Şahin Akçap

Bakın çay neymiş

Şahin Akçap

Rize'de bir haftalık o güzel günleri bir düş gibi hatırlamaya devam ediyorum.

Batum'dan Zihni Derin'in getirip bahçesine ektiği o bitki gün gelmiş Karadeniz'de en uzun kordon boyu olan Rize'nin ve çevre kentlerin geçim kaynağı olmuş.

Çaybaşı Mahallesinde aşağıya doğru bir zümrüt gibi uzayıp giden çay bahçelerinden aşağıya dolanan yoldan müfettiş arkadaşımızın vosvosuyla inerken adeta büyüleniyoruz. Alabildiğine çay yeşil ve son noktada koyu bir mavi gibi parıldayan Karadeniz'in

Öyle kolay değilmiş çay. O bardakta gördüğünüz sihirli içecek bin bir emek ve ardından fabrikalarda özel bir işlem gördükten sonra ulaşıyor tüketiciye.

Üreticicinin koca bezlere sarıp sarmaladığı yeşil ve taze toplanmış çaylar önce toplanma merkezlerindeki eksperlere ulaşıyor, kantarlarda tartılıp kilogramı üreticinin yanında getirdiği küçük defterlere tarih olarak kayıt ediliyor.

Toplanma yerlerini gezerken çay ikram ediyorlar bize. Çay ama ne çay… Dudağınıza dokundurduğunuzda ben çayım diyen, kokusuyla mest eden.

"Şeker var mı?"Diye soran arkadaşımıza uzman aynen şu yanıtı veriyordu:

"Çay şekerle içilmez dostum. Çay saygı duyulan bir içecektir. İçine kattığınız her şey onun doğasını bozar."

Bir diğer uman giriyor söze:

"Hani boğazımız açılan yolda küçük dilimiz var ya? İyi ve doğallığını kaybetmemiş bir çayı yudumladığınızda küçük diliniz uyuşmalıdır. Uyuşmazsa o çay çay değil."

Ve açıklamalar devam ediyor. Çayın ilk budanan ucuna ilk uç yani en kaliteli çay deniyor.

-Biz kıtlamacıyız. Diyorum.

Çayın niteliğinden söz eden uzmanlar gülümsüyor. İlk konuşanı:

"Çayı farklı karışımlarla içiyor insanlarımız. Kimi sizin gibi kıtlamayla kimi kuru üzüm ya da kayısıyla… Bazen süt karıştırılıyor. Ama inanın çay sek içilmeli. Yani içinde hiçbir karışım olmamalı. Bir deneyin ve alışın çayın ne ciddi bir lezzet olduğunu fark edeceksiniz." Diye iddiasını yineliyor.

Geçen gün TRT Kanallarından birinde "Çay ve simitle Vapur yolculuğu" Adlı programa Zahide Yetiş konuk olmuştu. Vapurun içinde sürüp giden programda çay ikramı yapan garsondan çayını alırken:

"Size çayın bir sanat olduğunu anlatayım mı?" Diye soruyor ve anlatmaya başlıyor.

"Rize'de konuk olduğumuz bir sırada teyzenin biri çaya sıradan içecek gibi bakanlara okkalı bir ders verdi. Bana dönerek bak kızım çay aslında hayatın kendisidir. Şu çaydanlık var ya kaynanadır. Hani hep söylenip duran, akıl veren ve yol gösteren. Üstündeki demlikte gelindir. Çaydanlık kaynadıkça üstündeki demlikteki çay gibi demlenir. Kafası bozulsa da kayınvalidesine o fokurtu içinde güzel şeyler öğrenir. Ya kaşık? O kaşıkta görümcedir. Şeker? Şeker de anladığınız gibi yuvanın tatlıları çocuklardır. Çaydanlık fokurdar, demlikte çay demlenir, kaşık karıştırır, içindeki şeker tatlandırır… Ve tabak kimdir? Tabakta kayınpederdir, babadır. Taştı mı toparlayan, taşanın yerlere saçılmasını önleyen ve bardağı, çayı, şekeri, içindeki kaşığı bir arada tutandır. Yani hayat bir bardak çayın etrafında yaşananlardır… Yani çay ciddiyet isteyen en önemli bir sanattır."

Biz ülkenin en Doğusundakiler için de Batısındakiler için de çay bir hayat biçimidir.

Kimi kıtlama içer, kimi şekerli… Kimi demli, kimi açık… Ama çay, kırk yıllık hatırı olan kahve kadar kutsal ve değerlidir.

Bizim ellerde çayın şiiri yazılmıştır. Bardağınızı tabağın içinde yatırmadığınız sürece konuk olduğunuz her yerde çayınız hürmetle dolmaya devam eder.

Afiyet olsun!

Yazarın Diğer Yazıları