Şahin Akçap

Bana kuzum de

Şahin Akçap

Anadolu insanı her yerde aynıdır.
Sevecen, gönlü zengin, sofrası açık…
Uzun ama upuzun bir yolculuktan sonra baharın yazla buluştuğu sabah vakti otobüsümüz bizi Geyve sapağında durup indirmişti.
Yoğun sis sanki bir perde gibi etrafı çepeçevre sarmıştı. Yarı uykulu, mahmur gözlerle yeşilliklerin arasından açılan yola girdiğimizde ilk rastlayan köylüye Geyve'nin Sinirci köyün sormuştuk.
O köyde yaşıyordu çok sevdiğimiz halaoğlumuz Azer ağabey.
Van'da:
"Çocuklar o henüz yeni evli gidip rahatsız etmeyin." Deseler de kafaya koymuştuk biz mutlaka gidip görecektik onu.
Azer ağabeyimiz yol gösterenlerimizdendi. Müzik öğretmeniydi ve dünyaya bakış açısı aydınlıktı. Bize önerdiği sayısız güzel yazarların değerli kitaplarıyla yurdumuza ve dünyaya bakış açımız farklılaşmıştı.
Gün yükselirken yürüdüğümüz yeşil yolda ilk yanımızdan geçen arabaya el kaldırmış ve Sinirci köyüne gittiğimiz söylemiştik.
Küçük bavullarımızla bizi kabul eden araba tam da getirip gideceğimiz adresin önünde indirmişti.
Kapıda karşılayan ve gülümseyen yaşlı kadın bizi içtenlikle eve davet etmiş:
"Kuzularım gelmiş, sefa getirmişler." Diye yol yorgunluğumuzu sanki çekip atmıştı üstümüzden. Kolay değildi. Yirmi dört saati aşan bir sürede menzile erişmiştik. Ayağımızın tozunu Van Gölü havzasından alıp Sakarya nehrinin gürül gürül aktığı yere taşımıştık.
Azer abi ve eşi okullarındaydı. Onları beklerken bir güzel dinlendik. Reyhan teyzenin hamaratlığı bahçede kurulan sofradaki kahvaltıdan sonra bir süre dinlendik.
Reyhan teyzenin oğlu Yaşar bizi Sakarya nehri kıyısında balık tutmaya götürdü. İnanılmaz marifetliydi. Balıklar rast gelmedi ama yol boyunca sıralanmış ağaçlardan dut toplayıp yedik. Karadutlardan ellerimiz, ağzımız koyu kızıla bürünmüştü. Evin avlu kapısından içeri girerken Yaşar annesine şaka yaptı:
"Anne yetiş1 Şeftali çalarken çifteyle vurdular bunları."
Can havliyle koşan Reyhan teyze:
"Seni hınzır kuzularımı ne hale getirmişsin." Diye elinde getirdiği suyla yüzümüzü gözümüzü yıkadı.
Birkaç günlüktü ziyaretimiz. Ama her geçen saniye ve dakikada Reyhan Adalı teyzemiz ve çocukları bir eksiğimiz olmasın diye etrafımızda pervane oldular.
Hele ki:
"Kuzum! Kuzularım!" Derken başımızı dizine koyasımız geliyordu.
Küçük yuvarlak yüzü, elmacık kemikleri gülümserken ortaya çıkan, gözleri sevecenliğin parıltılarıyla bir yakamozu andıran Reyhan teyzeyi hiç unutmadım.
Hani birisi kuzum, kuzucuklarım dese sanki Reyhan teyze koşup gelecek ve ben uzattığı incecik elini öpüp, başıma koyacağım.

Yazarın Diğer Yazıları