Prof. Dr. Ahmet Özer

Türkiye'nin ihtiyacı ve gidilen yol

Prof. Dr. Ahmet Özer

Durumu objektif olarak irdelemek ve kavramak için bazı sorular sorarak başlamak istiyorum bu yazıya: 1) Türkiye arafta mı? 2) Yanlışa itiraz etmeyenler de yönetenler kadar suçlu değil mi? (Almanya örneği) 3) Söz gelimi CHP'li birinin seçilme olasılığı yüksek olsaydı AK Partililer bu tasarıya gene de evet der miydi? 4) Yapılan şey 17 kez rutuşlanmış bir anayasaya, 18. kez gene bir rutuşla kısmi bir değiştirme işlemi. Oysa Türkiye'nin ihtiyacı rutuşlarla değişiklik yapmak değil, (çünkü bu zaman ve kaynak kaybı), Türkiyenin ihtiyacı olan şey, yepyeni özgürlükçü bir anayasa yapmaktır. 5) Bu neden yapılmıyor? Hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, demokratik standartların yükseltilmesi, vatandaşı devlet karşısında koruyan bir mantalite bu tasarıda neden yok? 6) Sadece bir kuruma bir kişiye endekselnmilmiş bir yeniden düzenleme ve değişiklik yapmak ne kadar yerinde ve ne kadar doğru? Kaldı ki bu kadar sorunun içinde Türkiyenin tek ihtiyacı bu mu? 7) Ve bu bizi nereye götürür?

 

Türkiye Nerede?

Bir enlem çizin dünya üzerinde Türkiye'nin zengin kuzey ile yoksul güneyin tam ortasında kaldığını görürsünüz . Aynı biçimde bir boylam çizin. Bu kez de Türkiye'nin demokratik batı ile anti demokratik doğunun tam ortasında kaldığını görürsünüz. Yani Türkiye Jeo Stratejik açıdan kritik bir noktada. Bunun, bazılarının söylediği "dış düşman edebiyatı" ile alakası yok. Başka bir şeydir benim söylemek istediğim.

 

Ünlü sosyolog Monteskquieu'nun dedği gibi "coğrafya kaderdir". Napolyon da "Bana coğrafyanızı söyleyin size geleceğinizi söyliyim" demiştir. Buna içinden geçilen zamanın ruhunu da eklemek lazım. Şimdi daha da kritik bir zamandan geçiyoruz, hem siyasi, hem hukuki hem de ekonomik olarak. Bu koşullarda ülkenin nerde duracağı ya da nereye savrulacağı, değişimin yönü, hızı ve niteliğine bağlı. Yani biraz doğuya itilse anti demokratik ülkelerin yanına savrulacak, biraz güneye kaysa gelişmemiş ülkeler kervanına katılacak. Hem ekonomi hem de demokrasi açısından öyle kritik bir noktadayız. Tabi gelişmelere göre tersi de mümkün olabilir.

 

Hukuk ve Ekonomi

Biraz daha açalım meseleyi. Anti demokratik bir hukuk sistemi ile doğuya doğru düşmesi içten bile değilken, hukukun üstünlüğünün inşasi ile gelişmiş demokratik ülkeler ligine katılmak da mümkün.. Sözgelimi Şangay 5'lisine katılmak Türkiye'ye ekonomik olarak bir şey kazandırmayacağı gibi anti demokratik gelişmelere çanak tutar. AB ile de anlamsız bir kavga, Batıya üsten böbürlenmeler bunu daha da hızlandırabilir. Bir de üstüne üstlük kırılgan ekonomiyi ekleyin. Dolar'ın durumu, Türkiye'nin katlanarak artan dış borcu, sabit sermaye yatırımlarının durma noktasına gelmesi, ekonomiyi sarsıyor, işsizliği azdıryor. İhracat deseniz düşüyor, turizm alarm veriyor. Yani hem ekonomik hem de siyasi bakımdan durum iyi görünmüyor. Bu ikisinin üst üste gelmesi tam bir felaket senaryosunun gerçekleşmesi demek. Bir felaket telallığı değil yapmak istediğimiz, bir durum tesbiti yapmak istiyorum. Bu iyi anlaşılmalı.

 

Bunun sosyo-ekonomik ve siyasi açıklaması; Türkiye'nin geri kalmış anti demokratik ülkelerin yanına savrulması demek. Yani gelişmiş ülkeler liginde küme düşmek anlamına gelir. Gelişmiş demokratik batı liginden gelişmemiş diktatörlüklerin yanındaki lige savrulmak. Türkiye insanı için en büyük zül budur. Bu bir tesbit, bir uyarı; önlem almazsak, geç kalırsak demokraside doğu ligine, ekonomide de güney ligine kayabiliriz. Oysa bizim yerimiz çağdaş dünyanın yanı. Diğer bir deyişle kalkınmış ve modern bir ülke olmak. Bunun açılımı laik, demokratik, hukuk devleti demek. İnsan haklarına saygılı olmak, sosyal devletin gereklerini yerine getirmek demek.

 

Halkın Payı

Şu da bir gerçek ki eğer tamamen kötü bir yöne kayılırsa bunun suçu tek başına yönetenlerde ve siyasilerde aranmamalı.. Halk da bu suça teşne olmakta, ortak olmaktadır deme ki. İranlı bilge İbnü'l Mukaffa'nın dediği gibi. "En kötü zaman, yönetenin ve halkın kötülüğünün birleştiği zamandır". Yöneten yapıyor halk ise görmezden geliyorsa, görmek istemiyorsa durum vahim demektir. Değilmi ki Platon 2500 yıl önce "her halk laik olduğu biçimi ile yönetilir" demiştir. Sormak lazım. Almanya'da Nazizimin tek suçlusu Hitler, Göbels ya da Himmler mi? Onları cesaretlendiren, peşinden giden, her yanlışına evet diyenlerin hiç mi suçu yok?

 

Hukuk Konjüktüre Göre Yapılmaz

Bir diğer nokta da şudur: Hükümet bütün hesaplarını 20-30 yıla göre yapıyor, yani sanki hiç iktidardan gitmeyecek ve hep kendileri yönetecek gibi. Ona göre yasa çıkarıyor, hazırlık yapıyorlar. Bu ise demokrasinin ruhuna aykırı. Şu soruyu sormak lazım: Eğer ilk seçimde bir CHP'linin cumhurbaşkanı seçilme ihtimali yüksek olsaydı, yine bu tasarıya gönül rahatlığıyla "evet" oyu verirler miydi? Herkesin elini vicdanına koyarak bu soruyu ona göre cevaplaması lazım.

 

Son söz de şu olsun: Herkesin gelecek kuşaklara borcu var. Bulunduğumuz yerden daha ileri gitmek, bu da laik bir cumhuriyet, özgürlükçü bir demokrasi ve hukukun gerçekten üstün olduğu; herkes için eşit ve adil işlediği bir düzenle mümkündür ancak.

Yazarın Diğer Yazıları