Ümran Öztürk

Kayıt dışı hikayeler

Ümran Öztürk

Merhaba ile başlayan bir hikâyeydi bu. Yılgın, yorgun, ümitsiz ve kendisi için düşleri olmayan ama yanı başındakilere hep umut aşılayan bir kadın ile; kendini, yaşamını başkalarına feda eden bir adamın karşılaşmasıydı bu kayıt dışı gibi görünen hikaye.

 

Kayıt dışı hikâye diye başlamıştım dinlemeye.  Çünkü kayda geçemeyecek kadar sanaldı merhabalar, gerçekleşemeyecek kadar imkânsızdı özlemler ve onlar için mucizeydi vuslat. Mektuplarda tanımışlardı birbirlerini gözleri gözlerine değmemiş, elleri ellerine dokunmamıştı, seslerini hiç duymamışlardı birbirlerinin ama yüreklerinde o ağır değerli sevda yerleşivermişti bir iki mektupla kısa bir zamanda biz oluvermişlerdi.

 

Onlar 60'li yılların kırkına merdiven dayamış iki insanıydı. O yıllarda tabiri caizse evde kalmış gözüyle bakılan iki yürekli insanın Çilem ile Zafer'ın hikayesiydi.

 

Çok küçük yaşlarda annesini kaybeden Çilem kendinden küçük 2 kardeşine annelik yapmış üvey anneye rağmen babasıyla ilişkisini hiçbir şekilde kopartmamış emekçi bir kadındı. Zafer ise yıllar önce aileyi terk eden hayırsız bir babanın, çaresiz bir annenin en büyük oğluydu. İnşaatlarda çalışan iyi bir ustaydı.  Annesine ve kardeşlerine kol kanat gererek onları okutup meslek sahibi yapmıştı. Kendisi için hiçbir hayali olmayan bu adam kendini yaşlı anasına adamıştı.  Zaman zaman arkadaşlarıyla kahvede buluşup gazete okur, sohbet eder çayını içer gece geç olmadan evine dönerdi.

 

O yıllarda sigara fabrikaları büyük bir üretim içindeydi. Her nevi sigara bulunurdu piyasada. Filitreli, filtresiz, mentollü, mentolsüz, şarapta dinlendirilmiş tütünden üretilen sigaradan tutun da, sert, yumuşak kırmızı uçlu hanım sigaralarına kadar pek çok çeşidi vardı. Paketlerde ve Karton kutularda piyasada satışa sunulan bu sigaralar tekel ürünleriydi. Sigara fabrikaların paketleme bölümlerinde çoğunlukla genç kızlar ve kadınlar çalıştırılırdı. Karton kutuların içlerinde iki sigara sırasını ayıran ince pelür bir kâğıt bulunurdu. Bu kâğıt parçasını sigara tiryakileri genellikle atmaz, not yazmak için kullanırlardı. O gün Zafer kullandığı sigarayı bakkalda bulamayınca bir değişiklik yaparak karton kutuda üretilen bahar sigarsı almıştı. Kahvede bir yandan gazetesini okuyup bir yandan çayını içerken paketi açıp bir sigara yaktı ve masadaki arkadaşlarına ikram ederken o ince pelür kâğıdın altında not düşülmüş ikinci bir kâğıdı gördü. Kâğıtta Çilem Yıldız adı ile yazılmış merhaba ile başlayan kısa bir not ve adres vardı heyecanla defalarca okudu ve uzun süre inceledi.  Kâğıdı özenle cüzdanına koyarak evinin yolunu tuttu. Bütün bir gece bu notu yazan kızı hayal ederek sabahı eden Zafer en yakın arkadaşıyla bunu paylaştı. Ondan aldığı cesaretle kısa bir mektup yazıp belirtilen adrese postayla yolladı. On gün sonra gönderdiği mektuba cevap geldi. Mektuplaşmaların ardı arkası kesilmiyordu. Bazen cevabı beklemeden karşılıklı mektuplar postaya veriliyordu. Böylelikle Çilem ve Zafer'in birbirlerini görmeden, birbirlerini duymadan, birbirlerine dokunmadan başlayan sevdaları gün geçtikçe büyüdü, devleşti. Bir kez dahi telefonla konuşamayan bu iki sevdalının özlemlerine artık mektuplar yetmez olmuştu. Zafer görmeden sevdiği bu kadını kaybetmek istemiyordu. Çilemin varlığı Zafere güç veriyordu. Kaybetme korkusu sarmıştı Zafer'i daha fazla vakit kaybetmek istemiyordu. Çilem'e duygusal bir o kadar da samimi bir mektup yazarak evlenme teklif etti. Jet hızıyla gelen evet cevabının ardından aile hazırlıklarını tamamlayarak Adıyaman'dan İstanbul'a kız istemeye gittiler. Tanışma, söz nişan bir arada yapıldı kısa bir zaman içinde düğünün yapılması kararlaştırıldı. Düğün tarihi alındı, düğünleri yapıldı ve İzmir'e yerleştiler. İzmir dokuma fabrikasında çalışmaya başlayan Çilem ve Zafer'ın Bahar ismini verdikleri bir kız çocukları oldu. 

 

Bugün Bahar'ın bir torunu oldu anne ve babasının birbirlerine duydukları derin sevgi ve aşklarının başlangıcı olan, onları buluşturan bahar sigarasının bir armağanı olduğunu düşünerek, bu sevgiyi geleneğe dönüştüreceklerini söyleyerek torununun adını Bahar koydular.  Hoş geldin Bahar… Dünyamıza sevgi, içtenlik ve aşk getir.

 

İşte böyleydi 60'lı 70'li yıllar değerliydi sevgiler, sözler senet yerine geçerdi insanlar güvenirdi birbirlerine.  O yıllarda insanlar henüz bu kadar acımasız olmamış, yozlaşmamıştı bugünkü gibi insanlık yitirilmemişti her şeye rağmen hayatta kalıp insanlığını ve ruhunu koruyabiliyorlardı. Ne güzel adamlar ve kadınlardı onlar diyoruz günümüzün kayıt dışı hikayelerine bakınca.

Yazarın Diğer Yazıları