Ümran Öztürk

Kadın, Yağmur Ve Hüzün

Ümran Öztürk

Geceden başlayan yağmurun hızı, yorgun bir işçi gibi gitgide azalıyordu. Masamda kalem ve defterim bugünkü yazacaklarım için beni bekliyordu. Ömer Faruk Tekbilek' in "I Love You" adlı eserini dinlerken bir insanı sevmenin sözsüz ifadesinin iliklerime kadar işlediğini hissedebiliyordum. Yağmur sesiyle, ney sesinin harmanlanması müthiş bir duyguydu. Buğulu pencereden, dağın eteklerine kadar inen sisi uzun uzun seyre daldım. Gözüm arada bir,sokakta ıslanmamak için koşuşturan insanlara takılıyordu.. Bugün tembelliğim üzerimde diye düşündüm. Sobaya birkaç odun daha atıp fokurdayan çaydanlıktan bir bardak çay alarak seyrime, kaldığım yerden devam ettim. Hayatın anlık seyircisi gibiydim. İçimde tuhaf bir duygu vardı. Artık yalnızlığımı seviyordum. Yalnızlığım bana tarafsız olmayı öğretmişti. Daha objektif bakabiliyordum var olan her şeye.

Yaşadıklarımdan ne öğrendiysem onu geçiriyordum hayata. Zaten yaşadıklarımız bir ayna değil mi geleceğe yansıyan. Aldığımız yara kadar hayata bağlanıyoruz bir anlamda.

Her kadın bir meyvenin aroması gibidir kendi içinde. Kendine özgü tadı,kokusu ve lezzetiyle.

Yağmur dinmiş, yerini gökkuşağına bırakmıştı Şimdi de gökkuşağının esiri olmuştum. Yakalamıştım o sihirli ânı. Mavi,yeşil,sarı,turuncu,kırmızı,mor. Renk resitali gibi. Bir taç gibi havada asılı kalmıştı. Çocuk gibi sevindim. Bu olağanüstü doğa harikası, yağmuru taçlandırmış, bir anlamda ödüllendirmişti. Ancak bu büyü birkaç dakika sürmüş, renkler yavaş yavaş uçup gitmiş; yerini pırıl pırıl güneşe bırakarak.

Yaşam ve güneş diye düşündüm Aynı zaman tünelinde birbirine kenetlenmiş bir mekik gibi olanca hızıyla değişiyor. Güneşin her doğuşunda farkında olmasak da biraz daha yaşlanıyoruz. Güneşin her batışında yaşlandığımızı yüzümüze vuruyor sarı ışıklarının sıcaklığı. Bu yüzden olsa gerek, gecelerin yakıcı hüznü.

Hüzün ve kadın arasındaki ilişki o kadar yakındır güçlüdür ki hüzün âdeta kadının vazgeçilmezidir. Sever hüzünlenir, kavuşur hüzünlenir, ayrılır hüzünlenir.

Hüzünlü kadın görmüş geçirmiş kadın demektir. Duygularından haberdardır, kendisine yaşam bizzat uğramıştır. Yaralarını kendisi sarıp sarmalayarak kapatmıştır. Hüzünlü kadını mutlu kadına çevirmek yürekli adamların işidir. Kadın güvenmek ister, ilgi ister, sevdiği kadar sevilmek ister. Karşılığında sonsuz sadakatle bağlanır adama. Sıkıca tutunur hayata. Sevildikçe güzelleşir. Kırılgan yapısına bakmayın kadının. Savaşçı ruhu, yüreğinin büyüklüğü, iradesi, azmi, korkusuzluğu ve aşkı onu keşfedince ortaya çıkar.

Dünyanın hemen her ülkesinin en az bir kentinde bir kadın heykeliyle karşılaşırız ve manevi anlam yüklüdür bu eserler. Bize gücün, bereketin, özgürlüğün ve adaletin simgesi olarak sunulmuştur. Sert gibi görünseler de aslında sıcak, duygulu ve yumuşaktırlar. Kısacası güzel ve anlamlı olan her şeyde kadın vardır. Ben hüzünlü odama, hüzünlü yazılarıma dönerken yağmur yine sağanak hâlinde yağmaya başladı Ömer Faruk Tekbilek'in müziği eşliğinde.

 

BİR KADIN YÜRÜYORDU

Bir kadın yürüyordu sokakta

Saçında gül, gülüşünde aydınlık vardı

Kadın mağrurdu.

Etekleri yürüdükçe savruluyordu

Yüksek ökçeleri kaldırımı deliyordu

Ay içinde, güneş gözlerindeydi.

Bakışları, yüzlerce bakışları

Iskalayıp geçiyordu

Yıldızlar saçlarından düşüyordu.

O en yüksek perdeden gülümsüyordu

O bir tanrı meyvesi

Yaban inciriydi…

Bir kadın kaldırımda yürüyordu

Kaldırım renkleniyordu

Uçuşuyordu eteklerindeki kırmızı çiçekler

Parmaklarında zili vardı, saçında gülü

Her adım atışı dans edecekmiş gibi

Bir kadın yürüyordu

Dokuz sekizlik gibi

Ayağında hal halı, burnunda hızmasıyla

Alı al moru mor bluzu ile

Sanki bir mevsimin geçişi gibi

Yazarın Diğer Yazıları