Ümran Öztürk

Çemberimde gül oya

Ümran Öztürk

Yaşamı sanat biçimi haline getirmek her toplumun harcı değildir. Bu bir birikim, medeniyet, kültür, ruh zenginliği, sınırsız hayal gücü, düşünce inceliği ve yaratıcılık gerektirir. Bunu eğer yaşamımıza dâhil edebiliyorsak bu ruh zenginliğimiz, bu sınırsız hayal gücümüz gelecek nesillere aktarılan kültür miraslarımız haline gelir. Bir cama, bir kilime, bir çoraba, bir ahşaba düşüyorsa duygularımız ve gelenekselleşiyorsa; bu ortak duyuş, ortak hissediştir.

 

Çoğumuzun bir köşede unuttuğumuz, ya da sandıklarda sakladığımız el sanatlarımız yeniden gün yüzüne çıkıp günlük yaşamımıza giriyor ise kültür mirasımız olan bu el işleri yeniden bir ekol oluşturmaya başladı diyebiliriz.

 

Bazı yörelerde adı yemeni, bazılarında tülbent, kimilerinde çember ya da yazma olarak kullanılsa da biz onu bazen iğne, bazen tığ, bazen mekik bazen de pul, boncukla oyalarız. Bu işlemeler duygularımızın yansımalarıyla kullandığımız alana ışıltı ve renk verir.

Kimi zaman gelinleri, kimi zaman efeleri, kimi zaman çeyizleri bezemiş, çoğu zaman annelerimizin,  ninelerimizin vazgeçilmezi olmuştur yemeniler. En makbulleri de estetik ve sabrın öne çıktığı kadınların parmak uçlarında açan tomurcuk misali iğne oyaları ile yapılandır elbette.

 

Bu hünerli parmaklar bazen bir karanfili, bazen çiçek motiflerini bazen de nesnel motifleri getirip konduruveriri yemeninin ucuna. Yapanın maharetini, sabrını sınarken; kullananın da titizliğine, sadeliğine ve duygusuna tanık oluruz.

 

Oyaların Sessiz Dili

Yazma deyip geçmeyin onlar bir zamanların en doğru iletişim aracı, kadınlarımızın sessiz çığlığıymış. Yazmanın rengi ve oyasıyla onlar sessizce haberleşirlermiş. Yani bu yazmalar yemeniler bir anlamda iletişimin sözsüz dili olmuştur. Çünkü bu oyalarda duygular saklıdır. Kiminde sevinç, kiminde elem kiminde, özlem kiminde ise sessiz isyanlar vardır.

Bu nedenle her oyanın dili ayrıdır.  Tüm bu örnekler iletişimin sözsüz dilidir ve her oyanın bir ismi, her motifin bir öyküsü vardır.

 

Gül oyası en beğenilen çiçektir. Aynı zamanda mutluluk habercisidir.  Bir evin gelini hamile olduğunu al renkli güllü oyalarla,  bahtsızlığını da kahverengi oyalarla anlatırmış. Kadın mutluysa bahar çiçekleriyle, mutsuzsa acı biber çiçekleriyle bezenen yemeniler kullanırmış.

 

Karanfil genç gelinlerin ve kadınların çiçeğidir. Sarı karanfilli oyalı yazmalar hasrete, üzüntüye ve özleme dil olurmuş. Nergis umutsuz kadının, badem çiçeği sevdiği gençle evlenemeyecek genç kızın yazmasındaki oyadır.

 

Geçmişle gelecek arasında bir bağ kurmak, geçmiş zamanın ruhunu anlamak gelecek nesillere aktarmak için bu ortak değerlerimize sahip çıkmamız gerekir. Yazmaları, yemenileri her ortamda her kıyafetle rahatlıkla kullanmalıyız. Çünkü özellikle iğne oyalı yazmalar geleneksel olmanın yanı sıra zarif, şık ve gösterişli olmasıyla da varlığını korumaktadır. Bu oyalı yazmaları spor, abiye, klasik her türlü kıyafetlerimizde aksesuar olarak kullanabiliriz.

Bu estetiğini hiçbir zaman yitirmeyen,  analarımızın göz nuru el emeği çeşit çeşit, renk renk oyalı yazmaları, yemenileri gençlerimizin çok sık olmasa da ilgi gösterip kıyafetlerinde aksesuar olarak kullanmaları ile yemenilerin günlük hayatımıza yavaş yavaş girmesine neden olmuştur.

 

Günümüzde çemberimizdeki gül oyaları yaşatmak, gelecek kuşaklara aktarmak için çeyiz sandıklardan gün ışığına çıkarıp modernize ederek günlük hayatımızda daha sık kullanıma koymamız gerekir.

Yazarın Diğer Yazıları