Ümran Öztürk

Çıplak ayaklı çocuklar

Ümran Öztürk

Dünyanın hemen her yerinde,cinsel istismara en açık, cinsel şiddet, aşağılama, ekonomik sömürüye maruz kalan en savunmasız kişiler çocuklardır.

2011 yapımı  Markus Imboden imzası taşıyan Der Verdingbub filmini izlerken merhametten uzak, aşağılanan, cinsel tacize uğrayan, işkence gören çocukların öyküsüyle, zulmün yaratıcılarının nasıl iki yüzlü olduklarına tanık olacaksınız.

Bu film, 1860- 1960 yılları arasında İsviçre'de yüz binlerce yetim çocuğun gerçek hikayelerinden yola çıkarak yapılmış bir uyarlama.

Merhametsizliğin ve kötülüğün başyapıtını bu filmde açık seçik görüyorsunuz.  Çünkü her türlü fiziksel veya cinsel şiddetin insanlık adına utanç verici sahnelerine tanık oluyorsunuz.  Erkek ve kız çocuğundan, yetişkin bir kadına kadar işlenen şiddetin her şekli, en katmerlisi söz konusu.

1789 yılında İsviçre'de 14 yaşın altında olan çocukların fabrikalarda çalışması yasaklanmıştı. Ancak bu yasak çocuk sömürüsü için yeni kapıları ardına kadar açmıştı. 1960'lı yılların başına kadar şehirlerde kurulan çocuk pazarlarında,  dört yaşındaki çocuklar bile, ev ve çiftlik işlerinde çalıştırılmak için bu pazarlarda kiraya verilir ve hatta satışa çıkarılırdı.

1974 yılında yasayla kaldırılsa da kölelik sistemi 1981 yılında kadar tam olarak yasaklanmadı.  Bu uygulama devlete borcu bulunan ya da boşanan çiftlerin, fakir ailelerin çocukları, yetimler, ailesi cezaevinde olan ya da kendisi suç işleyen çocuklar, devlet ve kilise vasıtasıyla, çalıştırılmak üzere başka ailelerin yanına yerleştirilirdi. Bu andan itibaren çocuklar o ailede yaşarlardı. Arayan soran olmaz, cinsel istismara, işkenceye ve tecavüze uğradıklarında kimse onları duymaz, dinlemez, kimse görmez, kimseden yardım alamazdı.

 İsviçre halkının tepkisiz kaldığı bu olaya tepkiler yabancılardan geldi. Bir Rus doktorun, çalıştırıldığı çiftlikte ağır ve yoğun tecavüzlere uğrayan ve bunun sonucunda hayatını kaybeden bir erkek çocuk için resmi rapor hazırlaması bu olaya yükselen  ilk seslerden biridir.

Çocuklarımla birlikte izlediğim bu çizgi film izlerken yüreğimizi titretirdi.Bazen bize umut aşılar, bazen içimizi sızlatır zaman zaman gözpınarlarımızdan taşırdığımız yaşların sebebiydı. Alp dağlarının özgür ruhlu çıplak ayaklı, kırmızı yanaklı küçük kız Heidi.

Karlı dağları, çikolatası, peyniri ile tanıdığımız çoğumuzun hayalini kurduğumuz o eşsiz yeşilliklere, çiftliklere sahip, kartpostallarda gördüğümüz, Alp dağlarıyla tanıdığımız Heidi'nin ülkesi İsviçre. Karanlık bir utanç tablosu Verdingkinder, yani  "çıplak ayaklı çocuklar" yani "köle çocuklar" daha yumuşatarak topluma kabul ettirilen ve toplumun gözünde suç işleyen, boşanan, fakir düşmüş ailelerinden "kurtarılmış çocuklar"dır.

 Bu köle çocuklar sözüm ona devlet koruması ve denetimi altında çiftlik sahibi ailelere verilmekteydi. Bu denetimler olan bitene rüşvet karşılığı göz yuman papazlar tarafından yapılıyordu.

TRT'de de yayınlanan bu hikayenin yaratıcısı Johanna Spyri, 53 yaşındayken yazdığı Heidi yoluyla, 80'lere kadar İsviçre toplumunda konuşulması tabu kabul edilen çıplak ayaklı çocuklar hadisesine dikkat çekmiştir.   Heidi'nin çıplak ayakları aslında İsviçre'nin karanlık tarihine bir göndermedir. Aynı zamanda Heidi, İsviçre'nin toplumsal yapısında erozyon yaratan hatırlanmak istenmeyen bir utancın simgesidir.

Bu film İsviçre'nin karanlık yüzünü gözler önüne seren, insanın içini sızlatan sahnelerle dolu bir filmdi. 3 ödüllü insanlık ayıbını anlatan bu film, bugüne değin bu konu ile ilgili çekilen tek film olma özelliğini taşımaktadır.

Bu filmdeki ailelerin, toplumda kabul görmek için her hafta aksatmadan kiliseye gidip Tanrının kendilerini affetmesi için dua eden, nedense kimseyi affetmeyen, kendilerine emanet edilen çocuklara cinsel taciz, işkence hatta tecavüze varan insanlık dışı muameleler eden bu koruyucu ailelerin utancını İsviçre yıllarca örtmeye çalıştı. 

Filmin gösteriminin ardından kendi başına gelenler hakkında sessiz kalamayan eski köle çocuklar birer birer gazetelere ve televizyonlara konuşarak yetkililerin bu konuda dikkatini çekmek ve İsviçre hükümetinin bu çocuklardan özür dilemeleri gerektiğini defalarca dile getirmişlerdir. Merkez kilise hala sessizliğini koruması manidardır.

 Bu utancın kurbanlarından biri olan 81 yaşındaki Charles Probst'tur. Annesinin köle çocuk olarak çalıştırıldığı çiftlikte tecavüze uğraması sonucu dünyaya geldiğini uzun süre sakladığı gerçekleri yaptığı basın toplantılarında anlatarak bu karanlık dönemi gün yüzüne çıkarmaya çalışmıştır.

Ülkemizde de hâlâ görülen ve çocuğun haklarını ihlal eden küçük yaşta başlık parası için evlendirilen çocuk gelinler, namus ve töre cinayetleri, bekaret kontrolü, eğitimde cinsiyet ayrımcılığı, istismarcı geleneksel uygulamalardan sayılabilir. Bunun yanı sıra savaşın ya da silahlı çatışmaların yoğun olduğu bölgelerde özellikle Ortadoğu da, çocukların birçok hakkı sistemli olarak ihlal edilmekte ve çocuklar istismara uğramaktadırlar.

Ülkemizde yaygın görülen yurtlarda ve eğitim yuvalarında ki istismarların sadece bireysel ve ailevi boyutta değil dinsel, ekonomik,toplumsal, siyasi boyutta da gerçekleştiğini unutmamak gerekir. Böyle durumlarda, yetersiz de olsa uluslararası boyutta çocuklara hukuksal ve yasam hakları bakımından yardım sağlayan Unisef  ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları destek vermektedir.

Heidi aslında bir ülkenin dramıdır. Çocukken izlediğimiz bu filmin gizemini ne yazık ki büyüyünce öğreniyoruz içimiz burkularak.

Kaynak: Evrensel Dergisi.

Yazarın Diğer Yazıları