Ümit Kayaçelebi

ERNİS KÖY ENSTİTÜSÜ

Ümit Kayaçelebi

Yıllar evvel Van’a gelip Ernis Köy Enstitüsünde görev yapan Emekli Müzik Öğretmeni Nezir Şener, bakın Van’a nasıl geldiğini ve o yıllarda neler yaptığını anlatıyor:

ERNİS KÖY ENSTİTÜSÜ

Yıl 1948-1949 eğitim öğretim yılı. Okulda bir söylenti çıktı. Van’da yeni bir Köy Enstitüsü kurulacak, buraya 110 gönüllü öğrencinin başvurusu bekleniyor. 1. 2. 3. Sınıflardan öğrenci katılacak. Bu serüven hoşuma gitti. Aynı okulda 2.Sınıf öğrencisi olan ağabeyim Nadir Şener’in de olurunu alarak bu eğitim kervanına ben de katıldım.

Bu gönüllüleri organize eden değerli eğitimci Mustafa Yaldır’ın peşine takılıp, başlangıçta adına “Gülbahçe” dediğimiz, sonradan Muradiye İlçesi’ne bağlı Ernis Köyü yakınındaki bu beldeye, dört günlük otobüs yolculuğundan sonra kavuştuk. Okulumuzun adı Ernis Köy Enstitüsü oldu. Daha önce Rus işgalinde Tersana olarak kurulan bu site, Van Gölü kıyısında, duvarları dalgalarla sevişen, ağaçlıklı 20-30 binadan oluşuyordu. 4 Kasım 1949′da bu rüyalar beldesinin altı yıllık konuğu olarak bu destanı tamamlamaya çalıştım.

Yıllardır yerleşime kapalı kalmış bu Tersane’yi Okul’a dönüştürme çabasıyla ilk olarak fırın ve hamam inşaatına başladık.

29 Kasım 1949 Ernis Köy Enstitüsü’nün kuruluş günü olarak müdürümüz Sayın Mustafa Yaldır tarafından ilan edildi.

İLK KAR

Isınma sorunumuz çözümlenmemişti. 29 Kasım Pazartesi günü rutin törenimizden sonra müdürümüz konuşmasını yaptı ve biraz sonra Ernis İskelesi’ne yanaşacak olan bir teknenin yükü olan odunlarımızı taşımak üzere sınıf öğretmenleriyle birlikte tören yerinden hareket ettik. O güzel heyecanım bir acıyla kursağımda kaldı. Çünkü sınıf arkadaşım Hasan kalenin Badı cıvan Köyünden Muhsin Kurt, ayaklarımın önüne düştü. Onu kucaklayıp yeni kurduğumuz revire taşıdık ama, onu muayene eden doktorumuz ağlıyordu!…Yurt hizmetiyle yola çıkan bu küçük yürek için çok ağladım ve şiirler yazdım, çocuk yüreğimle kutsadım onu.

OKULUN SUYU

Zor geçen bir kıştan sonra taşıma su ile beslendiğimiz okulumuza su yolu çalışmasına başladık. Bilindiği gibi, Kültür derslerinin yanı sıra Tarım, İnşaat, Demircilik, Marangozluk, Sosyal Etkinlikler, Haftalık Sınıf Nöbetçiliği işlevini sürdürüyorduk. Saat gibi çalışan bu genç insanlar gabala (Götürü) iş bölümüyle su yolu çalışmalarına başladık. 20 km uzaklıktan gelecek olan bu su yolu kümelere bölünerek, işini tamamlayan köyüne yıllık izne çıkacaktır.

İLK 17 NİSAN

Biz artık Enstitü ikinci sınıfına geçmiştik. 17 Nisan 1950′de ilk Köy Enstitüleri Kuruluş Bayramını kutladık. Değerli yazar Yaşar Kemal’in de doğduğu köy olan Ernis Köyü’nden okulumuza davul zurna ve köylüler geldi. Coşkulu bir şölenle, kazanlarca et ve pilavlar yenilip halaylar çekildi. Yakın köylerden gelenlerle kan kardeşi olmuştuk sanki.

PIRASA VE LİMON

Kısıtlı ödeneklerle geçinmek zorundaydık. Genç ve enerjik çağını yaşayan gençler olarak kolay doymuyorduk. Buna karşın sık sık tabldotta çıkan pırasayı tüketemiyorduk. Daha doğrusu Pırasa ve Limon yeme alışkanlığımız yoktu. Bu eksikliğimizi saptayan eğitim başımız değerli eğitimci Nazif Balcıoğlu; bir gün yemekhanede bir sandalyenin üstüne çıkıp bize “afiyet olsun” dedikten sonra “beni dinleyin” O anda aşçımızın taşıdığı yıkanmış pırasa ve limonu bize göstererek. “Bu sebzeyi yemeyenlerin vücutça gelişmeyeceğini, sağlıksız, çirkin, yakışıksızlığın yanı sıra çabuk yaşlanıp hatta çocuklarının da aynı kaderi paylaşacağını söylerken öğrencilerin arasında dolaşarak bir yandan da çiğ pırasa ve limonu yiyor, gözlerimizin içine bakarak gülümsüyordu. Çok etkilenmiştik. Ertesi gün çıkan pırasa yemeğinden bakır tabaklarımızda kuş yemi kadar tane bırakmadan hepsini yemiştik. Nazif babayı mutlu etmiştik.

HALK OYUNLARIMIZ

Sosyal etkinliklerin yoğun olduğu okulumuzda müzik yeteneğimi de geliştirme fırsatı buldum. Bu konuda beni destekleyen Müzik Öğretmenim (sonradan opera sanatçısı) Kenan Görgün’ü saygı ve rahmetle anıyorum. Her sabah kahvaltı saati ile ders saatleri arasında (07-08) halk oyunları öğretimi çalışmalarına klarnet çalarak katılırdım. Sıfırın altında -37 derece soğukta bile bu etkinliği sürdürürdük. Çaldığım klarnetin perdelerinde moraran parmaklarımı gören Nazif Balcıoğlu, ağzıyla ellerimi hohlayıp ısıtarak sırtımı okşarken şu sözlerle beni yüreklendirirdi. ”Hadi yavrum Nezir’im. On dakika kaldı, yarın Harmandalı’na geçeceğiz” O gün Artvin halk oyunlarını tamamlamıştık.

SÜRPRİZ KONUKLARIMIZ

Yine bir kış günü Van-Erciş yolunda tipiye tutulan bir kamyondan gelen haberle irkildik. Van’dan Erzurum’a giden bir Tiyatro Kumpanyası’nın yolda mahsur kaldığı haberi geldi. En yakın yerleşim birimi okulumuz olduğu için onları okulumuza taşıdık. İdarecilerimizin konukseverliğiyle bir hafta konuğumuz oldular. Bu topluluk meğer İstanbul’un çok ünlü bir Tiyatro Topluluğu imiş. “Halide Pişkin-İhsan Bakır Tiyatrosu”. Kültürel değerleri en zor koşulda bile en ücra yörelere taşıyan bu insanlara elimizden gelen inceliği esirgemeyen yöneticelerimizin yaptıkları işin, eğitimin bir parçası olduğunu daha sonra anlayacaktım. Okulumuzun yaşam biçimine bayılan bu 10-12 kişilik yüce insan topluluğu bir de oyun sergilediler.

Kendi inşaatımız olan yemekhanemizin sahnesinin bir gün böyle bir topluluğa hizmet vereceğini hiç aklımdan geçirmemiştim. İlk gün oynanan piyesin adı “Arşın Mal Alan” adlı bir Azerbaycan Piyesiydi. İkinci gün “Sürtük” adlı oyunla devleşen Halide Pişkin, bizi İstanbul’la buluşturdu sanki. Daha sonra bizim hazırladığımız Mandolin Orkestrası, Koro ve Halk Oyunlarımızla bir de Namık Kemal’in “Vatan Yahut Silistre” adlı oyununu oynayarak konuklarımızın yüreğini fethettik. Tatvan adlı vapurla onları Erciş’e yolcu ederken, Atatürk meşalesinin ışıkları gölgesinde el sallarken hepimizin gözleri yaşlıydı.

YIKIM

1952 Helsinki Olimpiyatlarını, Enstitü Bahçesindeki bir ağaca monte edilen hoparlörden dinlerdik. Güreşçilerimizin zaferini birlikte alkışladığımız ulusal bilincimize, Demokrat Parti Hükümetinin indirdiği bir büyük darbeyi de aynı hoparlörden dinlemiştik. 1953′te Köy Enstitüleri kapatıldı. Öğretim süresi beş yıl olan Köy Enstitülerinin yerini altı yıllık Öğretmen Okuluna bıraktı. Bu yüzden bizim dönem altı yıllık Öğretmen Okulunun ilk mezunlarıdır.

1953-1954 Öğretim Yılında mezun oldum. Yedi yıl aynı yatakhane, yemekhane, derslik ve iş eğitimi bölümlerinde çalıştığım arkadaşlarımdan ayrılmak beni çok etkiledi. İçim acıdı. Hiçbirisini unutamadım. Bu yazıyı yazdığım yıl 2004. Halen yaşayan sınıf arkadaşlarımla, daha doğrusu yoldaşlarım, kan kardeşlerimle görüşüp, geçmişi anmaktayız.

HİZMETE DEVAM

Mezun olduktan sonra Muradiye İlçesinin Anzaf Köyüne tayin oldum. Fakat daha önce başvuruda bulunduğum Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümünden sınava çağrıldığım için İlkokul Öğretmenliği isteklerimi askıya alıp Ankara’ya gittim. Keman, Piyano, Blokflütle girdiğim sınavı kazanarak üç yıl eğitim öğretimden sonra Müzik Öğretmeni olarak sırasıyla Erzincan lisesi, Bursa Işıklar Askeri lisesi (Yedek Subaylık), Kilis Lisesi, Bursa Atatürk Lisesi, Özel İnal Ertekin İlkokulu, Bursa Anadolu Lisesi, ve son görev yerim Uludağ Üniversitesi Müzik Eğitim Bölümü Öğretim Üyeliğidir.

1973-1988 yıllarında 15 yıl Bursa Ahmet Vefik Paşa Devlet Tiyatrosunda Müzik Direktörlüğü, Sanat Yönetmeni ve Oyuncu olarak çalıştım. Tiyatro bünyesindeki; Feraizci-zade Mehmet Şakir Bey Gençlik Tiyatrosunda Müzik ve Halk Oyunları Öğretim Görevlisi olarak çalıştım. Ayrıca birçok oyunda rol alarak boşluk doldurmaya çalıştım.

Rol aldığım başlıca oyunlar Köroğlu Oyununda “Dağdeviren ve Bukağıkıran”, Çalıkuşu Oyununda “Fransız Gazeteci Pier-Ford”, Evler ve İnsanlar Oyununda “Komiser Cabir”, Türkmen Düğünü Oyununda “Nuri”.

Ankara’da çok sesli müzik derneğince düzenlenen yarışmaya Özel İnal Ertekin Okulu öğrencilerinden oluşturduğum korom ile birincilik aldım. Bir altın plaket, 12 bin TL para ve diploma verdiler. Fransa’da folklör ve koro yarışmalarından ödül, Akbank çok sesli müzik yarışmasından derece ve ödül aldım.

Emekli olduktan sonra Bursa’da kendime ait bir müzik merkezi açtım. Burada öğrencilere hizmet vererek mesleğe olan ilgimi sürdürdüm. Sonrasında İstanbul’a yerleştim. Yüreğimin derinliklerindeki İlkokul Öğretmenliğini de bu dönemde yaşadım. Kızım Aydan Şener’le bazı Televizyon dizilerinde rol aldım. Bunlardan; Küçük Ağa, Samanyolu, Yeniden Doğmak ve Peyami Safa’nın TRT yapımı “Fatih Harbiye”. İstanbul Müzik Öğretmenleri Çok Sesli Korosunda Korist ve Koro Şefi olarak görev aldım. Halen Galatasaray Üniversitesi Müzik Kulübünde öğretmenliğimi sürdürmekteyim.

Biz, onbir kardeşiz. Hepimiz amatörce müzikle ilgilenmekte ve birer enstruman çalmakta. Hatta çoğumuz birer değil beşer. En küçüğümüz İstanbul’da profesyonelce piyanist şantörlük yapıyor.

50 yıllık evliyim. Eşim Ayhan Şener. Bir kızım (Aydan Şener), bir oğlum (Tercan Şener) bir de torunum (Ecem Akbin) var.

 Kaynak: Alıntıdır.

 

Yazarın Diğer Yazıları