Prof. Dr. Ahmet Özer

Kongreye Giderken AKP ve CHP

Prof. Dr. Ahmet Özer

Önümüzdeki iki hafta içinde, iktidar ve ana muhalefet partilerinin kongresi var. Bu aynı zamnda hem partilerde hem de ülkede yeni ve eskinin mücadelesi olarak adedilebilir. Eskiler iktidarı ne pahasına olursa olsun bırakmak istemiyor. Bu parti içi iktidar da ülke içi iktidar da olabilir. Bunu yaparken vatan millet, sadakat, bağlılık, gelişme, kalkınma, ileri geri, gelecek vs laflarına bolca tanık oluyoruz. Burada esas olan bu geleceğin ne kadarı aslında halkın geleceğidir, ne kadarı halkın geleceği adı altında kendi gelecekleridir? Belli ki  cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan hem partisini, hem iktidarı hemde ülkeyi yönetmek istiyor ve kongereyi de ona göre dizayn etmeye, atamalarını ona göre yapmaya,  söylemelerini  de bunları sağlamaya dönük yapıyor.  Burada iktidar nimetlerini kullanma ona daha yakın olama, ulaşma yarışı var. CHP ise mevcut konumunu muhafaza ediyor. Ancak Kılıçdaroğlunun kongrede yapacağı iş işlemler onu iktidara ne kadar yakınlaştıracak ve ne kadar uzaklaştıracak bu önemli.

AK Parti Davutoğluyla Nereye Gider?

AKP kongresi 27’sinde Erdoğanın istediği biçimde dizayn olacak, Davutoğlu genel başkan ve ardından başbakan olacak; Erdoğan 27 Ağustosta hazırladığı bakanlar kurulu listesini 28 Ağustosta Köşke çıktıktan sonra gene kendisi onaylayacak ve herşey yolunda söylemleri eşliğinde kamuoyu oluşturularak yola devam edilecek. Erdoğan hukuku kendine göre eğip büküyor, bunun hesabını soracak bir güç de şimdilik yok ortada. Kuvvet haktır yaklaşımıyla herşeyi yapan tek adam yönetimi zayıf muhalefet ortamında ne kadar devam edecek? AKP kendine göre bir düzen oluşturdu onu canı istediği gibi sürdürüyor. O nedenle artık AKP ile mücadele iktidar mücadelesi değil, düzen mücadelesidir. AKP’nin  kendine göre oluşturduğu ve anonons ettiği “Yeni Türkiye”si buysa, bu yaşamak istediğimiz Türkiye mi?  AKP Davutoğluyla yeni bir kimlik inşa ediyor. Bu içerde daha çok kutuplaştırıcı, dışarda da yanlızlaştırıcı bir politikadır. Bugün AK Parti’nin Batı’ya meydan okuyuşu geniş bir toplumsal meşruiyet üzerinden değil inşa etmeye soyunduğu bu kimliğine dayanmaktadır.

Türkiye hem dış politikada hem de iç politikada aynı dönemde bir iflasyaşadıysa bunun nedeni; dışarda Arap dünyası ve Ortadoğu’ya, içerde de diğer toplumsal kesimlere üstenci bakışı ve kutuplaştırıcı siyaseti değil miydi? AK Parti, yaşanan bunca ağır travmaya rağmen dış politikada; din olarak İslam, mezhep olarak Sünni, kültürel olarak Osmanlı geçmişini yeniden ihya ve inşa etme hayalinden kurtulamamıştır.Bu politikaların sorumlularından Başbakan Erdoğan Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Başbakan oldu.. Böylesine bir değişim, içerde kutuplaşma ve ayrışmanın; dışarda yalnızlaşmanın devamından başka bir sonuç verir mi? Tabi bunun müsebiblerinden biri de CHP’nin güçlü bir alternatif oluşturmak yerine enerjisini parti içi iktidar didişmelerinde harcaması değil mi?

Kılıçdaroğlu Ne Yapmalı?

CHP 5-6 eylülde bilmem kaçıncı olağanüstü kurultaya gidecek. Hiç kuşkusuz kurultay Kılıçdaroğlu’nun üstünlüğü ile sonuçlanacak. Bunun bir zafere dönüşmesi Türkiye’nin önüne koyacağı programa ve kadrolara bağlı. Sözgelimi, Kılıçdaroğlu bu kez cesaret edip ulusalcılardan kurtularak, partiyi gerçek kimliğine kavuşturabilecek mi? Bu soru aynı zamanda şu demek:  Partiyi budayarak ve aşılayarak büyütecek mi yoksa ne şiş yansın ne kebap diyerek eskiden beri yaptığı gibi denge politikasına devam mı diyecek? Eğer ikinci yolu tutarsa bu CHP’yi zayıf muhalefet sarmalında tutmaya devam edecek demektir. Dolayısıyla kurultayın önemi, bu ikilemi nasıl çözeceğidir, yoksa yeni bir genel başkan seçip seçmeyeceği değildir. Eğer bu sarmal aşılmazsa HDP otomotik olarak ana muhalefete aday konumuna gelecektir. HDP de bundan sonra bir ikilemle karşı karşıya: Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı seçiminde kullandığı dili devam ettirecek mi yoksa bunu bir taktik olarak rafa mı kaldıracak?

Bu anlamda CHP’nin kendine sorular sorması lazım: Otantik olmayan (milliyetten ziyade devlete dayanan) devlet milliyetçisi CHP olmaya devam mı edecek?. Örneğin anayasanın 66. Maddesindeki Türk kelimesinin çıkarılmasına karşı çıkan bir CHP mi olacak? Şeriat tehlikesinden korkup laikliğe sığınan, daha ziyade yerel yönetimlerle konuşlanmış Alevi ağırlıklı bir CHP yetecek mi?. Yeri geldiğinde orduyu, kendine güçlü mütefik hatta garanti olarak görmeye devam mı edecek? Hem ulusalcı hem de solcu olma garabetini birlikte devam ettirecek mi? Yoksa tüm bunları elinin tersiyle itip gerçek bir sosyal demokrat kimliğe mi bürünecek?

Böylece evrensel ilkeleri savunan bir CHP olarak AKP’nin karşısına dikilecek.AKP ile sosyal alanda mücadele etmesi demek AKP’nin ele geçirip kendine göre dönüştürmeye çalıştığı devletle mücadele etmek demektir. O halde artık “devleti kuran parti” söyleminden vazgeçmesi gerekir. Çünkü devleti CHP kurmadı, devleti kuranlar CHP’yi kurdu. O yüzden bu devletin devlet olarak işlediği suçların günahını bugünkü CHP’nin boynunda olamaz. CHP behe mahal bu tarihi bagajdan kurtulurak hafiflemeli ve ileriye doğru hızla yol almalı.

 

Yeni Könjonktür Yeni Şans

Aslında konjonktür buna müsait. Çünkü AKP güçlendikçe devleti demokratileştireceğine kendisi dönüşerek devletleşti ve devleti bütün kurumlarıyla eski(miş)  ideoljısini uygulamak için kullanmaya başladı. Sosyal islamdan Milli Görüşün hedeflerinden olan siyasal islama geri dönüldü. Şimdi artık İstanbulun Fethi, hatta Malazgirt 1071, dünya lideri motosu kullanılıyor. İslamcılar 80’lerde geleceği pazarlıyorlardı, şimdi ise geçmişi pazarlıyorlar. Başbakan geçmiş ile ilgili öyle toz pembe bir tablo çiziyor ki sanki geçmişte hiçbir zülüm-işkence, antidemokratik uygulama, yolsuzluk vs. olmamış. Oysa gelinen noktada görünen o ki; sistem tıkandı, siyaset ise epey kirlenmiş durumda. Güç sahipleri yanlışlarının bile alkışlanmasını istiyorlar. İşte CHP böyle bir ortamında kongreye gidiyor.   Bu onun avantajı. Ancak bu avantaj bir takım ana noktalarda ne dediğine hatta köklü dönüşümler yapmana bağlı. Bir kaçına kısaca değinelim.

Birkaç Anahtar Sözcük

Devlet: Yeni CHP devletçi yapıdan, halkın yanında duran bir yapıya geçecek mi? İdeoloji: Gelenekçil devletçi kimlik yerine, evrensel sosyal demokrat kimlik benimsenecek mi?Hedef: Hedef kitle mağdurlardır, Kürtler, mütedeyinler, varoşlar, aleviler, emekçiler, bütün ezilenlerdir. Tarih: Tarihsel açıdan statükoyu koruyan değil, değişimi savunan bir mantalite lazım. Ekonomi: Somut şartlara uygun serbest piyasa sosyal sentez, Bölüşüm:Sosyal devlet anlayışını hakim kılan bir anlayış olmamalı, (kapitalizm büyümeyi sever ama bölüşümü asla sevmez).Küreselleşme:Küreselleşmeyi sövmek ya da sevmekten ziyade onu anlayan ve onun olanaklarıyla yanlışlarına karşı mücadele eden bir yaklaşım. AB: AKP, AB hedeflerinden vazgeçmiş gibi, yeni CHP Kopenhag kriterlerini ve Maastricht kriterlerini savunmalı. Kürt sorunu: Kürt sorununda üçüncü yolu tercih etmeli. Ne bastırma ne ayrılma, demokrasi içinde bir arada yaşama. Din: İnançlara saygılı laik Türkiye sosyolojisinin ve kültürel geleneğinin yeniden okunması. Kadrolar: Ahbab çavuş ilişkisine göre değil, liyakat ve ehliyete göre seçilmeli. Bunları yapacak mı, yapabilecek mi? Bunları açmalı, programlaştırmalı ve kitlelere güven verici biçimde ulaştırmalı.

Türkiye’ye Çağdaş Sosyal Demokrat Bir Parti Gerek

AKP ezilenlere yukarıdakilerin sahip oldukları olanak ve özgürlükleri vaad etmek yerine, üstte duranların özgürlüklerini kısacağının vaadini vererek alttakileri rahatlatmaya çalışıyor. Sosyal demokrat anlayış ise; mağdurlara, dışlanmışlara, ezilenlere hak, özgürlük ve insanca bir yaşamı vaad etmeli. Hem ekonomik gelişme hem sosyal özgürlüklerin çıtasını yükseltmelidir. Çağdaş sosyal demokrasi din, mezhep ve milliyetler üzerinden politika üretmez.Çağdaş sosyal demokrasi inançlara saygılı olduğu gibi, etnik ve mezhepsel sorunları çözmeye odaklı bir ideolojik kimliktir. AKP din sosuna batırılmış bir liberalizmle epey iş yaptı. Milliyetçiler artık anakronik olan ırk vurgusuyla ülkeyi bölcek kadar sıkıyor. Ulusalcıların milliyetçilerden tek farkı din sosunu ayıklamış olmalarıdır.

Din, Irk, Mezhep Yerine; Demokrasi, İnsan Hakları, Evrensel Değerler

            Din, tarım toplumunun baskın üst yapı kurumunu oluşturur. Bu tür topluluk ve imparatorluklarda toprak esastır. Toprak için yapılan bütün savaşlar din ve mezhep üzerinden yürütülmüştür. Bu feodal düzen aşılıp sanayi toplumuna geçildikten sonra toprağın yerini bu sistemdeki rolü büyük olan Pazar ve hammadde almıştır. Egemenler kapitalist ve emperyalist emellerini gerçekleştirmek ve bu iki unsura ulaşmak bu dönemde ırk ve milliyet unsurlarını kullanmıştır. Diğer bir deyişle bu dönemin bütün savaşları ve çatışmaları Pazar ve hammadde için ancak ırk ve milliyet üzerinden yapılmıştır.

Bu iki dönemler artık aşıldı. Artık feodal ve sanayi dönemi aşıldı yeni bir dönemdeyiz. O halde din, ırk, mezhep yerine demokrasi, insan hakları, evrensel değerler ve sosyal piyasa öne çıkmıştır. Bu dönemin en önemli unsuru bilgi ve onun dayandığı bireydir, toplumdur. O nedenle artık dinin aracı kılındığı, toprak yada milliyetin aracı kılındığı ulus aşılmış, bireyin ve toplumsal taleplerin hakim olduğu evrensel değerler hakimdir. İşte yeni program yeni çalışmalar bunu esas almalı. Geleceğin kapıları bunları esas alacak olanlara açık olacaktır. 

Yazarın Diğer Yazıları