Van Gölü İncileri

Van Gölü İncileri

MÜŞTEHİR KARAKAYA’NIN GÖNÜL DÜKKÂNI

TAYYİB ATMACA

Bazı dostlarınız vardır devamlı bir arada olduğunuz ya da uzakta da olsa devamlı yanınızda gezen canınız sıkıldığında aradığınız, derdinizi paylaşarak azalttığınız, sevincinizi paylaşarak çoğalttığınız. Yakınınızdaki dostla devamlı görüşür, ufak tefek gönül kırgınlıklarınız olduğu halde en kısa zaman içerisinde bu kırgınlığı bir an önce ortadan kaldırmak için çaba sarf eder ya da onun bir tebessümü ile rahatlar sanki hiçbir şey olmamış gibi muhabbeti devam ettirirsiniz.

Aslında dostun uzağı yakınından ziyade üzerinde yıllar geçtikçe dostluk köprüsünü ilk inşa ettiğiniz zamanlardaki samimiyetinizden bir eksilme olmamışsa dost odur. Uzakta olsun yakında olsun hiç fark etmez. Müştehir Kararaya ile dostluğumuz Kardelen Dergisi ile başladı. Kardelen Dergisi kapanıp Van’a dönüş yaptığı tarihten bu güne sürüp gidiyor. Müştehir’in İstanbul’da edebiyat camiasında âdeta bir hamal gibi çalıştığını bizzat görmedim ama onun asıl meziyetlerinin Kardelen Dergisini çıkarmaya başladığı zamanlarda ortaya çıktığını biliyorum. Bugün edebiyat dünyasında belli yerlere gelmiş yüzlerce şair yazarın yolu bir şekilde Müştehir Karakaya ile kesişmiştir. Nurettin Durman, Nurullah Genç, Mürsel Sönmez, Süleyman Çelik, Özcan Önlü ve ismini hatırlayamadığım birçok arkadaş ile birlikte Kardelen’i çıkardı. Daha sonraki yıllarda Düş Çınarı, Bir Nokta, Endülüs gibi dergiler de Kardelen’in sürgünlerinden meydana gelen dergiler oldu diyebiliriz.

Müştehir Karakaya Van’a geldikten sonra da boş durmadı. Önce Hazan, ardından da Beyaz Gemi dergilerini çıkardı. Arada başka dergiler de çıkarmış ama onları şimdi hatırlayamadım.

Başka şehirlerden Van’a okumak için gelenlere birinci adres olarak Müştehir Karakaya gösterilirdi. Yine günümüzde edebiyat dünyasında söz sahibi olan şair/yazarların yanı sıra birçok akademisyen de Müştehir Karakaya’nın gönül dükkânına uğramış, onun fikirlerinden beslenmiş ve kendi ayakları üzerinde durmaya başlayıp kendi şehirlerine ya da başka şehirlerde görev yapmaya başladıklarında bile “Müşlehir Abi”lerinden almış oldukları edep ve erkân mallarını hâlâ kullanıyorlar.

Müştehir Karakaya öyle okuyucusu çok olan bir şair/yazar olmak yerine okuyanı az seveni çok, fikirlerinden istifade edilen tabiri caizse Van’ın Fethi Gemuhluoğlu, Nuri Pakdil, Sezai Karakoç’udur. Her şair/yazarın yolu bir şekilde Müştehir Karakaya ile kesişmiştir. O edebiyat dünyasında masaya oturup üstatlık yapmak yerine mutfakta çalışmayı seven, “ben”ini sigara izmariti gibi devamlı ayaklarının altında ezmeye çalışan bir gönül dervişidir. Çok yazan, çok okuyan, aynı zamanda oturduğu zaman ilham perilerini beklemeden irticalen şiirler yazan bir şairdir. Hani badeli âşıklar var ya Müştehir Karakaya’ya badeli şair desek yeridir. Eğer saz çalmayı bilseydi ya da hece şiirine yakın dursaydı irticalen hece şiirleri yazan ve gerekirse âşıklarla değişecek kadar usta bir âşık olabilirdi. Her şairin gayesi bir “hoş sada” bırakmak olduğuna göre. Müştehir Karakaya o hoş sadayı çoktan bıraktı. Bir şairin iyi ya da kötü şair olduğunu kendisinden sonraki zaman gösterecektir. İyi ya da kötü şairden ziyade iyi bir insan olması şairin birinci vazifesidir.

Müştehir Karakaya işte bu birinci vazifesini en iyi yapan şairler arasında yerini alalı çok oldu. Önemli olan da göçtükten sonra bizi hayırla yâd edecek dostlarımız olması değil mi? Allah ona bereketli bir ömür nasip etsin, onun fikirlerinden beslenen yeni nesilleri çoğaltsın vesselam.

GİDİYOR

ARİFE ÖZDEN

Bulutlara yağmurlara yar olup

Sel misali ömrüm akıp gidiyor

Yüreğimin buğusunda kaybolup

Har misali sözün yakıp gidiyor

 

Ay ışığı saçlarında parlayan

Bakışları yıldızları harlayan

Ateşiyle sol yanımı korlayan

Gerdanıma hasret takıp gidiyor

 

Manaları yüklenirken her harfe

Yetmez olur sahifeler tarife

Gizemlerin erenlere, arife

Taş misali yürek bakıp gidiyor

 

Aralayıp kapıları sürura

Heba olup yenilmesin gurura

Çıkıp gelir gerek duymaz destura

Arazilim, canım sıkıp gidiyor.

BİR VAR, VAR

MUSTAFA AYYÜREK

Konuşamaz hale geldim sonunda

zihnim düş kırığıyla dolu

ve elimden düşer hayaller

her biri bin parça biraz eksik, biraz yarım

un ufak olur gerçekler

dilimi söktüm dudaklarımdan

kalbim konuşsun diye göğe astım

parmaklarım uzanır Araf’a

ah! ellerim yoklar göğsümü

 

Zakkum ağacından bir şerbet tattım

çiğ sütle annemin saçları gri beyaz

kalbimde aydınlığın dili yok

her zerresi şifaydı çiğ sütün

zakkumdu şerbetimah edişin yapboz

paramparça gülümsemelerim

 

Hatayı bilirsiniz üzümü şarabı ve sirkeyi

anlattığım, yapboz parçası değil!

bekleyebilir renkler siyah beyaz

yaşamda mevsimler seçkin değil

yenibir gün doğmuş kuşlara

kuşlar ekmek kırıntılarını bulamıyor

mevsim soğuk,  hava ayaz

kuşlar kristalleşmiş cam parçaları

kırılıp dökülüyor gökten avuçlarıma

 

Karanlık ormanda yürüyorum

oysaki çiğ sütte yanan benim!

sakalları yere serpilmiş dedemin

sonra gölge, bir kuş, uğursuzluk sesiyle

bir karga zakkum yemişini verir

insan gülümsemenin diğer adı

adı değişti, ah ediş, soluksuz bir can

artık oh olsun dedi, dili yoktu ağzımın

konuşamaz zihnimde düş parçaları

 

Dilim yok benim, yüreğim kaskatı

karanlık kalbim ellerimde can verdi

yanılmışım oysa anne, baba, kardeş

kalbim karanlık değil yüreğimin dili var

yol var, yoldaş var, can var, canan var

kuytu yol ayrımında patika, coşku var

dili var kalbimin, bir var var… gam yok.

VAR BENİM

MUSTAFA GÜNEŞ

Yaprak düşüp toz olsa

Yağmurlar hep sel olsa

Ovam kışın kar dolsa

İlkbaharım var benim

 

İçte, dışta düşmanım

Vatana akar kanım

Kurban olur bu canım

Türkiyem de var benim

 

Çakallar bakıp dursa

Hainler dolup taşsa

Kanlar sel olup aksa

Çelik göğsüm var benim

 

Fasıklar söz söylese

İnsanlık hep dinlese

Yalan gökte inlese

Bilen Rabbim var benim

 

Kılıçlar hep çekilse

Bıçak gibi bilense

Saplanıp kalbe girse

Çoklu canım var benim

 

Bahar bekler çiçeğim

Lale olsun dileğim

Misk kokuludur evim

Dileklerim var benim

 

Beynimde güzel fikir

Dilimde olsun zikir

Silinsin var olan kir

Böyle duam var benim

 

Yalnız kalsa bedenim

Hakla olurum derim

Hakka kul olmak derdim

Bak Sahibim var benim.

GELİR

İMDAT FAAL

Sırtıma giydiğim aşkın urbası

Yüküm ağır bunu sol yanım bilir

Renksiz olmuş nazlı yârin rüyası

Gözünü kapatmış cennetten gelir

 

Sanki bir huridir, sanki bir melek

Endamında saklı narin kelebek

Ömrüne dua et deme ne gerek

Yolunu kaybetmiş bize mi gelir

 

Rayihası hoştur misk ile amber

Gönlünden kopanı gönlüme gönder

Ömrüm sana olsun döşekle minder

Bilmem kime küsmüş yukardan gelir

 

Yönünü çevirdin yönümden yana

Sebilsin gönlüme hem kana kana

Eğer gideceksen bakma arkana

Gölgen burada kalsın sevesim gelir

 

Şiirime sözsün bedenime göz

Gönlüme dermansın cennetten bir yüz

Seni bana yazmış Mevla’m yüzde yüz

Kısmetim talihim bezenmiş gelir.

NEDEN SEVGİLER KAYIP

VEYSEL ÇAKIR

Ölü bir deniz gibi sanki kalbim atmıyor

Nerelere gittim ben hani bulanım yok mu

Ellerim bomboş kaldı biri gelip tutmuyor

Neredesin mutluluk seni istemem çok mu

 

Neyi eksik ettim de bilinmedi değerim

Neden bir buza döndü bu yaz günü ellerim

Neden bana kokmuyor neye küstü güllerim

Son darbeyi vuracak gelen yeni bir ok mu

 

Paspas ettim gönlümü gururu hiçe sayıp

İsyan eden duyguma kulağımı tıkayıp

Anlamadım bir türlü neden sevgiler kayıp

Ellere aç olanlar bana gelince tok mu

 

Adını gülüm koydum bahtıma gülsün diye

Yokluğu ölüm koydum sonumu bilsin diye

Sel ettim katreleri gelsin de silsin diye

Canı ben taşıyorum yoksa bu sana yük mü.

SES

ÜLVİ ALAKBARZADE

Susmuş bütün sözler

bir Ah! sözüne yaslanmış

Gece sükûttan utanmış

kendini yıldızlığa vurmuş

üşümüş bir ses

 

Sesi üşümüş yapraklar

titriyor iç sesimle birlikte

renkli bağcıklar düğümlenmiş

Yağmurun alın terinde.

BİR AĞITTIR ANADOLU

SERVET ÖZAKAN

Evet bir Ağrı var yüreğimde

İnsanın yüreğini saran bir Ağrı

Hangi bucak hangi yol böyle

Hangi sancı bu kadar zor

Bir ağıttır Anadolu

Bir ağıttır Serhat

 

Gurbettir yollar, yolun uzağı yakını

Büyük hasretlerle işlenir yazmalara

Serhat derler bizim buralara

Ağrının sızının acıların diyarı Serhat

 

Buralara Serhat derler

Annelerin ağıtları duyulur

Ağrı'dan Van'a kokusu gelir dumanın

Serhad derler Doğuya ve acıya

Acıyla bütünleşmiş memleketim

 

Ey Van!

Gözlerden akan yaştan mıdır suyun rengi

Annelerin çığlığı kadar derin suların

Evet bir Ağrı var yüreğimde

İnsanın yüreğini saran bir Ağrı

 

Bir ağıttır Anadolu

Serhat şehri derler ağıtlara

Bir Ağrı var yüreğimde adı Serhat.

Bakmadan Geçme