Eğitimci Yazar Bahri Yıldızbaş

Kimse Anlamayor ki?

Eğitimci Yazar Bahri Yıldızbaş

Yıl: 1975.

Yer: Van İHL 6/B.

Ders: Kuranı Kerim.

Konu: Zammı Süreler.

Öğretmen: A.Çelik.

Sınıfta 38 öğrenci var ve içimizde El-Ezher Üniversitesinden gelen, Arapçayı ana dili gibi konuşan makaleler yazan Mustafa Kara arkadaşımız (abimiz) var. Mustafa İLE sürekli konuşuyor, tartışıyor ve İslamiyet ile ilgili konularda fikir alışverişi yapıyorduk.

”Kuran’ın Türkçe açıklamasını bilmeyen Müslümanlar, her gün kuruyan ağaç gibi çürürler.” diyen bir arkadaştı. Benim de, rahmetli babamdan dolayı alt yapım boş değildi.

Söz Alan Ben: “Hocam, süreleri Türkçe okuyalım ve anlamlarını da tartışalım.”

A.Ç: “Sen ve bu sınıf zaten insan ve Müslüman olamamışsınız, Arapçadan başka olmaz.”

Akşam çıkışta üç öğretmen birlikte giderken, biz üç arkadaşla yanlarına gittik ve “Siz, bize hakaret edemezsiniz” dediğimizde, ortalığı velveleye vermiş ve iki öğretmenin yalancı şahitliğiyle “Bizi dövdüler” diye, savcılığa şikayet etmişlerdi.

Savcı bey karakol ifadeleri ile tahkikatı yürütmüş ve öğretmene, “Kocaman öğretmen olmuşsun, gençlerin gururunu kırdığın yetmemiş ve bir de iftlra atmaya çalışıyorsun. Derhal özür dileyeceksiniz.” demişti.

Benim abimin hanımı, büyük yengem Elazığlıdır. Yengemin annesine “Eze” derdik. Ezeye Allah sağlık versin, rahmetli annemle Maraş Caddesinden eve giderlerken, Elazığlı olan öğretmen A.Ç ile karşılaşmış konuşurlarken, Eze annemi göstererek “Abdullah, Hatice hanım da Bahri’nin annesidir.” deyince, A.Ç “Oğluna terbiye ver, bizim önümüzü kestiler.” demiş.

On çocuk yetiştiren, mahallede, sülalede, çarşıda, okullarda ve toplumlarda çocuklarının başına yemin edilen Hatice anamın başından kaynar sular akar gibi, (Sakine Ezenin anlatımı): “Öğretmen bey, o meseleyi babası İLE biz hepimiz biliyoruz ve babası da müdür beyle konuştu. Benim çocuklarım çok terbiyeli ve onurludurlar. Sen şimdi bile bir anneyle nasıl konuşulacağını bilmiyorsan, hak etmişsin. Bizim evde babaları onlara kuranı öğretirken, hepimize Türkçesini de söylüyor. Sen söyleyince ağzın kira mı istemiş?”

Birlikte nezarete atılan arkadaşlardan Ümit Karael, iki gün önce umreye gitti, diğerinden haberim yok.

Aradan geçen 49 yılda, yazılarımda, konuşmalarımda ve her ortamda: “Kuran sürelerinin Türkçe anlamını bilmeyen bir toplumun ibadetleri ve Müslümanlığı, kaval dinleyen koyunlardan, acıkınca ağlayan bebeklerden hiç farklı olmayacaktır.” diyorum ve diyeceğim.

Bütün inançlarım ve değerleri üzerine: “Ayetlerin anlamını, Siyeri Nebiyi, Hz. Muhammed’in ahlakını ve fikirlerini bilen hiç kimse, Hz. İbrahim’in 3 bin yıl önce taş attığı duvara, kendi nefsinin hakimi olamazken, olmayan hayali bir şeytanı taşlamak İçin umreye gitmez, milyarlarca dolarla, şeyhlerlerin saltanatına ve emperyalistlerin silah üretimine katkıda bulunarak, hem günaha girmez ve hem de şeytana uymaz.”

Totalitarizmde, bireysel özgürlüklere izin verilmediğinden ve bireyin yaşamının tüm alanları devlet kontrolünde olduğundan, yüz yıllar ve on yıllardır gerçekleri öğrenemiyoruz.

Vaizlerde, hutbelerde, sohbetlerde, cenazelerde, taziyelerde, cemaatlerde ve okullarda, konuları Türkçe anlatmayan gerçek imamların ağzı kira istemiyor. Diyanetin, saltanatın, din ticareti yapanların, madrabazların, siyonizme hizmet edenlerin, ayetlerin Türkçesini bilmeyen cahil sözde imamların, Arapçayı bir DİL değil, kutsal bir DİN gibi gören ve göstermeye çalışan, kimsenin anlaması için uğraşan ve onlara uyan herkesin misyonu KİRA istiyor. Kiracı, Müslüman mı olur.

Artık anlayın. Lütfen.

Yazarın Diğer Yazıları