Ümran Öztürk

Beyazın Sessizliği 

Ümran Öztürk

Beyaz tane tane düşerken gökyüzünden, sessizliğin hüküm sürdüğü bir gece başlıyordu. Kar tanecikleri, gizemli bir dansla yere inerken hafif bir rüzgâr eşlik ediyordu onlara. Gökyüzü, geceye sihirli bir örtüyle örtünmüş gibi, yıldızlar titreyerek izliyordu karın seremonisini.

Sokaklar, beyazın sihirli dokunuşuyla adeta bir tabloya dönüşüyordu. Her bir kar tanesi, hafif rüzgârla dans ederek yere iniyor ve yolda yürüyen adımlar, çıtırdayan karın altında kayboluyordu. Sokak lambalarının ışığı, kar kristallerini, her biri sanki birer elmas parçasıymış gibi parlatıyordu.

Evler, beyazın büyülü örtüsüne bürünmüş birer şaheser gibi duruyordu. Çatılar, biriken karla örtülürken bacalardan yükselen dumanlar, soğuk gecenin içinde beyaz örtüyü delip sıcak bir nefes gibi yükseliyor, bembeyaz bir resimde hayat buluyordu. Pencereler, içerideki sıcaklığı korurken dışarıya karşı sanki direnç gösteriyordu. Işıklar, sokaklara sıcak bir aydınlık yayıyordu.

Her bir ev, kendi karakterini yansıtarak sokağa ayrı bir hava katarken, kapı önlerinde biriken kar, sanki evlerin kimliğini taşıyordu. Bahçelerdeki ağaçlar, beyazın altında büyülü bir atmosferde duruyor ve dalları, üzerlerine düşen karın ağırlığı altında nazikçe eğiliyorlardı.

Sokak, bu beyaz dünya içinde adeta bir masal diyarı gibiydi. Her detay, dikkatle işlenmiş bir resim gibi duruyordu sokakta. Bu beyaz örtü, sokakları sadece fiziksel bir güzellikle değil, aynı zamanda içsel bir dinginlikle dolduruyordu. Her köşe, her detay, karın altında gizlenmiş bir hikâyeyi anlatırken gördüğümüz manzara adeta birer büyülü kitaptan fırlamış resimler gibiydiler. 

Her bir ev, kendi huzurlu sığınağında gizli duygularını paylaşıyordu kar taneleriyle. Her bir kar tanesi de sanki kendi hikâyesini anlatıyordu. Birbirinden farklı şekillerde yere düşen minik bu sanat eserleri, toprakla buluştuğunda bembeyaz örtüyü oluşturuyordu. Sokak lambalarının altında parıldayan kar taneleri, gökyüzünden düşerken bir an için tüm dünyanın güzellikle sarıldığını hissettiriyordu izleyene.

Gece, kardan dolayı daha da sessizdi. Sadece karın hafif çıtırtıları ve uzaktan gelen rüzgârın şarkısı duyuluyordu. Bu sessizlikte doğa, kendi dilinde konuştuğunu düşündürüyordu insana. Karın düşüşü, her şeyi sakinleştirirken izleyene içsel bir huzur sunuyordu.

Böyle bir gece, insanın içindeki yaramaz çocuğu uyandırıyordu. Belki de karın altında kaybolmuş izlerle çizilen yollar, geçmişin hatıralarını hatırlatıyordu bize.

Karın yağışı, sokakları, evleri sarıp sarmalarken her bir kar tanesi, geceye unutulmaz bir hikâye katıyordu. Bu gizemli gece, insanın ruhunda iz bırakarak, unutulmaz anılarla dolu bir sayfa açıyordu yaşam kitabında.

Gökyüzü, yıldızlarla bezeli bir karanlık örtüyle kaplıydı ve kar tanecikleri bu örtüyü süsleyen inciler gibiydi. Her bir tanesi, geceye ait bir hikâyenin parçası olarak yere düşerken, sessizliği altın harflerle yazılmış bir masal haline getiriyordu. 

Karın altında kaybolan izler, geçmişin izdüşümüydü. Her biri, unutulmaz çocukluk anılarımla dolu  yaşam kitabımda öylesine özel bir yer bulmuştu. Bu gizemli gece, duyularımızı harekete geçiren bir senfoni ve aynı zamanda içsel bir keşfin, huzurun başlangıcıydı.

Yazarın Diğer Yazıları