Ömer Gündüz

Türkiye Cumhuriyeti’nin Garantörleri…

Ömer Gündüz

Cumhuriyet’in bundan 90 yıl önce asil milletimizin canları pahasına ortaya koyduğu büyük fedakarlıklarla kurulduğunu hatırlatmak isterim. Oturduğumuz yumuşak koltuklardan güzel temennilerde bulunmak bizlere hep kolay gelmiştir. Ancak bu vatanın bizlere kolayca emanet edilmediğini bilmemiz gerekmektedir. İman, imkândır. Bu yüce millet sahip olduğu yüksek inanç ile imkansız denileni başarmış, en zor zamanlarda bile tarih yazmayı bilmiştir. Milletimiz hiçbir zaman güce boyun eğmemiş, esaret ve dayatmayı kabul etmemiştir. Türkiye’nin barış ve kardeşlik yurdu olduğu ölçüde Cumhuriyet’in gerçek manasına kavuşacağını bilmeliyiz. Cumhuriyete sahip çıkmak her 29 Ekim'de nutuk atmakla değil; gerçek bağımsızlıkla olur. Ecdadın bize emanet ettiği bu vatanı ekonomisiyle, teknolojisiyle, bağımsızlık ve özgürlükleriyle güçlü ve örnek bir ülke haline getirmekle olur.

            Bu gün Türkiye Cumhuriyeti’nde her beş gençten biri işsizdir. Cumhuriyete sahip çıkmak onları istismar edip, oy kavgası yapmakla değil, gençlere yeni iş sahaları kurmakla olur. Yoksulluğu bitirmekle olur. Tüketen değil, üreten ekonomiye geçmekle olur. Her yıl Cumhuriyet bayramında bas bas bağırarak bizler Türkiye Cumhuriyeti’nin garantörleriyiz, diyenler, keşke Türkiye’nin geleceği konusunda da aynı azmi gösterebilseler. İşsizliğin, açlık ve sefaletin, kan ve gözyaşının olmadığı, insanların barış ve kardeşlik içinde yaşadığı müreffeh bir Türkiye’yi kurma konusunda bu kadar kararlı olabilseler.

 

            Bizler Cumhuriyet’in garantörleriyiz demek, adam kayırmakla, haksızlık ve zulümle, inanç özgürlüklerinin önüne set çekmekle, devletin malı deniz, yemeyen keriz şiarıyla hareket etmekle, benim memurum işini bilir mantığıyla rüşveti mübah görmekle, fakirin hakkını gasbedip; işçinin, emekçinin üç kuruşuna tenezzül etmekle, asgari ücreti bu ülkenin çalışanına reva görmekle, olamaz.

 

            Türkiye Cumhuriyeti’nin garantörlüğü: “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır, diyerek, adaleti tesis etmekle, haksızlık ve zulme karşı direnmek ve hakkı haykırmakla, tüm ülke insanının, inandığı inanç değerlerine göre özgürce bir yaşam tarzını güvence altına almakla, devletin ve milletin 1 kuruşuna dahi tenezzül etmeyerek, benim inancımda bu haram bir kazançtır demekle, “Rüşveti alanda, verende mel'undur” hadisi şerifini kendine yol edinen bir çalışan ve bir vatandaş olmakla, fakirin hakkını alan değil, her daim fakir fukarayı gözetmek ve onların dertleri ile dertlenmekle ancak mümkündür.

            Yoksa kuru kuruya meydanlara çıkıp nutuklar atmak ve ey millet bizler var ya bizler Türkiye Cumhuriyeti’nin yılmaz bekçileriyiz diyerek, insanlarımızı laik-antilaik, kökten dinci, kökten dinsiz, başörtülü-başörtüsüz, Alevi-Sunni, Kürt-Türk, Hanefi-Şafii diyerek gruplara ayırmakla olmaz. Çünkü bu kadim ümmet, tarihte hiç bir vakit kuru gürültüye pabuç bırakmadı ve aslada bırakmayacaktır. Siz teranelerinizle ancak  kendinizi ve sizin gibi kafatasçı olan inanç ve özgürlük düşmanlarını kandırabilirsiniz. Çünkü “Bu milletin asıl gücü, topu, tüfeği, tankı değil; inançlı ve imanlı evlatlarıdır.” Asıl Türkiye Cumhuriyeti’nin garantörleri de bu güzide şahsiyetler ve bu şahsiyetlerin arkasında duran değerler bütünüdür. 

 

Bu ülkeyi bizlere emanet eden tüm şehitlerimizi rahmet ve şükranla anıyor; Onların Milli Mücadele’de ortaya koydukları azim ve cesaret meşalesinin, zaman yolumuzu aydınlatmaya devam etmesini diliyorum.

 

            Selam ve muhabbetle…

Yazarın Diğer Yazıları