Nimetullah Arvas

Malazgirt Zaferi

Nimetullah Arvas

Malazgirt Zaferinin 952. yıldönümünü devlet töreni ile kutluyoruz. Malazgirt’ten bahsetmeden önce Kubbetü-l İslam (İslam’ın kubbesi) olan Ahlat’tan bahsetmek icap eder. Dünyada 3 şehre verilen bu unvan ilim, kültür, sanat, tasavvuf yani İslami ilimler, akli ve nakli ilimlerle temayüz ve tebarüz eden şehir demektir. Bu şehirler Afganistan’da Belh, Özbekistan’da Buhara ve ülkemizde Bitlis sınırları içinde bulunan Ahlat şehirleridir.

Doğu ve Günaydoğu Anadolu Bölgemizle birlikte Ahlat ikinci halife Hazreti Ömer döneminde İyad bin Ganm komutasında fethedilmiştir. Fethe gelenler arasında sahabeler de mevcuttur. Muaz bin Cebel radıyallahuanh hazretlerinin oğlu Hazreti Abdurrahman’ın kabri de buradadır. Selçukluların Anadolu’ya yönelik yaptığı akınlarda Kubbetü-l İslam olan Ahlat üs olarak kullanılmıştır. Dünyanın en büyük Türk-İslam Mezarlığı Ahlattadır. Bu yönüyle Ahlat Müslüman Türklerin tapusudur. Bu mezarlık meliklerin, emirlerin, komutanların devlet ricalinin âlim ve mutasavvıf zâtların kabirleridir. Buradaki mezar taşları birer abidevi şaheserlerdir. Türk-İslam medeniyetinin kokusu Ahlat mezarlığından buram buram gelmektedir.

Malazgirt savaşının cereyan ettiği döneme bakacak olursak; Abbasi devleti günden güne zayıflıyordu. Bağlı melikler, gruplar bölünmeye, parçalanmaya yüz tutmuştu. İslam devleti kanatları kırık bir kartal gibi hareketsizdi. Batının hayâsız akınını durdurmak için Sultan Alparslan’ın bir tedbir alması gerekiyordu. Beraberinde bulunan komutanları, ilim adamları, irfan ehli ile istişare neticesinde Abbasi halifesinden asker ve yardım talebinde bulunmak veya Rumlarla bir anlaşma yapmak teklifi kararına vardılar. Halife askeri ve maddi yardım yapamayacağını bildirdikten sonra Romen Diyojen’le anlaşmak için bir teklif haberi iletildi. Romen Diyojen ise bu teklifi reddetti. Bunun üzerine Alparslan düşmanın karşısına çıkma kararı aldı.

Bu karşılaşma Cuma günü olacaktı. İslam halifesi ise İslam beldelerine dua edilmesi için talimat gönderdi. Alparslan’ın yanında bulunan âlim ve salih olan Ebu Nasr el Hanefi “Cuma namazından sonra hücuma girişin. Bu saatte Müslümanlar size dua edecek. Cuma günü dualar bu saatte kabul olacaktır. Allahu teâlânın ‘Dinini bütün dinlere üstün kılacağına dair vaadi vardır.’Sen hak üzeresin Allah yolunda cihad ediyorsun.” dedikten sonra Sultan Alparslan çadırına girdi. Beraberinde kefeni alıp çıktı. Kefenlere sürülen ve hanut denilen kokusunu süründü. Başını toprağa koyarak şöyle dua etti: “Ya Rabb! Senin zayıf bir kulunum. Benim hiçbir kıymetim yoktur. Ya Rabb!Mescitlerini koru. Zayıfları, kimsesizleri, bîçareleri koru. İzzetini koruyan Müslümanları koru. Sana iltica ediyorum. Senin, Allah’ın dinine yardım edeceğine dair vaadin vardır.” mealinde dualarını yaptıktan sonra askerine dönerek şöyle bir askeri hitabede bulundu. “Bugün ben de sizin gibi bir neferim. Sizden biriyim. Benimle beraber gelmek istemeyen evine çoluk çocuğuna dönsün. Fisebilllah (Allah yolunda) düşmanla savaşmak isteyenler de benimle gelsin.”

 Düşman ordusu kendilerinin sayısından beş kat daha fazla idi. Sultan Alparslan  askerlerinin bir kısmını ovanın etrafında düşmanın göremeyeceği bir şekilde daha önceden gizlemişti. Alparslan ve askerleri “Ya Allah! Bismillah!Allahuekber!” diyerek hücuma başladı.

Bir ara “ric’at” (geriye kaçış planı) ile düşmanları ovanın ortasına çekti. Daha önce etrafta gizlenen süvariler hücuma geçince Romen Diyojen’in ordusu neye uğradığını şaşırdı. Romen Diyojen başta olmak üzere etrafındaki komutanları birer birer esir ederek yakaladılar. Alparslan’ın huzuruna getirdiler. Alparslan Diyojen’e “Senin yerinde ben olsam ne yapardın?” diye sorunca Diyojen “Seni eşeğe bindirip diyar diyar gezdirir, teşhir ederdim.” şeklinde cevap verdi.Sultan Alparslan ikinci olarak da “Şimdi benim sana ne yapacağımı düşünüyorsun?” diye sordu. Bunun üzerinde Diyojen “Sen de beni aynı şekilde cezalandıracaksın.” dedi. Sultan Alparslan ise Diyojen’in düşündüğünün aksine ona iyi davranıp ikramlarda bulundu. Daha sonra onu serbest bıraktı. Diyojen ise daha İstanbul’a varamadan gözlerine mil çekildi.

Sultan Alparslan yüce ve mukaddes kitabımızda Allahu Teâlânın“Nice az birlik vardır ki, Allah’ın izniyle sayıca çok birliği yenmişlerdir, Allah sabredenlerle beraberdir” (Bakara, 249) müjdesine nâil olmuş ve çok sayıda düşmanlarını yenmiştir.

Enfâlsûresi 65. ayetinde ise Cenabı Allah “Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa inkâr edenlerden iki yüz kişiyi yener, sizden yüz kişi olursa bin kişiyi yener; çünkü onlar yaptıklarının bilincinde olmayan bir topluluktur.” buyurmaktadır. Bu ayeti kerimelerin sırrı aynı zamanda Malazgirt zaferini ihata etmiştir.

Bu zaferin sonuçlarına kısaca değinecek olursak; Diyojen esir edilmiştir. Anadolu’nun kapıları Türklere tamamen açılmıştır. Anadolu’da fazla bir direnişle karşılaşmayan Türkler Ege ve Marmara bölgelerine kadar ilerleyebildiler.

Bu ayda kazanılan zaferlerden birisi de Orta Anadolu’nun bağrında 22 gün 22 gece aralıksız devam eden Sakarya Meydan Muharebesidir. Dünya tarihinde eşine az rastlanan Sakarya Meydan Muharebesi 13 Eylül 1921 tarihinde zaferle sonuçlanmıştır. Gazi Mustafa Kemal Paşa bu harbi Melhame-i Kübra olarak adlandırmıştır. Melhame-i Kübra çok çetin, şiddetli savaş ve büyük kan seli demektir. Bu kanlı savaş elbiseleri yırtık, silahları derme çatma, ayaklarında postal bile bulunmayan fakat sarsılmaz bir imana sahip olan Mehmetlerin, Fatmaların, Bacıların destanıdır.

Yazarın Diğer Yazıları