellikle çok değer verdiklerinden, kendilerini daha ayrıcalıklı, geleneklerinin birçoğuyla ayrıldıkları diğer halklar karşısında kendilerini üstün tuttuklarından kuşku yok.

Kendilerini gerçekten de Tanrı’nın seçilmiş halkı olarak değerlendirirler. O’na özellikle yakın olduklarına inanırlar; bu da gurur ve güven duymalarına yol açar. Ancak bu durumun bir tür ters psikolojik vaka olduğu da anlaşılabilir. Zira tarih boyunca köleleştirilmiş, aşağılanmış, nefret edilmiş, hiç güven duyulmamış yobaz, bağnaz ve korkak (aciz ve zayıf) bir karakteroloji ortaya koyarak, aslında içlerinde büyüttükleri ukdeyi bir tür ters psikoloji ile yani en üstün, en muktedir ve en değerli olduklarına kendilerini ve mümkünse dünyayı (hiç değilse Batı dünyasını) inandırmaya çalışmışlardır. İnsanlardan ve insanlıktan nefret duymalarının ve de her fırsatta yalan, bozgunculuk ve fitne çıkarmalarının temelinde de aynı gerçeklikler yatar.

Eğer kişi, korkulan babanın gözde ilân edilen çocuğuysa, Joseph(Yusuf) ve ilişkin Yahudi destanı, bu kıskançlığın ulaşabileceği noktayı çok iyi gösterir. Buradan da anlaşılacağı üzere Yahudilerin karakterlerine ve hatta her bir hücrelerine inkılâp etmiş bu nefret edilmişliklerinin sebebi elbette kendilerini uyarıcı olarak gönderilmiş olan Musa (as) değil bilakis, en alçak bir insanın gösteremeyeceği bir bencillikle ve en adi bir yaratığın edemeyeceği bir inkârla kendilerinden bizzat kendileri nefret ettirmişlerdir.

Sanıldığının aksine, onlara Peygamber(uyarıcılar) gönderilmiş olması, onların “seçkin(Tanrı’nın seçilmiş halkı) topluluk” olmalarından ileri gelmeyip bilakis azgınlıkta aşırıya gitmelerinden, doğru yola, hidayet ve insani değerlere döndürülmeleri neredeyse imkânsız bir topluluk olmalarından ileri gelir.

“Aşağılık maymunlar olunuz (olarak yeryüzüne dağılınız)” (Bakara, 2: 65) ilâhi hitamına maruz kalmaları da kezâ, onların fitnelik ve döneklikleriyle Allah’ın indinde de en aşağılık, en sevimsiz bir topluluk olduklarını kanıtlar. Esasen güncel Gazze saldırıları ve çocuk-kadın-yaşlı-hasta-yaralı masum sivillerin teammüden ve topluca katledilmek istenmeleri de söz konusu lanetlenmiş kanın bir gereğidir. Nitekim tarih boyunca helâk olmuş topluluklar olmuştur. Ama ilahi kelâmla aşağılanmış tek topluluk olmuştur o da yine Yahudilerdir. Bu oldukça kritik edilmesi gereken bir durumdur. Belki burada maymunlaşmayı veya maymunlaşma temayülünü özetle şöyle değerlendirmek mümkün olabilir: Maymun, özelliği itibariyle yalancı, hırsız ve bozguncu bir hayvandır. Ayrıca maymun taklitçi veya alay konusu olan da bir hayvandır. Maymundaki bu hasletleri, dünya Yahudilerinin tarihsel süreçteki serüvenleri ile kıyaslayınız. Bu aşağılamanın ne kadar isabetli olduğunu görüp taaccüp edeceksiniz.

Tarihte Yahudiler kadar peygamber gönderilmiş, mucizeler gösterilmiş başka bir topluluk daha yoktur. Mucizelerin çokluğu ve uyarıcıların sıklıkla gönderilmeleri, inkâr ve ahlaki düşkünlüğün ve de zulmün kırılmayan sertliğinin kanıtı değil midir?

En ahmakça bir nefsi sapkınlığı -Tanrı/Yehova adına uydurup- din edinip, insani bütün değerlere sırt çevirmede bu denli mâhir bu azgın güruhun vahşette sırtlanları aratırcasına ürkütücü davranıp insan (Müslüman) kanıyla âbât olacaklarını düşünmeleri ve “Armagedon” nun gerçekliğe kavuşması için tüm dünyayı fitneye salmaya çalışmaları onlardan nefret edilmesi için yetmez mi? Adeta bir yumurta için tüm dünyayı ateşe vermeye hazır bu azman kitlenin seçkinliği, esfel-i safilin’in seçkinliği olsa gerek… Akıl, ilim, irfan, edep, merhamet, değer ve sevgiye dair ne varsa ayaklar altına alan Yahudilerin Müslümanlara amansız düşmanlık edişlerinin sebeb-i hikmetini anlamak hiç de zor değil. Sözüm ona Tanrı istediği için krallık devletini kurmak ve bunun yegâne yolu olarak da tüm dünyaya teşmil edilecek bir savaşın çıkmasının dini/ilahi bir emir olarak algılandığı bu hastalıklı zihin ve ruh hâli ile tüm dünyaya barışı ve huzuru yaymayı ilahi bir emir olarak anlamış Müslümanların bir potada buluşmaları, çatışkı yaşamamaları mümkün müdür?

Bundan ötürüdür ki yeryüzünde tek bir Müslüman kalıncaya dek Yahudiler kanla beslenmekten ya da bunu istemekten asla vazgeçemeyeceklerdir.

Avret mahâli peşkeş çekilince cesaret bulacakları zehabıyla namahreme el uzattırılan, fakat yürek ve akıl meydanında bâd-ı hebâ olan bu topluluğun dünya hükümranlığını hayal edebiliyor musunuz?

Dünya ekonomisinin nabzını en sinsi desiselerle ele geçirip haramı kutsallaştıran ve helâle savaş açan başka bir topluluk varsa haber verin.

Cevabınız hep “yok” ise; her seferinde, incir çekirdeğini bile doldurmaktan aciz gülünç bahanelerle Müslümanların ırzlarına, onurlarına, inançlarına, topraklarına ve canlarına göz diken bu iflâh olmaz lanetli topluluktan nefret etmenin hangi akılla ve nasıl bir gerekçe ile faturası ilahi tebliğciye çıkarılabilir?

Unutulmamalıdır ki her peygamber gibi Hz. Musa’da Müslüman idi ve bu sebepledir ki Yahudilerin zulmünden yakasını kurtaramamış ve “Ey Allah’ım benim ile şu azgın kavmin arasını ayır!” diye Rabbine iltica etmek zorunda kalmıştır.

Döneklikleri, fitneleri, pis işlere meyilleri, bozgunculukları, nankörlükleri, iftiraları, zulümleri vb. tüm ahlaki reziletleri ile insanlık nesli içerisinde en ayrıcalıklı bir konumda olduklarından şüphe yoktur.

Sanırım, Yahudi avının kadim bir Avrupalı sporu olması boşuna değildir.

Adeta, her şey zıddı ile bilinsin diye Allah yeryüzünde bütün güzelliklerin, iyiliklerin, üstün meziyetlerin ne denli bir nimet olduğunun bilinmesi için, bu değerlerden hiçbirine mâlik olmayan bir topluluk yarattı: Yahudiler.

Ancak şunu kaydetmek gerekir ki, insan azmanı İsrail’in kurşunlarıyla, tüm dünyanın gözleri önünde sivil ebeveyn ve evlatların dramlarına yüreğinde depremler kopmayanların Yahudilerden ne farkı var acaba?

Ebeveynini yitirmiş çocuğun gözlerindeki her bir yaş damlasında, insanlık neslinin hazin sonunu göremeyenlerin basiretsizlikte Yahudilerden aşağı kalır tarafı ne acaba?

Ne olursa olsun!

Benim tükenmek bilmeyen ızdırabımın yeşerttiği bir ümidim var: “İnsan düştüğü yerden kalkar” hakikati gereği, Filistin’in de kendi canavarını kendi (onun kendi) kuduzuyla boğacağına inancım tamdır. Dualarımız da bu yöndedir.

İnanıyorum ki, ilahi adalet ve merhametin de tecellisi olarak, bir gün cansız yatan bebeklerin göz bebeklerindeki titrek yaş damlaları, canilerinin tufanı olacaktır.

Bu neticeyi görene dek bize gülmek haram olsun. O güne dek selam olsun kutlu mücahidlere!

Selâm size ey mazlumlar!

Selâm size ey kardeşlerim!

Selâm sevda çiçeklerine!

Selâm ateşte açan güllere!..

Taylor’un “akıllı goril” diye nitelendirdiği varlık tam da Yahudilere denk geliyor. Zira onca vahşeti sergileyen insan olamaz.

Haklı olarak akıllara şöyle bir soru gelebilir “bir avuç Yahudi ile tüm dünya başa çıkamıyor mu” diye.

El cevap: Yahudilerin Tevrat’ında “Göze göz, dişe diş” gibi nefreti körükleyen ve kini tahrik eden ifadeler Yahudileri insanlıktan çıkarırken ve dünya insanlarının sayıca önemli bir kısmı da (Hristiyanlar) Matta İncil’inin “Zina ve Boşanma” bâbındaki emirlerin gereği olarak, insanların tek parça halinde yaşamalarına olanak vermeyen bir inanışı barındırıyorsa ve bu iki şer zihniyet mensupları ittifak kurmuşlarsa bu soruya olumlu cevap vermek kolay olabilir mi? Evet, maalesef Hristiyanlardan söz ediyorum. İslam’a (Müslümanlara) Yahudilerden daha yakın olduğu Kur’ân’ı Kerim tarafından ifade edilmiş olan ehl-i kitap Hristiyanlardan!..

Zikrettiğimiz Matla İncil’inin mezkûr bab’ı, niyetlerini okuyarak suçlu addettiği ve daha sonra her bir azasını, günaha daldığı gerekçesiyle kesip atmayı ön gördüğü, paramparça bir insanlık yapısını emredişi mutlak gerçek kabul edilirken, Hristiyanların insanlık vahşetinde Yahudileri yalnız bırakmaları beklenebilir mi? Elbette hayır! İşte kanıtı;

ABD ve İsrail… Bu iki müttefikin yıllardır hedefleri hep aynı: Müslüman Coğrafya.

Canavar sayısı artınca, azman kitle çoğalınca başa çıkılamıyor işte. Zirâ, ortak düşmana, ortak tehlikeye, ortak bir güç oluşturamıyoruz. Yeniden bir Çanakkale Ruhu’nu diriltemiyoruz. Ne yazık ki “düşersen boğulursun” denilerek sakındırıldığımız yeis, hayatımızın her yerinden akıyor.

“Böl, parçala ve yut” planı çok sinsice hayata geçirilmiştir artık. 

 

Yazarın Diğer Yazıları