Yusuf Kazak

Pakistan - İran gerilimi

Yusuf Kazak

Geçtiğimiz ay içerisinde, İran ile Pakistan’ın karşılıklı olarak Sistan-Belucistan hattındaki ayrılıkçı örgütlere müdahale saikiyle gerçekleştirdikleri, bölgede tansiyonu yükselten saldırıların oluşturduğu yüksek düzeyli savaş ihtimali; süreç içerisinde, tarafların dehşet dengesini göz önüne alan adımları, reel politik etkenler ve özellikle Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) bağlamında Çin’in sağlamaya çalıştığı ‘’Bir Kuşak Bir Yol Barışı’’ temelinde ekarte edilmiş görünüyor.

Uzun yıllardır İran ile Pakistan’ın müşterek sınır hatlarında faaliyet gösteren ve Sistan-Belucistan bölgesinin bağımsızlığını savunan Belucistan Kurtuluş Ordusu (BKO), Ceyş el-Adl ve Belucistan Kurtuluş Cephesi (BKC) gibi örgütler temelinde bölge zaman zaman istikrarsızlığa ve çatışmalara sahne olmaktadır. 1948 yılından beridir BKO ve BCO örgütleri Pakistan’dan bağımsızlık kazanmak amacıyla silahlı mücadele içerisindeyken; İran tarafında ise Ceyş el-Adl örgütü, yine uzun yıllardır bölgenin Şiileştirilmesine karşı tutum göstermekle kendisini etiketlendirmekte ve bağımsızlık yanlısı mottolarıyla İran ordusu ile çatışma içerisinde olmaya devam etmektedir.

16 Ocak tarihinde, İran’ın; Pakistan’ın Belucistan bölgesinde ‘terörist hedefler’ olarak deklare ettiği Ceyş el-Adl örgütüne ait noktaları vurması ve devamında 18 Ocak tarihinde Pakistan’ın da misilleme olarak Sistan – Belucistan bölgesine BKO ve BKC milislerine ait terör hedeflerini imha etmek saikli saldırılar gerçekleştirmesi, uzun zamandır iki ülke arasında devam eden ve bölgede özel bir öneme haiz hassas dengeyi bozmasının yanı sıra; İsrail – Filistin çatışması dahilinde devam eden Orta Doğu ateşini daha da alevlendirme potansiyeli bağlamında bir değerlendirmeye tabi tutuldu.

Bilkuvve olarak İran’ın nükleer bir güce sahip olma potansiyeli ve bilfiil olarak da Pakistan’ın nükleer-atomik donanımlara haiz olması, iki ülke arasında vuku bulan çatışmaya dair bölgesel ve küresel odaklanmayı arttıran başat unsurlar olarak telakki edilebilir. Öte yandan, iki ülkenin hemen yanı başında bulunan Basra Körfezi ve bu eksende hayati bir öneme sahip olan küresel ticari seyrüsefer güvenliği, yine çatışma dahilinde meydana gelebilecek olası senaryoları küresel mahfillerde trend haline getirmiştir.

Gelişen süreçte, bazı merkezlerce beklenenin aksine iki ülkenin de ılıman yaklaşımları ve büyük bir krize mahal vermeyecek adım ve söylemlerden kaçınmaları, halihazırda yükselen tansiyonu düşürmüştür. Zikredilen diyalog kapısının aralanmasında Çin faktörünün özel bir konuma sahip olduğu söylenebilir. Son dönemde ‘Bir Kuşak Bir Yol Projesi’ bağlamında geçiş ülkelerine mega yatırımlar yapan ve ciddi bir ticari ve diplomatik ağ inşa eden Çin için bölgede istikrarın bozulması, tüm uğraşlarının Orta Doğu bataklığına saplanması anlamına gelmektedir. Bu yönüyle İran ve Pakistan, Çin açısından vazgeçilemez iki partnerdir.

Öte taraftan, Şanghay İşbirliği Örgütü kapsamında yürüttüğü diplomasi trafiğiyle, son dönemde uzun yıllara varan bir husumete sahip İran ile Suudi Arabistan’ı bir araya getirerek asimetrik bir politika yürüten Çin;  bölgede Batı dışı bir network kurmak amacı taşıyor söylenebilir. Bu bağlamda Rusya, Hindistan ve Orta Asya ülkeleriyle de güçlü ilişkiler kuran Pekin yönetimi, günün sonunda Modern İpek Yolu’nu canlandırmasının yanında; uzun yıllardır bölgeyi domine eden ABD-Avrupa modelini pasifize ederek kendi küresel hakimiyet modelini bölge genelinde yaygınlaştırmak istiyor denilebilir.

Bu kapsamda Çin’den başlayıp Afganistan, Pakistan, İran ve Türkiye’den devam edecek ve nihayetinde Avrupa ile bütünleşmeyi sağlayacak Modern İpek Yolu Projesi, Çin için bölgedeki en ufak bir istikrarsızlığı kaldıramayacak derecede hassas bir noktayı teşkil etmektedir. Bu yönüyle, İsrail-Filistin çatışması ile Çin’in bölgede sarsılan yaşamsal dengeleri, Pakistan- İran hattında yaşanacak çatışmayla onarılamaz bir noktaya gelecektir denilebilir.

Netice olarak, halihazırda İsrail-Filistin çatışması sebebiyle devam eden bölgesel, dinsel ve küresel alarm hali, İran – Pakistan hattındaki bir krizin hangi noktalara evrilebileceğinin öngörülemezliği açısından oldukça çetrefilli bir tabloyu teşkil etmektedir.        

Yazarın Diğer Yazıları