Prof. Dr. Ahmet Özer

Türkiye’nin Suriye Politikası ve Kobani

Prof. Dr. Ahmet Özer

Türkiye Kobani saldırısına neden sesssiz

IŞİD çeteleri Rojavanının kalbi sayılan Kobaniyi günlerdir muhasara altında tutarak ağır silahlarla saldırıyor, insanları çoluk çocuk demeden katlediyor, toplu mezarlara göstere göstere insan cesetleri dolduruyor, pornografik biçimde insan boğazları kesiyor, yüzbini bulan insan seli dramatik bir biçimde yerinden yurdundan ediliyor, Türkiye ise susuyor, seyrediyor. Daha dün Mısırdaki bebek için ağlayanlar, Gazze için kükreyenler kendi vatandaşlarının yakın akrabaları, soydaşları katledilirken neden susuyor? İster istemez bu durum sorular sormamaızı gerektiriyor: Acaba Türkiye Rojava kırmızı çizgimizdir, burada özek bir Kürt yapılanmasına izin vermeyiz dediği ve aslında kendilerinin yapamadığını IŞİD yaptığı için mi susuyor? Ya da buradaki PYD üzerinden  PKK’yi güçsüzleştirilerek masaya öyle mi oturmak istiyor? Veya Kerkük- Ceyhan petrol boru hattına alternatif bir boru hattının buradan geçirilebileceği ihtimalini mi ortadan kaldırmaya çalışıyor? IŞİD vursun Kürtler Türkiyeye kaçsın, böyelece bir taşla iki kuş vurayım; bir taraftan Rojavanın demografyasını bozarak, insansızlaştırıp güçsüzleştirirken öbür yandan da dünya kamuoyuna mültecilere kucak açan bir görüntü mü sergilenmek isteniyor? Ya da bunların hepsi.. 49 Rehine pazarlığında bunlar da var mı, varsa ne kadar var, neersinde var nasıl var? Çünkü bu saldırıların rehinelerin serbest bırakıldığı bir zamanda olması manidar değil mi..

Bu soruların cevapları kamuoyuna açıklanmalı, çünkü bu ülkeninin yurtaşları olara,  olup biteni bilmek istiyoruz. Bir demokrasiyi diğer rejimlerden ayıran en temel fark açıklık rejimi olması değil mi? Yeni Türkiye de demokrasi yolunda dört nala ilerlediğene göre! o zaman bunlar neden açıklanmıyor? Üstelik düne kadar rehineler nedeniyle elimiz kolumuz bağlı derken bu gün bu bahane de kalmadığına göre neden hala bir girişimde bulunulmuyor? Hani Türkiye büyük bir devletti, onsuz Ortaduğuda yaprak kımıldamazdı? Bırakın Ortaduğuyu, yaprak kımıldamayı, sınırın üç-beş km ötesinde vahşet dolu katliamalar yaşanıyor. Bu vahşetler yaşanaırken seyirci kalmak bölgesel bir güç olan Türkiyeyele ne kadar bağdaşıyor?

Evet yazarken sorular soruları kovalıyor? Bu soruları uzatmak da mğmkün. Ancak bugünü anlamak bakımından geçmişi kısaca biraz hatırlayalım. Suriye’nin kuzeyinde PKK’ya yakınlığıyla bilinen PYD ile El Kaide bağlantılı El Nusra örgütü arasında şiddetli çatışmalar devam ederken Ankara’da hareketli günler yaşanmış; devletin üst kademesinde zirve üstüne zirve yapılmıştı. PYD konusundaki öngörüleri gerçekleşmeyen Ankara “Her türlü tehdide anında cevap verilecek, herhangi bir terör unsurunun sınır boylarımızda olmasına asla izin vermeyiz’’ demiş, sertlik politikası işe yaramayınca da diyalog kurularak sadakat politikası oluşturulmaya çalışılmıştı. Hatta bir ara çözüm süreci kapsamında diyalog kurduğu Kürt liderler üzerinden PYD’yi kontrol etmeye çalışmış, PYD lideri Salim Müslim Ankaraya davet edilerek bu yöntem işletilmeye çalışılmıştı. Fakat IŞİD saldırıları ortaya çıkınca Türkiye bu politakaya sadık kalmadı. Üstelik bu görüşmenin ardından PYD’nin kurcusu Kürt Yüksek Konseyi üyesi İsa Huso’ya suikast düzenlendi. Bu siksatan sonra PYD lideri Salim Müslim “bizim Türkiye hakkında hala kuşkularımız var” şeklindeki demeçleri basına yansıdı. Ayrıca PYD’ye karşı savaşan İslamcı El Nusrayı desteklediği daha sonra IŞİD’de “her türlü”destek olduğu iddiaları ortalığı kapladı.

IŞİD’e tavır alınmalı, Kürtlere yardım edilmeli

Türkiye bu iddiaları yalanlayacak bir girişimde bulunmadığı gibi IŞİD’de terör örgütü demekten özenle kaçındı, Nato işbirliğini savsakladı, Cidde bildirisini imzalamadı. Peki neden? Acaba şimdi ABD mi rehineleri alıp önüne koydu, “artık bahanen kalmadı, tavrını belirle mi” demek istiyor? Bu süreci doğru anlamak için resmin tamamına bakmak gerekir. Bilindiği üzere dünyanın kalbi bugün için Ortadoğuda atıyor ve dolayısıyla dünyayı dizayn etmek isteyen büyük güçler buraya müdahele ederek bölgeyi şekillendirmek istiyor. Türkiye bu çerçevede bölgsel güç olarak rol almak isterken ABD kürsel bir aktör olarak bölgeyi yeniden şekillendirmek istiyor. Soğuk Savaş döneminde Türkiyeyi bir cephe ülkesi olarak yedeğine alan ve asker üzerinden ülkeyi tahkim eden ABD, 1 Mart 2003tezkeresinden sonra, askeri devreden çıkardı, sivil iktidar üzerinden bu işi yapmaya başladı. Bu noktada ABD Ortadoğudaki hedeflerini gerçekleştirirken AKP de içerdeki iktidarını güçlendirdi. Karşılıklı kazan kazan politikasıyla bugüne kadar gelindi, ama bugün artık AKP’nin  bazı yönelimleri ABD’nin beklentileriyle çelişmeye başlayınca işler değişmeye başladı.

Nitekim Suriye ve Mısır konusunda ABD Türkiyenin tersi bir istikamette durdu.  Mısır politikasında Türkiye iyice yalnız kalırken, Suriyede ise bir türlü işler AKP iktidarının istediği gibi gitmiyor. Irakla da arası iyi değil, İranın durumu ortada. AKP iktidari güçlendikçe aşırı bir özgüvenle AB’den de uzaklaştı, son dönemlerdeki baskıcı tutumu ve yaşam tarzına müdahale sayılacak uygulamalar,“acaba aslına mı rucu ediyor” dedirtmeye başladı.

Kürtler yeni aktör

Yeni bir aktör olarak Ortadoğuda ortaya çıkan Kürtlerin konumu ve tutumu ise genelde batının özelde ABD’nın çıkarlarıyla örtüşüyor. İşte tam da bu noktada geçtiğimiz zor süreçte kazan kazan politkasının yönü ilk defa Kürtlere döndü. Türkiye bu noktada Kürtlerle işbirliği yapması gereirken en iyi dostu olduğunu sandığımız Barzaniyi bile Erbil kuşatmasında yanlız bıraktı? Bir soru da şu olabilir? Acaba IŞİT çeteleri Barzaniye saldırarak Türkiyeyle arasını bozduğu gibi şimdi de Rojavaya saldırarak çözüm sürecini mi bitirmek istiyor? Hal böyleyse Türkiye neden bu oyuna geliyor? İslami duyarlılıklar ülkeninin duyarlılıklarına galebe mi çalıyor?

Türkiye tam bir sırat köprüsünde.. Şark kurnazlığı ile bu süreci yönetemez, netleşmek zorunda.. Yoksa oyunu kaybedecek. Çünkü sürecin ve sistemin önemli müteffiklerinden Mısır güvensiz hale geldi, Türkiyenin tavrı ise çok çelişkili.. Dolayısıyla başka güvenilir mütefiklere ihtiyaç var. Batı bu açığı Ortadoğuda yükselen fundamental islami hareketlere karşı daha seküler olan Kürtlerle kapatmak istiyecektir. Bu da Kürtlerin Rojavada yükselişini destekleyen bir konjoktür sağlıyor. Türkiyenin burayı boğmaya çalışması batıyla ilişkilerini bağması demek.. oysa Kürtlerle işbirliği kurararak bu süreçten kazançlı çıkabilir. Bundan başka barışı, gönenci ve geleceği garantileyen bir yol yok önünde.. Bu bağlamda Türkiyenin Suriye politikasını gözden geçirmenin zamanı çoktan geldi geçiyor bile..

            Nitekim şuanda Türkiyenin sorunlı olduğu Suriye rejiminin devam etmesi ya da etmemeside bu parametrelere bağlı görünüyor. Suriyede bir yanda antiküresel cephede yer alan fundamental suni örgütler, öte tarafta onlara göre  daha seküler görünen baskıcı Baas rejimi var, batı bu noktada sıkışmış durumda. Yukarı tükürse buyık aşağısı sakal misalı..Esad’ın gitmesini olabildiğince geciktirmeye çalışması da bu yüzden.

            Türkiye yol ayrımında

            İşte Ortadoğu’daki bu denklemde şimdi ortaya çıkmakta olan yeni aktör olan Kürtler, başta batı olmak üzere bütün dünyanın dikkatini celbetmiş durumda. Tabi Kürtler sözkonusu olunca Türkiye’nin dikkatini de celbediyor ama ne hikmetse tersi bir zaviyeden. Oysa Türkiye Suriye Kürtlerine böyle düşman bir tarzda yaklaşacağına bir abi rolu ile yaklaşabilir bu onun daha fazla faydasına olur. Nitekim Iraktaki Kürtlere de yıllarca bu yanlış politika uygulandı, kırmızı çizgi denildi, müdahale denildi; şimdi Almanyadan sonra en büyük iş ortağı durumunda. Ama bu arada kaybedilen edildi. Aynı hatayı ikinci kez yapmanın manası yok.

O yüzden Türkiye burada bir yol ayrımında; ya bu süreci doğru okuyarak doğru bir geleceğin şekillenmesinde Ortadoğuda belirleyici bir güç olacak, ya da yanlış okuyarak  ve yanlış yaparak kaybedenler sınıfına dahil olacaktır.Tuhaf olan şu ki Ankara bu kadar sorunlu komşusundan rahatsızlık duymuyor fakat sınırdaşı ve soydaşı olan bir halkın kendini yönetmesini kendi egemenlik hakkına yönelmiş bir tehdit olarak görüyor. Hatta çözüm ve barış sürecini yürüttüğü bir dönemde IŞİD çetelerinin katliamları yokmuş gibi davaranıyor, göz yumuyor. Böyle kendi kendini yanlızlaştıran, kendi vatandaşlarının soydaşlarını yanlız bırakan bu politikadan behemehalvazgeçmeli, en kıssürede bir an bile vakit kaybetmeden IŞİD çeteleri karşısında Kobaniye yardım ederek gereğini yapmalıdır. Çünkü Kobani düşerse  sırada Türkiye olacaktır.. Kobani düşerse Urfa, Antep, Antakya da düşer...’

Yazarın Diğer Yazıları