Ümit Kayaçelebi

Atatürk Lisesinden gelip geçenler (1)

Ümit Kayaçelebi

1948 yılında kurulan Atatürk Lisesinden Müdür, idareci, öğretmen, müstahdem ve nice öğrenciler gelip geçmiştir.

Tevellüt itibariyle 1948-196l arasında orada olmadığım için o günlerdeki insanları sadece duyduğumuz ve resimlerden gördüğüm kadar tanıyor ve biliyorum.

Zira ben Atatürk Lisesine 196l yılında ayağımı attım.  Ve çok net bir şekilde o tarihten sonraki insanları gördüm ve onlarla bir teşviki mesaimiz oldu.

Şimdi o günlere dönmek ve hafızamda kalan hala silinmeyen birçok renkli simadan kısa kısa da olsa bahsetmek onları burada anmak istiyorum;

Öncelikle şunu belirteyim bu yazı devam edip gidecektir çünkü bir yazı da herkesi ifade etmek kabili mümkün değildir.

ALİ HİKMET FİRAT;

Atatürk Lisesine kayıt yaptırdığım yıl lise müdürü olarak onu gördüm. Tabi ilkokul ile Lise aynı şey olmadığı için müdür çocuk aklı ile bir heyula (korku verici) gibi olsa da ben ilk günden itibaren Ali Hikmet Fırat’ı çok sevmiştim. Çok sessiz sakin ve talebenin ceberut bir hoca gibi görmediği bir müdürdü. Gittiği zaman ben değil hemen hemen bütün öğrenciler ağlamıştı.

MEHMET DAYI (GEMŞO DAYI)

Atatürk Lisesi o yıllarda kaloriferli bir bina değildi. Eski tip en basit kömür sobaları ile ısınan bir okuldu. Haliyle müstahdemlerinde işleri bayağı zordu. Kolay değil okulu idare eden iki hademe var ve bunlardan biri de Gemşo Dayı.

Gemşo diyoruz da aslında adı Memet dayı ama nereden çıktı nasıl çıktı ise de bizim muzip arkadaşlar ona Gemşo adını takmışlardı. Ve bu lakap senelerce sürdü gitti. Bu lakap şuradan ileri gelmiş olabilir ki Gemşo dayı durup dururken hep çenelerini oynatırdı. Sebebi hikmeti bu olsa gerek.

İşte Gemşo Dayı kış ayları geldiğinde o iki kattaki sobaları kalaması, yakması, arada bir kömür atarak sobaları harlaması gerçekten çok çok zor bir işti. İnanın o soba bir söndü mü tekrar yanması en acı ızdıraptı. Yaşayanlar bilir Gemşo dayı bilir en iyi bunu.

Allah mekânını pür nur etsin o okulun çok zahmetini çekmiştir. Onu unutmak yazmamak olmazdı ve onu da burada andık.

BAHATTİN, BURHAN VE MEMET ÖZEL;

Mehmet Özel Bahattin ve Burhan Özel’in babalarıydı ve okulun o zamanki sayılı katibi ve başkatibi konumundaydı ve hatırlı bir insandı. Kısa boylu gözlük takan başından fotörü eksik olmayan tonton bir amcamızdı. Burhan Özende idarede görevliydi.

Bahattin Özel hocamız ise Müdür Muavini olarak vazife yaptığı halde müdürden ziyade korktuğumuz çekindiğimiz bir hocamızdı. Bir suç kabahat işlemişseniz idareye düşerseniz bittiniz demekti. Eli çok ağırdı disiplinden de asla taviz vermezdi

Bahattin ve Burhan kardeşler aynı zamanda o devrin en önemli folklorcularından idiler. Folklor da en başı çekenlerden birileriydi desek yalan olmaz. Halk oyunlarında eşsiz bir oyuncuydu Bahattin hoca.

YILMAZ OKYAYLI;

O bizim okulun ne öğretmeniydi ne de talebesiydi. Ama bizim günümüz hep onunla geçerdi. Deseniz nasıl? Çünkü o bizim karnımızı doyuran açlığımızı gideren biriydi. Düşünün o yıllarda daha mahalle sokak aralarında bakkal yok fırın yok ama siz açsanız sizin karnınızı doyuran Yılmaz hocaydı. Rahmetli Ğoroz Heyderin oğluydu. Babasının ismi Haydar dı ama nedense ona da Ğoroz Heyder derlerdi.

Neden Yılmaz Hoca! Çünkü öğretmenlikle alakası olmuş ve o yüzden biz ona her zaman Yılmaz Hoca derdik ve inanın saygıda da kusur etmezdik. Tatlı dilli güler yüzlü çok cana yakın bir insandı Yılmaz hoca.

Mütevazı seyyarıyla gelir ekmek arası peynir, domates salatalık vs. ile düremeç yapar ve biz de alıp karnımızı doyururduk. Bu yaz kış devam eder giderdi Yılmaz Hoca nerede biz oradaydık.

KURBAN AKTİMUR;

Devrinin renkli siması, Atatürk Lisesinin İngilizce hocası rahmetli Kurban Aktimur. Çok kalın kaşlı hocamız Kurban hoca aynı zamanda iyi de bir tiyatrocu idi. Okul zamanında Himmet Dede rolünü üstlenerek <Himmet Dede> piyesini Atatürk Lisesi salonunda bizlere izletmişti.

Sosyal bir insandı evinde kurduğu kütüphanesi Van da sayılı denilebilecek bir kütüphaneydi ve Vanlının diline düşmüştü. Çok zaman binip binmediği belli olmayan motosikleti de yokuş aşağı boşa alarak sürmesi yokuş yukarı yanına alarak yürümesi bazen tuhafımıza giderdi.

Ve Van da Kurban hoca hala espirileri yaşantısıyla anlatılan bir hoca olarak hatırlanıyor.

OKOŞ ABİ;

Daldık gitti geçmişe nedense hep midemize hitap edenler aklıma geliyor. İşte onlardan biri de Okoş abi soyadını hatırlamıyorum yüzü böyle biraz sivilceli öyle biriydi. O yanındaki lahmacun çantasıyla gelir böyle kapağını açtığı zaman mis gibi lahmacun kokusu ortalığa saçılırdı.

Daha kebapla, dönerler, İskender hazretleriyle tanışmamışken biz Okoş abinin lahmacunlarıyla her öğlen sarmaş dolaştık.

Bir yanda Okoş abi beri yan da Yılmaz hoca az ötede az da olsa çerez çeşitleriyle gariban Memet.

Bizim okul Kantinimiz bizim yıllarca yollarını gözlediğimiz bizim karnımızı doyuran hep bu üçlü olmuştur.

Bu arada yeri gelmişken gariban Memet’ten de az bahsedeyim. Gariban Memet dediğimiz böyle melul mahzun her zaman gamlı kederli biriydi. O da ufak çapta çerezi ile başta siyah çekirdek olmak üzere en çok onunla para kazanırdı. Hani nerde biz de fındık fıstık badem alacak para!

Bir zaman sonra biçare ne olduysa gelmez ve görünmez oldu. Sebebi bilinmez ama biraz akıldan yoksundu artık satış da yapmıyordu ve ortalıkta kendinden bi haber dolanıp duruyordu bizim Gariban Memet.

Not: Bu yazı dizim uzun metrajlı bir film gibi devam edecek inşallah. Sabırlı olun daha bahsedeceğimiz çok kişi var. Bunların arasında siz kendinizi de veya yakınlarımızı, tanıdıklarınızı eş, dost, arkadaşlarınızı mutlaka görecek ve o güzel yaşanmışlıkları tatlı bir anı olarak yad edecek, yakınlarınıza bahsedip anlatacaksınız.

Devam edecek.

Yazarın Diğer Yazıları