Şahin Akçap

Bizim mahallenin kadınları

Şahin Akçap

Yazı başlığı aslında şöyle olmalıydı:

“Bizim mehlenin karıları.”

Hani hep özlüyorum ya o günleri. Yine filmi geriye saralım gidelim ta Van’a çocukluğumun mahallesine.

Rahmetli Sultan halam muhteşem bir kadındı. Gönlü ve evinin kapıları her daim bizlere açık olan… Akşam karanlığı indiğinde ayaklanırdık. Tek tek damlardık. Bazen oğlu Cengiz’e kızdığında:

“Ermeni dığası!” Diye azarlardı.

Fevkalade çimdik atardı rahmeti Suna ablamız ile Talat yengemiz. Çimdimi kerpeten gibi yakardı oramızı buramızı.

Anlamı:

“Verdeçelik etmeyin, akıllı uslu durun!”

Demekti.

Rahmetli Seriye ablamız, analarımızla komşu gezmesine gittiğinde zor çıkardı evden. Bizimkilerin sabrı çatlar:

“De hade Seriye abla toya düğüne mi gidiyiğ de süslenip püslenisen.” Diye çıkışırlardı.

Seriye abla titiz kadın… Gitmeden evi kolaçan ederdi ki döndüğünde her şey hazır olsun. Bir keresinde öyle gecikmişti ki:

“Bağtavarlı sanki Türkan Şoray.” Diye eleştirenlere:

“Ananızın karnında nece durdunuz dokuz ay.” Diye kendini savunmuştu.

Rahmetli Şükriye abla kapı komşumuzdu. İşi gücü bulaşık, çamaşırdı. Değme bulaşık makineleri, çamaşır makineleri onunla yarışsa stop ederdi. Kalaycıların en çok uğradığı haneydi. Bulaşık deterjanı bazen ona çare olmaz külle ovalardı kap kaçağını.

Duvarımızın öte yanında rahmetli Fizza abla vardı. Pehlivan Enver’in gülüydü. Ne zaman hal hatırını sorsan:

“Vallah ğesteyim.” Derdi.

Bizimle Vanlıca, Pehlevan Enver amcayla Ankaralıca konuşurdu.

Mahallenin en stratejik noktasında rahmetli Sakine yengemiz vardı. Namı Çeço’ydu. Mahalleye giriş çıkışlar onun kontrolündeydi. Hani Anadolu Ajansı onunla yarışsa haber toplamakta kığıncı kalırdı. Bir nevi mobbese kameraydı. Kim hangi saatte evden çıkar, hangi saatte eve döner bilirdi. Tek özlemi:

“Oğullarım küçük bir memur olsun, devlete belini dayasın.” Dileğiydi.

Karşıda rahmetli Pürüze ablamız vardı. Güler yüzlü, tatlı dilliydi. Ne zaman karşılaşsak:

“Bak kızlarımdan birini sana vereceğim, damadım olacaksın.” Derdi. Yanaklarım al, kulaklarım kızarırdı.

Behice ablamızın evi hani o anlattığım cennet dereye kuş bakışı bakardı. Oğulları Tuncay ve Ahmet türkü çağırdığında:

“Koni komşiyi rehetsiz etmeyin.” Derdi.

Rahmetli Cemile ablamız yufka yürekliydi. Çok titiz olan, bahçesinde ve kerdisindekilere gözü gibi bakan Hamit Selen amcaya çaktırmadan her biri kocaman meyvelerden biz çocuklara verir:

“Sakın bahçeye girmeyin. İsteyin her meyveden vereyim.” Derdi.

Bir Cemile ablamız daha vardı. O da Efe’nin gelini Erol ağabeyimizin şirin dilli eşiydi.

Ali Efenin büyük gelini rahmetli Aysel ablamız vardı. Merhaba derken gülümseyerek bakan, iyi günler diyerek ardımızdan el sallayan.

Efe’nin kızı Nuran ablamız tam bir sinema tiryakisiydi. Her Çarşamba ve Cumartesi matinelerinde Şehir ve Emek sinemalarının afişlerini bize kontrol ettirirdi. Unutmayalım diye:

“Bir kâğıda yazın filmin ve artistlerin adını bana getirin.”Derdi.

Naime ablamız vardı. Kasap Ahmet amcamızın iyi yürekli hanımı… Ne çok bahçelerinden kayısı toplardık da:

“Dikkat edin ağaçtan düşüp bir yerinizi yaralamayın.” Diye nasihat ederdi.

Rahmetli Emine Yamaç ablamız vardı. Hasan Karadağ namlı Hasan Yamaç’ın eşi… Mutlaka haber saatlerini can kulağıyla dinler, Hürriyet Gazetesini didik didik ederek okuyarak yorumlar yapardı. Deniz Gezmişlerin yakalandığı zaman:

“Bizimkiler Amerika’ya şirin görünmek için bu yiğitlerin başını yakacak.” Demişti. Dediği diğer dedikleri gibi gerçek çıkmıştı.

Nezihe ablamız vardı. Koreli Dursun amcamızın eşi. Naif, mesafeli ve huyu güzel komşumuzdu.

Hani kızak kaydığımız Melek’in tepesinden söz etmiştim ya. O yolu tırmanırken Kerküklü rahmetli Reyhan teyzemiz vardı.

“Gardaşım hayırlı sabahlar.” Derdi evinin önünden geçtiğimizde. Yakmışsa semaverini, bahçeye yaymışsa sofrasını üşenmez ekmek arasına bir tike peynir sararak

"Afiyetle ye Güler bacımın oğlu.” Diye dualarla uğurlardı.

Dondurmacı Süleyman ağabeyin hanımı Hatun abla vardı. Selamımızı eliyle alırdı.

“Anana selam de.” Derdi.

Ve aynı bahçenin avlusu içinde, yapışık evde Suphan abla vardı. Hatun ablamızın eltisiydi. Yüzü gülmezdi ama iyi komşularımızdandı.

Bizim mahalle renkliydi. Kadınları üretken ve hoşgörülü… Arada bir uğrayan bohçacılara yüz vermeyen.

Bu dünyadan göçüp gidenlere Allah’tan rahmet, kalanlara sağlıklı uzun ömürler diliyorum.

Yazarın Diğer Yazıları