
BAK KARDEŞİM..
Mustafa M. Atilla
Bu yazıyı; Acaba gözü doymayan ve görevini yapmayan, kötüye
kullanan insanlara ders verir mi diye yazarken çok düşündüm.
Gerek var mı?. Var.
Köşe yazarlarının yazıldığı bu gibi yazılar,uyarılar,bilgilendirmeler
fayda sağlamıyor diyemiyeceğim.Çünkü biliyorum ki bu gibi yazılar
olmasaydı,dikkat çekilmeseydi daha fazla insan aç gözlü olur
doymak bilmez, üstelik yanı başındaki insanlarıda kendine benzetmiş
olabilirlerdi.
Biraz olsun frenlemiş olmuyor muyuz?
O nedenle tüm eli kalem tutan yazar,çizer,şair,öğretmen
herkesten; eskiyi,geçmişi,anıları,geçmişte yaşananları,spor da
dahil olmak üzere herşeyi bir yana
bırakmalarını,aydınlık bir gelecek için neleri yazabiliriz,
neleri şiirlere konu yapabiliriz,yazılar da öne çıkarabileceğimiz
neleri billboard’lara taşıyabilir okutup düşündürebiliriz demenin
gayreti içinde olmayı önerip dikkati dürüstlüğe ve gıda konusunun
önemine çekmeliyiz derim.
Değerli okurlarım;Tevfik Fikret bir şiirinde’’Hak bildiğin yolda
yalnız gideceksin’’der.O zaman hak bildiğim yolda gerçekleri
yazacak,anlatacak ve bu yolda yürümekten çekinmeyeceksin.
belki bu gün kulak arkası edinilebilir fakat o doğru yol seni
bir zaman sonra bir pınarın başında senin gibi düşünenlerle buluşturacaktır.
Otuz altı yıl önce geldim Antalyaya,Helal rızkın taksimatının
yapıldığı dilimden payıma düşeni almak için ticari hayatımı
burada başlattım. Ötesine geçmedim,sınırı aşmadım,yükselmedim
yükselen insanlarla arama mesafe koydum,doğruları doğrum
kabul ettim, yanlışı yanlış insanlarla baş başa kendi haline bıraktım.
Neyi kazandım? Hala o kapının önünde sürdürdüğüm doğru hayatı kazandım.
Her insan hangi kapının eşiğinde bekleyeceğini,bir ömür
muhasebesini yapacağı,ona görede istikamet çizeceği dünyasını
kıymetli veya kıymetsizleştireceği düşüncelerinin sarmalında
hiç te keyif almadığım kısa kısa değineceğim;
Çilek serası olan bir tanıdığımın içler acısı olan düşünce yapısına ithafen bir biri ile bağlantılı bir konunun yazısı.
Geçmiş yazılarımdan birinde masa başından ayrılıp araziye,
sahaya inin demiştim ziraat mühendislerine, şimdi tarım il
müdürlüklerinde görevli mühendislere,görevli kontrol birimlerine bir sözüm de,size
odalarınızıda oturarak ısıttığınız koltuklarınızı terk edin soğutun, inin araziye,
sahaya bakın neler oluyor,kimler hangi kimyasalları kullanıyor,ne kadar
kullanıyor,keyfe mi kalmış yoksa prosedüre uygun mu kullanıyor.
sizin önerileriniz oluyormu?,olmuyormu? Bizlerinde bilmeye hakkımız
yokmu.Eminimki tek bahaneniz yetişemiyoruz,ekip az,araç yetmiyor
hangi bir yere ulaşalım diyorsunuzdur,işitebiliyorum.
Siz anlatın yetkili kurumları ikna edin,sürekli onbinlerce tarım sektörü yerine polis alan devlet
size ekipte kurar,araç da tahsis eder.Hala bahane üretiyorsanız,
O vakit oturun,bankamatikdeki maaş günü geldiğinde yerinizden kalkar diklenirsiniz.
Üretim içinde olanların;
Tümünü parentezin içine almıyorum,içindekiler; ürettikleri!
Mahsülleri yoğun gübre ve kimyasalla, görüntü,şekil ve albenisine
tavan yaptırarak aç gözlülüklerinin ve zenginliğin vazgeçilmezi saymalarının
alt yapısına kontrolsüzlük de eklenince çocukların,bebeklerin yedikleri
kırmızı kırmızı çilekler için, anne bak bitirdim tabağımı dediklerinde canımın
acıdığını bilmenizi isterim.
Konunun asıl acıtan tarafı; üreticiler kendi yedikleri ile sattıkları mahsülleri
ayrı ayrı yerler de yetiştirip bir kısmını içeriye bir kısmını tüketiciye sunmaları.
Allah ıslah etsin dediğim insanlara bir ıslık çalıp gel buraya
sana söyleyeceklerim var desem gözlerini para bürüyen hırslı
insanların bana tek diyecekleri kelime: sen işine bak olacaktır.
Tabitla iç içe olduğum için biliyorum,zararlı böceklerin ilaca karşı
bağışıklıklarını her geçen gün nasıl artırdıklarını,ana mesele
kimyasal kulanımının insan sağlığına etkisini en asgari seviyede bitkiyle buluşturmak.
Vicdanını kaybetmiş bir üreticinin yapmayacağı
şeyin olmadığını da biliyoruz.O zaman gıda
üretiminin her aşamasının takibi devlete kalıyor.
Devlette kurmuşmu bu müdürlüğü kurmuş, vermişmi birilerine bu görevi vermiş
görevini yapmayanlar utansınmı?(utanmasın) onlarda kontrol edilsin,
utanmasına bırakılmasın.
İn
Her yıl bir fırtına,bir dolu,bir yoğun sağnak yağış yağar,yıkar indirir
seraları,sular basar, hasata ulaşmadan,sebzeleri meyveleri talan eder
sonra ahlar,oflar havada uçuşur,vah tüh denir zararı ziyanı kim karşılayacak
devlet nerede,neden ortalıkta yok.BAK KARDEŞİM o doluyu,yağmuru
kısa yoldan zengin olacağım diye
senin kullandığın fazla kimyasalını yıkasın,aşağıya indirsin, o haliyle
çocuklar yemesin diye gönderen Allah; sen anlayasın diye
mütemadiyen her yıl gönderiyor,sen inat ediyorsun,
sen anlamak istemiyorsun,diretiyorsun, aç gözlülüğün ceremesi,
her yıl sana pahalıya patlıyor.Anla artık.
Bunun tek çözümü o mahalin valilerine düşer,
Önce gider,kendini tanıtmadan sera bölgesine
ağız arar kimyasal ve aşırı gübre kontrolü için yetkililerin gelip gelmediklerini,takip edip etmediklerini,anlar dinler.Takip ediliyorsa çilek
sahibi neden kendi yediğini arkada özel bölmede yetiştiriyor,takip edilmiyorsa neden
edilmiyor diye konuşur,görüşür bir düzene sokar.Halkın sağlığından daha ne önemli olabilir ki.
Tüketiciye burdan bir çift sözüm olacak.
-Alırken albenisine sakın bakmayın.
-Alırken koklayın.İlaç kokusunu farkederseniz
satıcıyı uyarın.
-Alırken parlak olmayanı,mat olanı tercih
edin.
-Alırken az kurtlu biraz defolu ürünü tercih
edin
-Alırken mamül üzerinde farklı renkte
kimyasal kalıntıları göz ardı etmeyin.
-Alırken çocukların sevdiği;üzerinde
tane tane serpildiği belli olan siyah noktalı
kimyasal (karpit) ile sarartılmış muzları almayın.
En son hatırlatmam gerekirse mevsiminde
tüketin.
Bize de düşen sadece yazmak,dikkat çekmek.
Sonrasında!
Allah ıslah etsin mi demek kalıyor bilmiyorum.