Faik Kumru

Yaftalamak

Faik Kumru

Yaftalamak bir cinnettir, hastalıktır. Önüne geleni etiketlemek, sevmediğin kapılara mühür vurmak ve işaret koymak insani bir davranış şekli değildir. Bizim insanımız bu içtimai illetten çok mu çok çekmiştir. Her asırda kendini gösteren bu hastalık, muktedirler elinde bir sopaya dönüşmüş ve ne kadar mazlum topluluk varsa sırtına muhakkak bu kara değmek inmiştir.

Ötekileştirmeye en büyük sebep olan bu yaftalama faaliyeti her toplumda kendini hissettirmiş ve insanlık macerasında kendini göstermeye de devam edecektir anlaşılan. Bu sopayı yemekte olan toplumun fertleri, hangi fikir etrafında kümelenirse kümelensin bu zehri iliklerine kadar hissetmiştir. İnsana kan kusturmayı bir vazife olarak bellemiştir kendine bu iğrenç iş.

Bu çirkin işi yapanlar, milleti muhtelif kamplara bölerek daha kolay bir biçimde yönetmeye ve tek tipleştirmeye yahut da kendi örgüleri çerçevesinde şekillendirmeye özellikle itina göstermişlerdir. Muhtelif renklerden, rengarenk manzaralardan rahatsız olan insanlık düşmanı bu çılgınların yapamayacağı hiçbir kötülük yoktur.

Sadece bu toprakların değil, dünya üzerindeki bir çok ülkede de benzer âdî işlere rastlanmakta ve kötülükler karşısında kendini çaresiz hisseden insan sayısı hiç az değildir. Mütemadiyen devam eden bu fena işler, birçok kabiliyeti öldürmüş, birçok entelektüeli ülke dışına kaçırmış ve her memleket için değer taşıyan nice insan yeşermeden, filiz vermeden kuruyup gitmiştir.

Cemiyetin maruz kaldığı hastalıkları bilen, bu illetlere çare üreten, bu reçeteyi de ferden ferda herkese tavsiye eden, öneren nice diğerkam gönül ehli insan da öteki durumuna getirilerek sürgüne gönderilmiştir. Kendi derdi yetmezmiş gibi, halkının dertleriyle dertlenen bu insanlar diyar diyar sürülmüş ve kendi vatanına hasret kalarak göçüp gitmiştir.

Bunun neticesinde kaybeden yine milletin bizzat kendisi olmuş ve bu fasit daire, kısır döngü içinde bocalayıp durmuştur. Her sesini çıkaranın gırtlağına çökülmüş, toplum vicdanına ses olmasına mâni olunmuştur. Keza yazı yazmasına, şiir söylemesine engel olunmuştur. Milletin sesi soluğu olması beklenen ekser kalem erbabının kalemi kırılmıştır.

Fakirlikten, yoksulluktan kurtulamayan çilekeş gariban insanımız kendi adına söz söylediğini söyleyen düzenbazların elinde çocuk oyuncağı olmuş ve geleceği karartılmıştır. Okumasını sevmeyen, maruzatını yazmasını hiç önemsemeyen bir toplum olarak kandırılmak oldukça kolay olduğu için, şaman vuran da oldukça çok olmuştur.

Şamar oğlanına çevrilen bir insanın bir fikir inşa etmesi, bir düşünce etrafında örgülenmesi ve bir sivil toplum kuruluşu içinde etkinlikte bulunmasına müsaade edilmemiştir. Maddi anlamda rahat olmayı dileyen her insan, manevi olarak huzur bulamamıştır. Mevcut düzenin oyun kurucuları kendi piyonları vasıtasıyla, toplum yararına faaliyet gösteren ne kadar kuruluş varsa temelinde yıkmak için elinden geleni arkasına koymamıştır.

Günümüzde, şu canavar çağında, insanlığı elinden alınan mazlum beşerin yolunu bulması, rotasını tespit etmesi ve bir rehber eşliğinde güzel bir yola revan olması oldukça müşküldür. Bu zoru aşacak bir azim ve kararlılığın olması herkesin içinde taşıdığı bir heyecana bağlıdır. Bu gücü ortaya çıkaracak kıvılcım ise yine kendi içinde bulunacaktır.

Yaftalanmaktan, fişlenmekten ve üzerine etiket basılmasından korkan her vatandaşın kendi kabuğuna çekilmesi ve yaşanan çirkinlikleri dile getirmesi cesaret gerektirmektedir. Cesareti elinden alınan, cebanet, korku canavarı yüreğinin derinliklerine salınan bir insandan anlamlı girişim yapması asla beklenemez.

Eli kolu bağlanan, açıldığında dayak yiyen ve körebe misali yaşaması beklenen hangi insan huzur içinde nefes alabilir Allah aşkına? Yeni fikirler inşa edecek, yeni düşüncelere yelken açacak ve yaşadığı toplum adına yeni katma değerler üretecek insan böylesi bir atmosferde canlı kalabilir mi?

Yüreği tüketilen, bütün ümit fidanları hoyratça kırılan, diline kelepçe vurulan, gideceği yola diken serpilen hangi insan yaşadığı millet için gelecek vadeder? Memleketinin ve milletinin geleceği için kendi hayatını bile yaşamaktan vazgeçen hangi insan bu kadar yükü kaldırabilir? Köküne kibrit suyu dökülen, bütün dalları kesilen hangi ağaç tekrar yeşerebilir?

İnsan için güzel olan şey, her canlı varlık için de geçerlidir. Bir sosyal düşünür, “Dünya problemi insanoğlu ile tanıdı” der. Meselesi çok olan bir cemiyetin, sosyal barışı da mutlu bir ömrü de olamaz. Bu topluma kısa aralıklarla yaşatılan mutluluk, zorbaların eliyle sunulmuş bir zehirdir. Bunun panzehri tez vakitte kendine gelmek ve aynı odanın içinde yaşayan kişiler olarak birbirimizi sevmekten geçmektedir.

Bilimde, ilimde, sanatta, edebiyatta, şarkıda, türküde bir ve beraber yürüyebilirsek en güzele ulaşmak hiç de zor değildir. Dilden dile akabilmek, gönülden gönle dolabilmek ve renk ayrımı yapmadan el sıkışmak en insani ve en vicdani bir davranış şeklidir. Bir sofra etrafında yemek yemek, hasbihal edebilmek, birbirinin hikayesini dinlemek bizi biz yapan değerlerin başında gelmektedir.

Gönül köprülerini kuramayan her cemiyetin yerine bir başkası gelir, bariyerler inşa etme yarışına girer ve geçişlere de kendi parolasını dayatır, kendi sözlerini geçerli hale getirir nihayetinde. Böyle bir acziyete, acizliğe düşmemek için tez zamanda her rengin, her inancın ve her topluluğun arasına yıkılmaz empati köprüleri kurmak elzemdir, gereklidir.

Bizim olan bu mübarek kadim topraklarda, niye birbirimize yan gözle bakalım, niye lafımızı keselim, niye böğrümüze dirsek atalım, niye huzuru başkalarının elinde arayalım? Kendimize yeter bir millet olarak niye bereketli sofralarımıza hançer sokalım? Çileyle yoğrulan bu millet ve kadim topraklar birçok canını toprağa gömdü, nice canını gurbette yitirdi ve ağıt üstüne ağıt yaktı, yakmaya da devam ediyor ne yazık ki.

Yaftalamaya, fişlemeye, etiketlemeye ve ötekileştirmeye sonuna kadar hayır diyebilmek için öncelikle, kırılan suskun gönüllerin barışması ve dilden dile güzelliklerin ifade edilmesi en mühim gerçeklik olarak önümüzde durmaktadır. Ne güzel olurdu değil mi böyle bir cemiyet içinde yaşamak ve bu huzur ortamında neşeli bir yaşam sürmek.

Bu temenniler eşliğinde güzel insanlara sahip olmak ve onlara arka çıkmak olmazsa olmaz bir hususiyettir. Gönüllerin aynı sini çevresinde buluşması, yüreklerin bu sevgi etrafında atması ise en büyük dileğimizdir vesselam...

Yazarın Diğer Yazıları