İkram Kali

Sarı ineği vermeyecektiniz

İkram Kali

Kısadan hisse hikâyeler anlamak isteyenler için ders niteliğindedir.

Türkiye’de makam ve mevkileri elde tutabilmek için uzlaşma, anlaşma adı altında verilen tavizleri, popülizmi, istismarı özetleyen meşhur “Sarı İnek”  bu hikâyelerden biridir.

Hikâye şöyle:

Vaktiyle aynı ormanda yaşayan bir aslan ve bir sığır sürüsü varmış. Aslan sürüsünün gözü inek sürüsünde ama inek sürüsü kendini savunacak kadar kalabalık ve güçlüdür. Aslanlar açlıktan yorgun, halsiz, güçsüz kalmışlar. Düşünüp taşınıyorlar; sürü kalabalık ve güçlü saldırırlarsa karşılık bulacakları kesin. Çaba sarf etmeden, enerji harcamadan nasıl karınlarını doyurabilirler, bunun yollarını arıyorlar. Sürekli sığır sürüsüne saldırıyorlar. Sığırlarda bir araya gelip aslanlara karşı birlik olup,  boynuzlarıyla vurdukları aslanları kovarak birkaç sıyrıkla saldırıyı atlatıyorlar.

Gün geçtikçe aslanları bir kaygı almış, gitgide güçten düşmüşler.

“Herhalde bize bu otlağı terk etmek düşüyor” demiş içlerinden biri.

 “Evet” diye tasdik etmiş diğerleri. Nereye gideriz diye düşünürlerken sürünün en çelimsiz, ama kurnaz mı kurnaz aslan söze girmiş.

“Hayır” demiş, “Hiçbir yere gitmiyoruz. Siz bana bırakın, ben hallederim bu işi.”  Kurnaz Aslan yanına bir iki aslanı alarak elinde beyaz bayrak  sığırların yanına yaklaşmış.

Kurnaz Aslan konuşmaya başlamış:

“Biliniz ki biz aslanlar barışçı bir milletiz. Hele sığırlarla hiçbir alıp vermediğimiz olamaz. Size defalarca saldırdık, ama niye biliyor musunuz? Hep o sizin aranızdaki Sarı İnek yüzünden. Onun rengi öyle sizinkiler gibi değil ki. Gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor. Onu gördük mü ne kadar barışsever olduğumuzu unutup size saldırıyoruz ve sürünüze zarar veriyoruz. Yoksa bizim sizinle hiç bir alıp veremediğimiz yok. Onun yüzünden hepiniz zarar görüyorsunuz. Bunların hepsi Sarı ineğin suçu. Verin onu bize, siz kurtulun, biz de barış içinde yaşayalım."

Sığır  heyeti aslanların teklifini değerlendirmiş. Deneyimli bilge öküz ‘hayır vermeyiz, olmaz’ demiş ama kendini kimseye dinletememiş. Günler geçmiş aslanların isteği devam etmiş. Sığır heyeti kurtuluruz düşüncesiyle aslanların isteğini kabul etmiş ve Sarı ineği aslanlara vermiş.

Uzunca bir süre sığır sürüsüne saldıran olmamış. Ama aslanlar sonra gene acıkmış. Aslanların temsilcisi yanına birkaç aslan daha alarak öküzlerin yanına gitmiş.

“Gördünüz ya biz aslanlar ne denli uysal milletiz. Doğru kararınız için sizi bir daha kutlamak isterim. Siz de huzur içindesiniz, biz de. Ne mutlu. Yalnız buraya bunları söylemek için gelmedim. Büyük bir problemimiz var.

 “Ne?” diye sormuş Bilge Öküz.

“Şu sizin Boz İnek” demiş Aslan. “Nereden baksak görünüyor. Gözümüz dönüyor, sürüye saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz. Bir onun suçu yüzünden korkarım hepiniz zarar göreceksiniz. Gelin onu bize verin. Sulh içinde yaşayalım”

Bilge Öküz yine istişare yapmış sürünün diğer öküzleriyle. Yine sadece Bilge Öküz  bu isteğe karşı çıkmış. Ama kimse onu dinlememiş. Hepsi “verelim gitsin, kurtulalım” demişler. Boz ineği sürüden dışlamışlar. Boz İnek çırpına çırpına aslanlara yem olmuş.

Aslanlar gelip istediği ineği istediği zaman alıp gidiyormuş. Artık bir sebep bile söyleme gereği bile duymadan “Verin bize şu öküzü yoksa karışmayız” diyorlarmış. Zavallı sığırların “Hayır” diyebilecek güçleri kalmamış. Hepsi birer birer aslanların pençesinde can vermiş. En sona Bilge Öküz ve birkaç sığır kalmış.

“Ne oldu bize, ne zaman kaybettik bu savaşı kurtlara karşı, oysa ne kadar da güçlüydük?” diye sormuş biri Bilge Öküz’e.

“Biz” demiş Bilge Öküz, “Bu savaşı Sarı ineği verdiğimiz gün kaybettik.”

***

Bu hikâyeyi neden anlattığıma gelince…

Son günlerde Van Büyükşehir Belediyesi ve İpekyolu Belediyesi zabıta ekipleriyle kentin caddeleri, kaldırımları, parkları ve ara sokaklarını yasal olmayan bir şekilde işgal eden semaver çaycıları, ciğer satanlar,  seyyar satıcılara arasında sonu gelmeyen olaylar yaşanıyor.

Zabıta bu kişilere yaptıklarının yanlış ve yasa dışı olduğunu belirterek işgal ettikleri yerleri terk etmeleri uyarmasında bulunuyor. Uyarıları dikkate almayan bu kişiler zabıtalara taşla sopayla organize halde saldırıyor. Kimi seyyar da intihara kalkışıyor. En son Sanat Parkı civarında semaver çayı satan satıcılara müdahale etmek isteyen 9 Zabıta personeli çeşitli yerlerinden yaralanarak hastaneye kaldırıldı.

İpekyolu Belediyesi saldırı sonrası yaptığı açıklamada,“ Yaşanan saldırıda söz konusu kişilerin organize oldukları ve böylesi bir saldırı için önceden hazırlık yaptıkları görülmüştür” ifadelerine yer verdi.

Van Büyükşehir Belediyesi Eş Başkan Mustafa Avcı da, “Biz seyyar satıcılarla toplantı yaptık, zabıta müdahalesi öncesinde seyyar satıcılarla bir araya gelerek ikna etmeye çalıştım. Ancak bir kısım dinledi, bir kısmı parklardan çıkmamaya diretiyor” dedi.

Neden  bu  aşamaya gelindi?

Çünkü, Van Büyükşehir Belediyesi ve İpekyolu Belediyesi Ramazan ayı başında Van’ın kalbi olan Cumhuriyet Caddesini tüm uyarılara rağmen adeta inat edercesine yanlış uygulamayla trafiğe kapatarak seyyarlara, semaver çaycılarına ve cızbızcılara açtı.  Açmakla yetinmedi cadde girişine, “Van Büyükşehir Belediyesi ve İpekyolu Belediyesince Alınan Ortak Karar: Ramazan Süresince Semaver, Cızbız ve Mevsimsel Meyve Satış Alanı -20.00-04.00 saatleri arası”  yazılı pankart astı.

Yasaları uygulamakla, kentte düzeni sağlamakla yükümlü olan belediyeler eliyle yasa dışı bir uygulama popülizm ve oy uğruna açık şekilde teşvik edildi. Verilen bu taviz karşı tarafın iştahını daha bir kabarttı. Belediyeler şimdi yanlışlarını düzeltemiyorlar.

Özetlersek…

Seyyarlara bugün söz dinletemeyen belediyeler Sarı ineği  vermeyecekti.

 

 

Doğruya doğru

Van Belediye Başkanı ve milletvekili olarak görev yapan onlarca isim var. Kimileri toz bıraktı, kimileri iz bıraktı. Vanlılar ve tarih kimlerin kente hizmet yaptığını biliyor. Vanlılar hizmet yapan milletvekillerini ve belediye başkanlarını saygıyla, minnetle anıyor.

28 Mart 2004 Mahalli seçimlerinde Van Belediye Başkanı seçilen Burhan Yenigün’ü seversiniz veya sevmezsiniz ama Yenigün, kimsenin oy uğruna dokunmaya cesaret edemediği kentimizin kronikleşen seyyar satıcı sorunu ve büfe işgalini o dönemde olaysız, gürültüsüz hem de kimseyi mağdur etmeden köklü şekilde çözdü. Ardından semt pazarlarını kurdu. Amaç üzüm yemek olunca sorun çözmekte kolay oluyor.

 

 

Bu mantıkla olmaz

Resmi özel bütün kurum ve kuruluşlarla zorunlu ilişkisi olan belediyeler halka hizmet etmek için varlar. Belediyelerin resmi kurum ve kuruluşlarla araya mesafe koyarak küs kalmaları, kent için bir araya gelmemeleri yanlıştır. HDP’li belediye başkanları ilk düğmeyi küs durarak yanlış iliklediği için yanlış sonuna kadar devam ediyor. Sinerji yaratamayan yönetim anlayışı belediye kurumuna da, çalışanlarına da, kente de, halka da ciddi zararlar veriyor. Kente hizmet etmek, sorunları birlikte çözmek bu şekilde mümkün değil.

Yazarın Diğer Yazıları