Yalçın Ünver

Kaybolan ayak izlerim

Yalçın Ünver

O yıllarda, yani 1960 yılında Anadolu'nun her yerinde olduğu gibi bir kadın çarşı-pazara evin bir erkek çocuğunun elinden tutarak çıkardı.

Bu her anne için bir güvendi.

Annem de hep beni alırdı yanına, evin en küçüğü olarak.

Şimdi şu yaşımda bunun ne güzel bir duygu olduğunu anlıyorum ve anlatıyorum dilim döndüğünce ve gönlümün taştığınca.

Van'ı sade ben değil ki, annem babam bizler hep beraber sevdik ve kucakladık ömür boyu.

Van'dan ayrılıp Bursa'ya geldiğimiz de bile, lafı bir şekilde Van'a getirmeden edemezdik. Çoğu bizi Vanlı zannederdi...

Yani bizler Van'ı içten ve samimi sevmiştik.

Bakın aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen hep en taze duygularla anlatırım Van sevdamı farkındaysanız.

Evet, bizler Van'ı çok sevdik.

1960'da Van'a geldiğimizde ilk Vırvır Elo'nun toprak damlı evinde kiracı olmuştuk.

Sanırım kışlık Emek sinemasının arkalarına düşerdi. Bol bahçeli geniş bir yaşam alanımız vardı.

O yıl kışın başlangıcıydı. Dam küremeyi o yıl öğrenmiştim. Yani daha yedi yaşındayken çocukluğumda

Van'da gece lapa lapa yağan karı en hoş sokak lambalarının ışında seyrederdim. Bir de karayollarının çam ağaçlarının üzerinde.

Mevsimlerin döneklik yapmadığı 1960'lı yıllarda on yaşlarında olduğum bir şubat ayında annem elimden tuttu, oğlum dedi çarşıya gideceğiz.

Yani çarşı dediğimiz Cumhuriyet Caddesiydi o zamanlar.

Perihanoğlu'nun mağazasına gittik. Annem buzdolabı almayı kafaya koymuştu.

Ben de ilk kez görüyordum.

Buzdolabını yaylıya (yani at arabasına) yüklediler ben de yaylıya bindim evi göstermek için.

Beş yoldan karayollarına kadar o karlı yolda kızaklı yaylı arabası yağ gibi kayıyordu.

Yolda giderken arabanın üzerindeki ne olduğunu soran soranaydı.

Lojmanlara geldik, komşular yerde bir metre kara karşılık annemin aldığı buzdolabına inanamıyorlardı.

Üstelik babamın da haberi yoktu.

Mutfağımız küçüktü, sığmayınca salonda başköşedeki duvarda asılı kocaman (Sinka marka) radyonun altına yerleştirdi annem.

Babam akşam eve geldiğinde anneme nasıl kızdı bağırdı, ama üç gün sonra hanım ne iyi ettin de aldın diyerek güzel bir itirafta da bulunmuştu.

Zira annem ne yaparsa iyisini yapardı.

Artık günümüzde yağacak kar mevsimini beklemediği gibi, anam rahmetli de kafasına koyduğu bir yeniliğin mevsimini hiç beklemezdi.

Onu Vanlı Kürt kadınlar da nasıl çok severdi.

"Kevser Hanım sen burada kal onlar gitsin biz sana bakarız" sesleri hâlâ kulağımdan çıkmaz deyip, yine bir şiirimle bitireyim yazımı.

 

Kaybolan ayak izlerim

Şöyle

Kimseye haber vermeden

Van Gölü ekspresine binip gitsem;

Rayların sesi usul usul

İçimdeki satırların daktilosu olsa.

 

Dağlara, bayırlara, ovalara, ırmaklara baksam

Ve bıkmadan usanmadan

Uzun uzun yol boyu yazsam.

 

Şehirler gezsem,

İklimi bol yağmurlu ve

Sevimli kasabaların kavaklarını ödünç alıp,

İskele caddesine diksem,

 

Yitip giden ayak izlerimi arasam,

Usulca ve kimseden habersizce yürüsem.

 

Ve

Bir değil onlarca Vanlıyla

15 dakika değil bir hafta

Doya doya konuşsam.

 

Eğilip

Avuçlarımda kaybolan kehriz suyunun hayalini içsem.  

Ne güzel olurdu.

 

Olsun,

Bunların hayali bile cihana değer.

Bu yer Van ise eğer.

Ne diyeyim

Olacak inşallah bu sefer.

Yazarın Diğer Yazıları