Hırs Ateşini Söndürmek!

Eskiler hırstan, "şeytanın elindeki kement" diye bahsederler. "Bir kere insanın boynuna taktı mı kurtuluşu zordur." derler. Bence de hırs ateşini söndürmek çoğu kez oldukça zor. Önemli olan bu ateşi kıvılcımken söndürmek, kementin de takılmasına izin vermemek. Bencilce mutluluk olmuyor. Başkalarının mutsuzluğu üzerine mutluluk kurulamıyor. Ölçüsü kaçan hırsla elde edilen hiçbir sonuç mutluluk vermiyor. Tam tersi hem kendini hem de başkalarını mutsuz ediyor.
Kazanmak, başarıyı elde etmek, zirveye ulaşmak kısacası zengin olmak…
Kim istemez?
Kazanmak, zengin olmak elbette her insanın arzu ettiği bir durum. Ama bu helal, haram, meşru, gayrimeşru nasıl olursa olsun kazanmak biçimine dönüşürse insanı insanlıktan çıkarır. Başkalarının gözyaşları üzerine mutluluk kurma çabası ruhun ciddi bir hastalığıdır. Sırf kazanmak uğruna harcanan kıymetleri geri getirmek imkansızdır. Bir şeyleri kazanırken, bir şeyleri kaybetmek tabi ki mümkün. Bazen sağlık, bazen gençlik heba olur. En kötüsü ise bir canı kaybetmektir.
Kazanma hırsı çoğu kez insanda kendini yetersiz ve değersiz hissettirir. İnsan için en rahatsız edici duygu budur. Bu duygu kişilik gelişimini etkilediği gibi birçok davranışa ve bazı psikolojik sorunlara da temel oluşturur. İnsanı huzursuz eden duyguların en dayanılmazıdır. İnsan bundan kurtulmak istemez. Bunun için kendisiyle yüzleşmekten bile korkar.
Peki nedir bu duygunun asıl nedeni? Neden bazen toplumun önemli bir kesimini etkileyebiliyor?
Bence bu duygunun en yaygın nedeni yetiştirilme biçimidir; aile ve yaşanılan çevredir. Özgüven gelişimini desteklemek yerine köstekleyen sosyal çevreler insanın çok da eğilimli olduğu bu olumsuz duygunun gelişimine neden oluyor. Soru sormanın, düşünmenin, görüş beyan etmenin kısıtlandığı bir aile ile başlayan bu olumsuz gelişim, okul, mahalle, akran ilişkileriyle de büyüyor.
Uzak sevme diye bir şey yoktur.
Sevgiyi kısıtlamakta ki amaç ise şımartılmaktan kaçınmaktır. Oysa ne kadar yanlış bir eylem. Sevginin kısıtlandığı, çocuğu sevmenin şımartma nedeni sayıldığı, uzaktan ve gizli sevmenin önerildiği geleneksel aile yapısında özgüven gelişimi derin yaralar alıyor. Sevgisiz, horlanan, hırpalanan, değerli olduğunu hissedemeyen çocuk kendini yetersiz görüyor. Şımartılarak büyüyen, sevgiyi içine sindire sindire olgunlaşan çocuk kendine özgüvenli olarak hayatına devam ediyor.
"Yetersizlik duygusu" insan yaşamında farklı sorunlara yol açar. En başta kıskanç olurlar.  Değer gördükleri kişilere derin bir araştırma yapmadan bağlanırlar. Hata yapmaya çok meyillidirler. Bu durumdaki kişiler sürekli kendisini över, yaptıklarını abartır, yapamadıklarını gizler, hatalarını yok sayar kabullenmezler. Kendinden daha başarılı gördüklerini ise kendinden uzaklaştırmaya çalışır, uzaklaştıramadıklarında rencide etmeye çalışırlar. Yaşamlarında marka takıntısı, sevimli ve şirin görünme çabası, aşırı süslenme, aykırı çıkışlar, gereksiz muhalefetler, en mutlu durumda bile sorun çıkarmalar önemli bir yer tutarak ilgiyi her şekilde üzerlerine çekmeye çalışırlar. Övülmekten çok hoşlanırlar. Sürekli övgü beklerler. Onlar için en kıymetli insan her durumda onları öven ve beğenenlerdir. Eleştiriden hoşlanmazlar. Mevki, makam, unvan ve paraya aşırı derecede bağlıdırlar. Kendini değersiz ve yetersiz görme öyle bir sorun ki insana yerleşince atılması da baş edilmesi de oldukça güç.
Çocuklarımız, bu dünyada bırakıp gideceğimiz en değerli varlıklarımızdır. Bu nedenle onları kendilerine yeten, güven duygusu tam, kendini değerli hisseden insanlar olarak yetiştirmemiz gerekiyor. Onlara bırakabileceğimiz en büyük miras, kendi ayakları üzerinde durabilecekleri, sağlıklı kararlar verebilecekleri ve iç huzurla dopdolu yaşayabilecekleri bir iç dünya oluşturmalarına ortam sağlamaktır.
SON SÖZ…
"Kırma gönül şişesini, Yapan bunmaz bulunmaz. Yıkma Hak'kın binasını, Ören bulunmaz. Ali Ekber Çiçek
Sevgiyle ilerleyin…

 

Bakmadan Geçme