Zekât (Önemi ve Adabı)

Fatih Perihan'dan Kıssadan Hisseler...

"Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar." (Buhârî, Edeb 27)

İnsanoğlu sosyal bir varlıktır. Hayatı tek başına geçirmesi pek mümkün değildir. Sosyal bir varlık olan insanoğlu diğer insanlarla beraber bir toplumu meydana getirirler. Toplumlar ise sosyal adaletin gerçekleştirilmesiyle daha sağlam bir yapıya bürünürler. İnsan topluma toplum birlik ve beraberliğe muhtaçtır. İslam Dininin toplum içinde insanları birbirine kaynaştırmak, zenginle fakir arasında bulunan maddi ayrımı en aza indirerek sosyal adaleti gerçekleştirmek, yaşam bulunan hayatı mutluluğa sevk etmek üzere getirdiği düzenlemelerden biri ve en önemlisi de zekâttır.

Sözlükte "artma, çoğalma, temizlik, bereket, iyi hal ve övgü" anlamlarına gelen zekât, dinî bir terim olarak, belirli bir malın bir kısmının Allah rızası için muayyen kişilere verilmesi demektir.

Zekât İslam Dininin beş temel esasından biridir.

Bu husus Efendimizin hadisinde şöyle zikredilmektedir.

 "İslâm dini beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın resulü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve ramazan orucunu tutmak." (Buhârî, Îmân 1)

İslam Dini ile namazın cemaatle kılınması tek başına kılınmasından daha sevap olduğu zikredilmiş, Cuma namazı için cemaat (birliktelik) farz kılınmış, bayram namazlarının ferdi kılınmasının mümkün olmadığı hükme bağlanmış, hac ibadeti birlik ve beraberliğin en ulvi noktası olarak inananlara farz kılınmış, zekât ile sosyal hayatta yaşam bulan bütün Müslümanlar için azami şekilde her türlü nimetten yararlanabilme imkanı sunulmuştur.

Toplum hayatında zenginler ve fakirlerin bulunması doğaldır. Öteden beri bu durum böyle gelmiştir. Toplumda zenginlerin bulunması fakirler için ne kadar büyük nimet ise, fakirlerin bulunması ise zenginler için o kadar büyük nimettir. Zaten insanoğlu her haliyle olduğu gibi bu haliyle de birbirine muhtaçtır. İşte tam bu noktada ihtiyaçların giderilmesi, fakirliklerin fakirlikleri içerisinde kalıp dünya hayatını sıkıntıya sokması, fakirin sosyal yaşamda dışlanmasını engellemek için zekât ibadeti zenginler için emredilmektedir. Bu vesile ile zengin kardeşlerimiz zekât vermek suretiyle hem ibadetlerini yerine getirirken, hem de toplum içerisindeki adaletin gerçekleşmesine vesile olmaktadırlar.

Kur'an-ı Kerim'de zekât namazla birlikte zikredilmiştir.

Ayetler dikkatle incelendiği zaman namaz ferdi temizlenmeyi, zekât ise toplumsal temizlenmeyi ifade ettiği dikkat-i nazardan kaçmamaktadır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de 27 yerde namaz ile zekât ibadeti aynı ayette zikredilmiştir. Hayatın iki temel yönü fert ve toplum namaz ve zekât ile mutluğu yakalayabilmektedir.

 "Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Resûle itaat edin ki size merhamet edilsin." (Nur, 24/56)

Müttaki olmanın yolu olarak imandan sonra namaz ve ihtiyaç sahiplerine infak etme dile getirilmektedir.

 "Elif Lam Mim. Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir. Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar." (Bakara, 2/1-3)

Müminun süresinin ilk ayetlerinde kurtuluşa, felaha ermiş insanlardan şöyle bahsedilmektedir.

 "Mü'minler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler. Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler. Onlar ki, zekâtı öderler. (Mü'minun, 23/1-4)

 Yüce Rabbimiz zekât verenleri kendi Rahmetinin altında bulunduğunu bildirmiştir.

 "Bizim için bu dünyada da bir iyilik yaz, ahirette de. Çünkü biz sana varan doğru yola yöneldik." Allah şöyle dedi: "Azabım var ya, dilediğim kimseyi ona uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır. Onu, bana karşı gelmekten sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım." (Araf, 7/156)

Diğer bir ayette ise şöyle buyrulmaktadır.

 "İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah'a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir." (Bakara, 2/177)

Zekât verilmeyen mal kişinin başına beladır.

Kur'an-ı Kerimin bir ayetinde ise zekât vermeyenler, mala tamahkar olanlar için şu ikaz yapılmaktadır.

 "Altını ve gümüşü biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanlar için acıklı bir azabı müjdele. O gün (bu altın ve gümüşler) cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, böğürleri, sırtları dağlanacak ve (o esnada) işte nefisleriniz için toplayıp, sakladıklarınız; artık saklayıp istifçilik ettiğiniz bu nesnelerin acısını haydi tadın! (denilecek)" (Tevbe, 9/34-35)

Peygamberimiz (s.a.s) ise şu uyarıyı yapmaktadır.

 "Zekâtı verilmeyen her altın ve gümüş, kıyamet günü ateşte kızdırılarak plaka haline getirilip sahibinin yanları, alnı ve sırtı bunlarla dağlanır. Bu plakalar soğudukça, süresi elli bin sene olan bir günde kullar arasında hüküm verilinceye kadar sahibine azap için tekrar kızdırılır. Neticede kişi, yolunun ya cennete ya da cehenneme çıktığını görür." (Müslim, Zekat 24)

Zekât malı bereketlendirir. Zekât verilmeyen mal ise kirlenmiştir.

 "Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka (zekât) al ve onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (Onların kalplerini yatıştırır.) Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir." (Tevbe, 9/103)

Müslüman tüm işlerini Allah rızası için yapar. Zekâtını da Allah rızası için verir.

Ey Muhammed! De ki: "Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir." (En'am, 6/162)

Zekât bir ibadettir ve Yaratanımızın emridir. Birçok faydaları vardır. Ancak bununla beraber asıl ifa edilme sebebi Allah rızası olmalıdır. Her ibadetin özünde asıl yatması gereken unsur "Allah rızası"dır. Allah'ın rızası gerçekleştirilmek için yapılmayan her ibadette ise dünyalık fayda elde edilse dahi uhrevi açından bir getiri elde edilemeyecektir. Bu sebeple ibadetlerimizi yapmaya gayret gösteriyorsak ibadetlerimizde bulunan niyetlerimizi de halis hale getirmemiz gerekmektedir. İnşallah böyle bir halis niyetle yapmış olduğumuz ibadetler, hem kendimize hem ailemize hem de yaşam bulduğumuz bütün insanlara fayda getirecektir. Yüe Rabbimiz (c.c.) Bakara süresinde bizlere şöyle bildiriyor.

 "Allah'ın rızasını kazanmak arzusuyla ve kalben mutmain olarak mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yüksekçe bir yerdeki güzel bir bahçenin durumu gibidir ki, bol yağmur alınca iki kat ürün verir. Bol yağmur almasa bile ona çiseleme yeter. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir." (Bakara, 2/265)

Bakmadan Geçme