İkram Kali

Duvardaki fotoğraf

İkram Kali

Geçmişte şimdiki gibi cep dijital telefonlarıyla istediğiniz kadar fotoğraf çekme şansınız yoktu. Herkesin evinde bulunmayan mekanik fotoğraf makineleriyle veya fotoğrafçılar tarafından çekilen fotoğrafların ruhu renkli kendisi siyah beyazdı.

 Siyah-beyaz fotoğraflar bir dönem fotoğrafçılarda el yordamıyla renklendirilmeye çalışıldı ama olmadı, tutmadı. Fotoğrafta yer alanların renklendirilmiş görüntüleri hercai kadınların boya küpüne dönen makyajlı görüntüsüne dönüşünce bu akım fazla ilgi görmedi. Renkli fotoğraf şehrimizde 1980'li yıllarda yaygınlaşmaya başladı. 

Günümüzde değeri daha iyi anlaşılan düğün, nişan, sünnet, askerlik, okul ve özel zamanlarda çekilmiş fotoğraflarının yer aldığı aile albümleri vardı.  Albümler evlerin hafızası, tarih kutularıydı. Genç kızların erkeklerin ve çocukların fotoğrafları albümde ayrı bir yer tutar, aile büyüklerinin güven veren ihtişamlı fotoğrafları ise özlem ve hüzün kokardı. Özenle saklanan ünlü sanatçıların, artistlerin fotoğrafları albüme hoşluk katardı.

Albümdeki resimler evlerin nadide eserleriydi. Özel misafir geldiğinde veya aile fertleri yakın akrabalar bir araya toplanıp geçmişten söz açtığı keyfili zamanlarda fotoğraflar belge niteliğinde ortaya çıkarılarak anılar eşliğinde elden ele gezdirilerek incelenirdi.  Fotoğraflarda daha önce fark edilmeyen önemli ayrıntılar, kişiler bu vesileyle yakalanır,  garip duruşlara ve bakışlara gülünür,  vefat edenlere hüzün duyulurdu.

Albümlerdeki fotoğrafların yanı sıra evlerin duvarlarına gençler tarafından asılan sanatçı, sporcu posterleri de olurdu. Mesela rahmetli ablam Mustafa Kemal Atatürk'ün kalpaklı resmini evinin duvarından indirmezken rahmetli Cemil Abim ise Fenerbahçe'nin efsane kaptanlarından Cemil Turan'ın çizgili formalı, şortlu ayakta ellerini önde bağlayarak poz verdiği posteri (duvara asılmak üzere basılmış büyük boy resim ya da fotoğraf) salonunun beyaz badanalı kerpiç duvarından uzun yıllar inmedi.  Posteri asan abim duvardaki resimden güç alır mutluk duyardı. Evimizin diğer fertleri de Cemil Turan'a içimizden biri gibi yakınlıkduyardı.  Yıllar boyu Turan ile aramızda sessiz bir iletişim vardı sanki.

Evlerin duvarında yer alan koca resim, poster ise posterdeki kişiye duyulan sevgiyi yansıtırdı.  Bahçıvan Mahallesinde oturan rahmetli dayımız Mecit Hoca (Balak)'ın hanımı rahmetli Şadiye Balak fotoğraf tutkunuydu. Akrabalarının, ahbaplarının, sevdiklerinin fotoğraflarını sevgiyle biriktirir, özenle ceviz çeyiz sandığında saklardı. Albümlerden taşan fotoğrafları zaman ve mekânıyla birilikte bir film ve roman tadında anlatarak geçmişe özlem dolu yolculuk yaptırırdı.

Sediri, sobası, mutfağı, seccadesi, yerdeki sofrası, semaverde içilen çayı, zahiresi,  odunluğu, radyosu, kırtlama şekeri, sadeyağı ile tipik Van evi ve ailesini yansıtan evlerinin oturma odasının duvarında ölene dek indirmedikleri bir poster vardı.   Yıllar içinde kimi zaman oturdukları evlerini ve odalarını değiştirdiler. Ama duvarlarında gördüğüm posterin yerini hiç değiştirmediler. Poster başköşedeki sedirin olduğu duvarda asılı durdu.

Ayrı bir değer ve önem verdikleri posterde tebessüm eden, kravatlı görüntüsüyle merhum Adnan Menderes' yer alıyordu.  Evlerinin bir ferdi gibi onlarca yıl duvarda bulundurdukları poster dayım ve hanımının Menderes'e duydukları derin sevginin ötesinde özlem ifade ediyordu.

27 Mayıs Darbesi'nin ardından 17 Eylül 1961 tarihinde asılarak idam edilen merhum Adnan Menderes, bedenen ve ruhen yaşamıyordu. Lakin çok uzaklarda Van gibi bir şehirde muhacirlik nedeniyle Kerkük'te dünyaya gelen, çocukluğundan itibaren namaz kılıp kuran okuyan, çocuklar, gençlere kuran okumayı öğreten, müezzin olarak okuduğu ezan ve salaları minarelerden duyulan,  gönül gözüyle bakarak kırmadan incitmeden hemde Yunus Emre tadında gönüllere dokunan öğütlerde bulunan, hamam, fırın, mezar taşı, çeşme, mihrap, fayans, ustalığı yaparak hayatı boyunca ölene kadar hep kendi el emeği ile helalinden para kazanarak kula ve pula minnet etmeyen Vanlı Mecit Hoca'nın evinin duvarında asılı fotoğrafta sevgisi yaşıyordu.

Evlerde odanın duvarına hem de başköşesinde öyle herkesin fotoğrafı, posteri asılmaz,  asılmışsa duvar ailenin gönlünü,  resim derin sevgi ve saygıyı ifade eder.

 

Karşıya geçmek

Bazı şeyler birkaç kelimeyle ifade edilir.   Uzun uzadıya anlatmaya gerek kalmaz. Bilen bilir ve arif olan söyleneni anlar.  İstanbul ve İzmir'de günlük koşuşturma içinde "karşıya geçmek" vb. ifadeler çok duyulur.  Karşıya geçmek İstanbul ve İzmir'e ait bir ifadedir.  Karşıya geçmek ifadesinin kaynağı Osmanlı dönemine dayanır. Osmanlı Devleti zamanında İstanbul'da yaşayan birisi için 'karşıya geçmek' ifadesi Avrupa'dan Asya'ya değil, Eminönü'nden Galata'ya geçmek anlamına gelirmiş. Karşıya geçmek günümüz İstanbul'unda Anadolu yakasından Avrupa yakasına, İzmir'de Konak'tan Karşıyaka'ya geçmektir.

Son 10 yıl içinde Edremit ile Tuşba ilçesi Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Zeve Yerleşkesi birleşti ama arada Van Gölü var.  Gece bir uçtan diğer uca ışık huzmesi oluşuyor.  Birleşmeyle birlikte Tuşba ile Edremit arasında gidiş gelişler yoğunlaşınca "karşıya geçmek" ifadesi duyulmaya başlandı.

Tuşba’dan veya Kalecik TOKİ konutlarından Edremit TOKİ konutlarına,  Van YYÜ Zeve Yerleşkesinden Edremit tarafına geçenler  "karşıya geçiyorum- karşıdan geliyorum" diyorlar.  Denizi ve büyükşehri yansıtan bu güzel ifadenin kullanılması dikkatimi çekti.  İstanbul ve İzmir'de 'karşıya geçmek'  çok güzeldir ama Van'da da Tuşba'dan Edremit'e geçmek güzeldir.  Hele birde vapurlar çalışmaya başlarsa o zaman söz yerini daha iyi bulur.

 

Usta geldi gördü gitti

Mesleğimizin duayeni Sabah Gazetesi yazarı, değerli dostum ve ağabeyim Yavuz Donat yarım asırdır geldiği Van'a önceki gün bir kez daha geldi. Gözlemlerde bulunarak Ankara'ya aldığı notlarla dönen Yavuz Abi bugünden itibaren gözlemlerini köşesinde yazmaya başlayacak.

Eline yüreğine sağlık usta…

Yazarın Diğer Yazıları