Ömer Gündüz

Alemlere Rahmetsin Efendim

Ömer Gündüz

 İslam alemi, Peygamber Efendimiz'in dünyaya teşrif ettiği geceyi Mevlid Kandili ile bir kez daha idrak etti. Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)'in dünyayı şereflendirdiği ve bu aleme teşriflerinin yıldönümünü kutladık. Mevlid, doğum zamanı demektir. Mevlid gecesi, Rebiul-evvel ayının 11. ve 12. günleri arasındaki gecedir. Peygamber efendimizin doğum günü, bütün Müslümanların bayramıdır. O peygamber ki insanların sapıklıkta sınır tanımadığı, cehalette en üst seviyelere ulaştığı, küfür ve şirkin kölesi olduğu bir zamanda dünyaya şeref vermiş ve dünyaya ilahi bir nur, rahmani bir şifa olmuştur. Bizlerde yeniden kutlu bir davanın erleri ve böyle güzide bir peygamberin ümmeti olma şerefine nail olduk. Bir kez daha bu kutlu doğumu idrak etmenin bahtiyarlığına ve sevincine kavuştuk. Ne mutlu bizlere!.. Bizler ki mensubu olduğumuz İslam dinini ve o Resulün ümmeti olmayı tabiri caizse çilesiz ve bedevadan elde ettik. Bu nedenle hiç bir bedel ödenmeden ve hiç bir çile çekmeden, Yüce Mevlamızın bizlere en büyük nimeti bahşederek İslamla müşerreflendirmesi ve yine bizleri  Müslüman bir anne ve babadan, Müslüman bir beldede dünyaya getirmesi ise tüm insanlık alemi arasından bizlere bir ayrıcalık mukabilindedir. Bu meyanda Kur'an-ı Kerim'de: "Halbuki sen bunun için (peygamberlik görevini ifa için) onlardan bir ücret istemiyorsun. Kur'an, alemler için ancak bir öğüttür."  (Yusuf/104) buyrulmaktadır.
O'nun doğduğu çağda, tıpkı günümüzdeki gibi dünyanın her tarafında cehalet, zulüm ve ahlâksızlık almış yürümüş, Allah inancı unutulmuş, insanlık korkunç ve karanlık bir duruma düşmüş, dünya yaşanmaz hale gelmişti. Mevcudat, beşerin zulüm ve vahşetinden adeta mâteme bürünmüştü. Gözyaşı döken gözler değil, ruh ve kalpler idi. Kalp ve ruhların keder, elem ve gözyaşına âlem de iştirak etmiş, sanki umumi yas ilan edilmişti! Yeryüzü saadetin, sevincin ve huzurun kaynağı olan "tevhid" inancından mahrumdu. Küfür ve şirk fırtınası, ruhları ve kalpleri kasıp kavurmuştu. Gönüllerde tek mâbud yerine, birçok batıl ilah yer almıştı! Hakiki sahibini arayan ruhların feryadı ortalığı çınlatıyordu. İnsanlar, birbirini yiyen canavarlar misâli vahşîleşmiş, küfür, şirk, cehalet ve zulüm bataklığında boğulmaya yüz tutmuşlardı. Zâlimin zulüm kamçısı al-tında mazlum inim inim inler hale gelmişti. Âlem mahzun, varlıklar mahzun, gönüller mahzun ve simalar mahzundu. Akıl, ruh ve kalpleri mânevî kıskacı altına alıp olanca kuvvetiyle sıkan bu küfür ve şirke, bu dalâlet ve cehalete, bu hüzün ve sıkıntıya beşerin daha fazla katlanmasına Allah'ın sonsuz merhameti elbette müsaade edemezdi! Bütün bunlara son verecek bir zâtı, şefkat ve merhametinin bir eseri olarak elbette gönderecekti!
İşte, o zât geliyordu! 
Dünyanın mânevî şeklini beraberinde getirdiği nurla değiştirecek eşsiz insan, Allah'ın Son Peygamberi geliyordu! Cin ve inse ebedî saadetin yolunu gösterecek Hz. Muhammed (a.s.m.) geli-yordu! 
O an… Kâinat, hürmet ve haşyet içinde Efendisini beklemekte idi. Her varlık, kendisine mahsus diliyle, hal ve hareketiyle bu emsâlsiz insana "hoş-âmedî"de bulunmak üzere sevinç içinde hazır durumda idi. Artık beklediğimiz o şerefli ve kainat efendisi dünyaya teşrif etmiş; karanlıktan aydınlığa giden yolun taşlarını dizmeye başlamıştı. O kutlu davetçi, o kutlu nebi insanlık aleminin dünya ve ahiret hayatının kurtuluşu için, bu güzide İslam dinini Rabbimizden gelen vahiy aracılığı ile en doğru bir şekilde  almak, en doğru ve güzel bir şekilde Ashab-ı İkrama ve biz ümmetine aktarmak, önce kendi nefsinde yaşamak, başkalarına yaşatmak ve ardından bütün bir dünyaya bu ilahi mesajı haykırmak için çabalamış, bezan tedirgin olmuş, bazen üzülmüş ve bir çok defada işkenceye, baskıya, alaya ve ekonomik ambargolara maruz kalmıştır. Sözün kısası Peygamberimiz, İslam dini için ağır bedeller ödemiştir. Çünkü dünyada tarih boyunca en büyük sıkıntı ve musibetler peygamberlere gelmiş, hayatın bütün acılarını en şiddetli bir şekilde hissetmişlerdir. Örnek mi Peygamberimiz daha dünyaya gelir gelmez yetim olarak doğmuş, ardında annesini, dedesini ve sırasıyla amcalarını kaybetmiş ve yetişkin bir yaşa kadar kimsesiz büyümüştür. Ardından evlatlarını ve eşini kaybetmenin acısı, daha sonraki süreçlerde müşrikler, yahudiler ve münafıklar tarafından çeşitli iftiralara uğraması, işkencelere ve baskılara düçar olması ve yapılan savaşlarda en güzide ashablarını kaybetmesi, sayfalarca yazabileceğimiz, fakat burada saymamız mümkün olmayan birçok sıkıntı ve musibeti tek başına göğüslemiş, bu olanlara karşı kararlı bir duruş sergilemiştir. Bu yapılanlar karşısında tek bir insanlık evladına dahi beddu etmeyen, kötü söz kullanmayan, hiddetlenmeyen ve zulmetmeyen, aksine kalpleri kırmak için değil, gönülleri fethetmek için bu kutsal davayı omuzlayan; bu ağır yükü üstlenen rahmet ve merhamet timsali, Peygamberimiz, önderimiz, liderimiz ve baştacımız  olan Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)'den başkası değildir.
İşte bu geceye Veladet-i Nebi gecesi diyor ve onun bütün kalbimizle, ruhumuzla her sene yeniden yâd edip kutluyoruz. Bütün kâinatla bu geceyi karşılayarak onun âleme teşrifine kıyam ediyoruz. Getirdiği ebedi nura, açtığı saadet caddesine ve sünnet-i seniyyesine yeniden sımsıkı sarılmak ve Mevlid Kandilini vesile ederek ona yeniden biatimizi, bağlılığımızı tazelemek ne yüce bir şeref ve ne büyük bir saadettir. 
Canım kurban olsun senin yoluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed,
Şefâat eyle bu kemter kuluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed
Yüce Rabbim bizleri sevgili Resulünün şefaatine nail eylesin.

Yazarın Diğer Yazıları