
Öyle güzel ki, bakmaya kıyamıyorsun
Mustafa M. Atilla
Konu; bir hikaye ile başlayıp ülkemizde masala dönüşen meselelerden biri…”Sağlıksız gıda
üretimi”
Aslında herşey; seksenli yıllarda köylere,adım atan kabızmalla işbirliği içinde olan takım
elbise
li,kravatlı,işini iyi bilen pazarlamacı ruha sahip
satıcılarla,” Ey ahali toplanın gelin”bakın bu sizin yetiştirdiğiniz sebze,meyve ve fidanınız,bu
da bizim ilaçlarımızı,gübrelerimizi kullandığınız da elde edeceğiniz ürünler
diyerek,gösterişli,al
benisi olan hormonlu ürünlerini üreticiye göster
meleri ile seksenli yıllarda başladı..Bu film özenle gösterime köy meydanlarında böyle bir
gala ile tanıtıldı,bir süre sonra yabancı firma
lara bağımlı hale gelen üretici, kimyasalsız ve genetiği değiştirilmiş tohumlar ve fideler olma
dan üretim “o la maz” yanılgısına ne yazık ki düşürüldü.
İnsan sağlığında ki kullanımı bir türlü denetlenemeyen ilaçsız iyileşilmeyeceği aklımıza soktukları gibi.
Bu konu mütemadiyen konuşulması,karşı çıkıl
ması gereken bir konu.Ne için? insan sağlığı için.Bugün hastaneler,çocuğuyla,yaşlısıyla,
genciyle mahşer yerine dönmüş gibi, doktor
lar çaresiz,günlük elli yüz skeçlere bile konu
olmuş hasta muayeneleri,onun için konuşmak
ta fayda var,onun için hayati önem taşıyan bir konu..öyle değilmi! Konuyu dağıtmadan,
Bu işin reklamı zaten çorap söküğü gibi peşi sıra ilk köye satılan ilaç,gübre,fideyle kendi
kendine yapıldı zaten..İlk ilaç ve gübreyi alan, çiftçi Kalender bey kalenderliğini gösterip tarla
ve serasındaki üretimin kat kat arttığını, çok para kazandığını.. her yerde,köy kahvesinde,
cami avlusu sohbetlerinde övünerek anlatıyor
du,Adeta duyan duymayana söylesin,duyduk
duymadık kalmasın misali, kaba gırtlak sesinin
homurtusu ile heyecanlı bakışlara fenomen havasıyla anlatmaya çalışıyordu.
İri yarı bu adam kendini iyilik abidesi sanıyordu ki,duyan duymayan herkese takım elbiseli
bey
lerin ürünlerini farkında olmadan ücretsiz tanıtı
yordu.Detaylı birşekilde anlatıyor,üretimde çığır açıldığını maddi kazançla sıkıntıların son
bula
cağını söylüyor, nereden geldiğini,menşeinin,
içeriğinin ne, neresi olduğunu,amaçlarının aslını bilip bilmeden bilmişcesine gocunarak
heryerde anlatıyordu.
Söylediklerinin tamamı doğruydu fakat çocuk
ların ekolojik, temiz ve sağlıklı yiyecekler ile beslenmeleri gerektiğini hafızasına kaydetme
mişti,..belki de daha çok,çok daha fazla,ultra fazla,tonajlı çokluk ile kazanmak için kullanma
prospektüsünün dışına en dışına,kullanım
dozajın tepesine çıkabilecek gözünü para bürümüş, hırslı insanların olabileceğini de
unutmuş gibi yahu adamlar neler yapıyorlar diye onlar adına övünüp duruyordu.
Bu üretim boluğunu duyan duymayan çiftçi de
hazırdı zaten,neden olmasın deyip kolları sıva
maya zaman kaybetmeden başladı.Kabzımal
lar kesenin ağzını açıyor,tohum,fide,gübre,ilaç
ve sera yapımını desteklemede tûm maharetle
rini sergiliyorlardı.Seralar yapıldı,tarlalar sürül
dü,gübrelendi,tohumlar atıldı,fidanlar dikildi.Bir bakıldı ki çiftçi Kalender bey abartmıyormuş,
herşey doğru,bir bolluk bir bereket düşmüştü ürünlere,bahçelere,tarlalara.Çiftçi harıl harıl
nadası kaldırdığı için yılda iki ekim yapıyor,
mahsülünün getirisinin keyfini sürüyordu.
O dönemlerde gelmiştim Antalyaya, bu işin acemiliği dönemiydi,müşterilerimden bir kaçı
tarım ve seracılığı,iş ile birlikte götürmeye çalışı
yorlardı,bende herşeyi membasında ince ayrın
tısına kadar takip ediyor,sonunu merak ediyor
dum.o ara ilaçcılar,fideciler,gübreciler mantar gibi çoğalmış,denetim de olmadığı için isteyen
istediği gibi dozajının üstünde kullanabiliyordu.
Seraların,tarlaların,bahçelerin yanı başları ilaç
kutuları,gübre ve fide viyol yığınları ile süslüydü
adeta.
Sondajlar kazılıyor,damlamalar kuruluyor,fideyi
alıp gelmek kalıyordu.Ver ilacı at bolca gübreyi,
ver suyu,çiçek tutturucu,extra yapraktan sıvı
gübreler,hormon derken fotoğraflık sebze ve
meyveler sepetlerde,daha sonra tırlar kamyon
lar reyonlara mal yetiştirmek için saatli mesaiyi
uykusuz, yollarda yapıyorlardı.
Yabancılar tohumun genetiği üzerinde çapraz
lamalar peşinde koşarken,bizim çiftçi hazır tohum,hazır fidenin gelirinde ki bolluğun peşin
deydi.Bir an önce parayı yığayım da ne olursa
olsun,tek isteğimiz zenginlik gerisi teferruat.
Yarın bu hatadan dolayı hastaneler dolacak,
ölümler artacak,sakat çocuk doğumları oluşa
cak kimsenin aklına gelmiyordu,Peki yüzlerce ziraat mühendisimiz ne yapıyordu, sessizce
yorganı başlarına çekmiş uslu çocuk rolüne kaptırmış lardı kendilerini.
Seranın içine girdiğimde,yetişen ürünlerin göz
alıcılığı her defasında beni benden alıyor,ne yalan söyleyeyim öyle güzeller ki bakmaya
kıyamıyorsun,toplamadan da edemiyorsun.
Sonra yavaş yavaş kokusu çıkmaya başladı.
İsrail bu konunun baş aktörü,bitki genetiği araştırmaları ile bir taşla iki kuş vuruyormuş,biri
ekonomisine kat atıyor,ikincisi küresel nüfus planlamasının hızlanmasındaki hastalık ve
ölûmler üzerindeki etkili çalışmasının zeminini hazırlıyormuş.
Girmeyi başarmışlar hanemize,..kaldırmışlar
parayı, vurmuşlar yıllarca vurgunu,sıra hayal
lerinde ki ortadoğu projesi,bizde ayağıda
uyurken gözü kara bir şekilde yardım etmiş olduk,bir çok ülkeden ithal ettiğimiz genetiğiyle
oynanmış tohumlar için İsrail'e ödenen bir kilo domates tohumu ücreti 15 bin dolar.Adamlar
böyle gelirle azıtmasınlar ne yapsınlar.
Bitki gen bankamızın olduğunu biliyorum,
İnşallah yurt dışından gelmemek kaydıyla kendi
sağlıklı gıda üretimimiz için gereken tohumları
üretmeye hız verir,tohum ithalatı için gereken düzenlemeyi yeniden gözden geçirir kapıları
dışarıdan gelecek tohuma tamamen kapatırız.
Çok basit değil mi?..Hükümetimizin genetiği değiştirilmiş tohum ithalatını yasaklamaya
önümüzdeki altı ay içinde başlıyoruz demeleri kafi değilmi?veya bir yıl?..Bak bakalım tohum
ve fidesi nasıl yetiştirilir gör.
Elli beş milyon dolar ödenerek yapılan uzay araştırmasında belki domates tohumu mevzusu
vardır.Bilemiyoruz.