Şahin Akçap

Cumhuriyet Gazetesi yazarları

Şahin Akçap

Sakıncalı gazetenin adıydı Cumhuriyet. O'nu yaratanlar da, yazarları da, okuyanları da mimliydi. Ve okuru onu zulasında taşırdı…

Dörde katlanır ve o da yetmez dörde katlanmış adı kırmızı, sayfaları renksiz siyah beyaz gazetenin adı görünmeyecek biçimde ceketin yan cebine konurdu.

Bu saklı gizlilik zaman içinde ağır geldi okuruna. Katlayıp cebine yerleştirmek yerine meydan okumaya başladı. Bir silah gibi taktı cebine hem de kırmızı CUMHURİYET yazısı görünür biçimde.

Hazır geçmişten söz açılmışken anılarla devam etmeliyim.

İlk gençliğimizde Tercüman Gazetesini taşırdı okumayı seven babamız evimize. İçindeki pehlivan tefrikaları, efe öykülerinin yer aldığı o gazeteyi çok çocuklu ailemiz akide şekerden, çikolatadan daha çok severdi. Elin çocukları babalarının elindeki kese kâğıdında getirdiği çereze, yemişe koşarken biz gazeteyi kapmak için koşardık.

Bulmacalarını çözmek yalnızca babamıza aitti. Mahallemizde gazete okuyanın sayısı bir elin parmaklarından az olduğu için bazen biriken gazeteleri mutfak raflarına sermek için sıraya girerdi komşularımız. Annemiz gazeteleri vermeden önce sayfalarını çevirir, çözülmüş bulmacaları gördükten sonra iç rahatlığıyla verirdi.

Gel zaman git zaman içinde yavan geldi Tercüman Gazetesinin haberleri, yorumları. Rauf Tamer, Ahmet Kabaklı, Murat Sertoğlu, Nazlı Ilıcak, Güneri Civaoğlu gibi yazarların düşünceleri dünyaya bakış açımıza yetmemeye başladı.

Devreye Vatan, Demokrat, Politika Gazeteleri girdi. Onlar da yetmedi… En etkilisi Cumhuriyet Gazetesi oldu.

Rahmetli babam:

"Senin gazeten ağır geliyor bana. Hele bulmacalarını çözmek çok zor."Demişti.

İşte o zaman anladım ki gazete okumak bile belli bir bilgi birikimini gerektiriyordu.

Cumhuriyet Gazetesi okur sayısı bu nedenle azdı. Bayilere gelen sayısı da bunu kanıtlıyordu. Halk daha çok renkli sayfaları olan, bol resim içeren ve kitap, ansiklopedi, araba, daire, kap kacak kuponu verenleri tercih ediyordu. Babam her ay mutlaka Tercüman Gazetesine apartman dairesi, araba çekilişiyle ilgili kuponlar gönderiyor ve çekiliş sonucunda da bir şeyler kazanamadığını görünce:

"Bunlar muhakkak anlaşmalı insanlara veriyorlar." Diye öfkeleniyordu. Sonunda anladı ki bu gazetelerin çok satmak için uydurdukları bir yöntemdi. İşte o zaman oturup Tercüman Gazetesine yergi dolu bir mektup yazmış:

"Okurlarınızı aldatmak yakışıksız ve unutmayınız ki güveninizi etkiler."Demişti.

Mektubu etkili olmuş olacak ki bir süre sonra babamızın adına koca bir koli içinde kitaplar gelmişti. Bu armağanlar uzun bir süre onun tesellisi olmuştu. Yine de kupon göndermekten vazgeçmemiş ve sıkça annemize:

"Gazetelerin kuponlarını kesmeden sakın ola kimseye vermeyin."Tembihatı yapmıştı.

Bir gün sormuştu:

"Senin Cumhuriyet Gazetesi neden kupon vermiyor?"

O'na:

"Gazetelerin işlevi okurunu kandırmak, çanak tabak armağan etmek değil. Doğru ve yansız haber sunmak, onları ülkenin ve dünyanın gerçeklerinden haberdar etmektir." Yanıtını vermiştim.

Ses etmemiş, kendi gazetesinin yanına koyduğum Cumhuriyet Gazetesini de okumaya devam etmişti. Yıllarca demokrat ve onun uzantısı Adalet Partisine oy veren babam Cumhuriyet Gazetesinden de etkilenmiş olmalı ki sonunda Bülent Ecevit'in Amerika'ya rest çektiği o müthiş döneminde Atatürk'ün kurduğu partiye ilk kez oy verdiğini söylemişti. Söylerken de:

"Aramızda ha! Sır ha!" Demeyi ihmal etmemişti.

Cumhuriyet Gazetesi ikinci okulumuz gibi oldu.

Rahmetli Uğur Mumcu ve İlhan Selçuk köşe yazılarıyla gerçeklerin ışığı oldu.

Ülkemizde acı çeken yazarların ve uğurlarında hayatlarını verdikleri gazetenin adıdır Cumhuriyet. Okurları da yazarları gibi çok acılar çekmiş, Cumhuriyet okudukları için saldırılara uğramış, polis kayıtlarına:

"Okuduğu gazete o gazete."Diye mimlenmişlerdi.

Cumhuriyet Gazetesi okurları düşünce ve basın özgürlüğüne saygılı okur kitlesidir. Sadece tek bir gazeteyi okumakla sınırlı kalmazlar. Farklı düşünce çizgilerine sahip gazeteleri de okurlar.

Can Dündar ve Erdem Gül'ün bilinen bir gerçeğin haberini yaptıkları için tutuklanmalarında, yazdıkları doğrular için hayatlarından edilen Uğur Mumcu'yu, Ahmet Taner Kışlalı'yı hatırladım.

Cumhuriyet Gazetesi ve özgür basını susturmak isteyenlere o hep söylediğim sözü hatırlatmak isterim:

-AYNALARI KIRANLAR GÜN GELİR YÜZLERİNİ UNUTURLAR.

Basın toplumsal hayatın ve onu yönlendirmeye çalışan siyasilerin şaşmaz aynasıdır. Hatalarını görmek ve özeleştiri yapmak yerine basını susturmaya çalışmak sadece acizliktir.

Diyarbakır'ın orta yeri kan gülü

Söyle bana Bekir'in diyarı söyle!

Söyle bana kahpe kurşunu sıkanların adını!

Ses ver surların çevirdiği kadim kent!

Bu ne hal, bu ne ahvaldir?

Ey Dicle!

Sustur sularının sesini.

Karart gümüş bir dere gibi parlayan yüzünü.

Susma!

Söyle güvercin avlayanlar kim?

Kim tetik düşürür seviye, uzatılmış zeytin dalına?

Ey Diyarbakır kalesi ey!

Saklama duvarlarının ardına kanlı katili!

Sanma ki düşen tektir, tek atımlık mermide.

Düşenin yerinde kan gülü açar.

Diyarbakır'ın orta yeri kan gülü.

Yazarın Diğer Yazıları