Van Gölü İncileri

Van Gölü İncileri


SENSİZ OLMAZ 

AYŞE KARADAĞ

Öyle doluyum ki senle

gözlerimden taşıyorsun

yüreğimde kıpırtı

yanağımda dalgır

dudağımdaki gülüşsün

Senin adın sevgi

çoğulumsun, her yürekte yoksun

sızıver şöyle her canlının içine

sen olmazsan

ressam renkleri şaşırır

müzisyen ezgisini kaybeder

yemeği kekremsi düşer aşçının

Sen gizilgücüsün gülen yüzlerin

ben topraksam sen güneş, okşa beni

senden gelsin bin ahlar

yüzler gülsün, uçuşsun kahkahalar

Adın sevgi, sensiz kalemler susar  

şiirler kör kötürüm

hep ağıtla biter ağır romanlar

Avuçlarımda bir nesne olsaydın eğer 

seni tüketenlere bölüştürürdüm

değişirdi pencereleri belki

çiçeği olurdun yoz beyinlerin

Yeni doğanın canı yakılır ya ilk aşısıyla

büyüyünce sevdadan ölmesin diye… 

ilk armağanı sen olsan bebeklerin

doğar doğmaz damarlarına

seni şırınga etsem!

Dünya değişir, insan değişir

evren pespembe…

GERİDE BIRAKILAN

BİRSEN EKER

Sanma ki herşey eskisi gibi kalır

dün de geçti günde hatıralar kalır

gece ışığı söner, uykuya dalarsın

ya rüya olur ya da düşe dalarsın

Harap olur uykuların

bölünür bir yanın

ben olurum, elinde eski fotoğraflarım

Gözlerin dolar aniden

alırsın kalemi dolarsın parmaklarına

bir yanın eksik kalır satırlarda

bir damla göz yaşın düşer satır aralarına

Lâl olur dilin, sızım sızım sızlar için

gizlersin hırsında

hiç bir şey eskisi gibi olmadığını anlarsın

Acı tatlı anılar hiç uğruna

yok oluşunu izlersin

cam kesiği yanlızlığınla baş başa kalırsın

Sessizdir çığlıklar umut ettiklerin

bir de bakmışsın hayal kırıklığı

izini de geride bırakmışsın...

BİR ADAM

EMİRE KARAKOÇ

Kocaman elleri vardı

nasırlıydı avuç içleri

sevgisizlikten hırpalanmış

sesi şiir,  gülüşü huzur,

varlığı umut bir adamdı

Bir adam sevdim

kaşı ve gözü arasında

bir beni vardı şiirden

En güzel ressamın çizdiği

en güzel tabloydu duruşu,

gülümsemesi içinde tutsak kalmış,

hüzün yüzünde yer edinmiş.

GÖÇMEN KUŞLAR

FİKRET ONAY

Göçmen kuşlar misali

ellerimizde tahta bavulla çıktık bir yola

üç gün süren bir yolculuktan sonra

gümrük'te kaybolacak bir eşya gibi

indirdiler Almanya'da

Göçmenlik bir buğulu cam misali dışarıda

adı şudur, şu fabrikanın da işçisi

aha da adresi de budur

diye yazıp yakamıza astılar

belki kaybolur

Bavul bir göçmenin geri dönüş umududur

hep gözümüzün önünde olur

tek tesellimiz gelirken

yanımızda getirdiğimiz bir iki paket çaydır

gerisi de zaten yalandı

Vayy bee; neydi o günler

yine o günlere gitti bir anlığına beyinler

bir iki yıllığına gelipte biraz para

birde traktör parası yapıp dönerim diyenler

ahh bee "arkadaşım" sen de bunlardan biriydin

gurbet acısını bilenler

Kimisine yaradı, kimisine yaramadı

ne aileler aldırmadı, almanya acı vatan tadı

artık akışına bıraktım her şeyi

böyle geçer bir gurbetçinin ömür defteri

"Sonra mı!?"; sonra bir bakarsın bir uçak iner

ailesi gelir tabutunu teslim alır

gülerek heyecanla beklenen o misafir

ağlayarak ağıtlarla karşılanır

kimsesiz gibi bir uçağın kuyruk kısmının deposunda

son yolculuğuna bir eşya gibi gelir

ve omuzlara alınır

Sevdiklerine ülkesine kavuşur

kısaca var yaa gurbet hep yarı ölümdür

bir gurbetçi için; ve gelişi de "son" udur.

VANLIYIZ GARDAŞ

NURAN DEMİRHAN

Van'da dünyaya geldim, Gardaş

Tepebaşı mahallesi oldu yoldaş,

Kehrizde yıkadım elimi, yüzümü

bağlar, bahçalar arkadaşım sırdaş

Horhorda nece tereler topladık

Ayvaları samanlıkta sakladık,

Uşağdık, balaydık bilmeden, Gardaş

Bağlardan elma, armut arakladık

Galaya çıkar seyrederdik Van'ı

Analı kızda kaldı geçmiş anı,

Erek Dağı’nın şahanından, Gardaş

Seyre doyamazsın güzelim Van'ı

Edremit bağında asrik elmalar

Bağlarda yanar, püfler semaverler,

Yemeye doymazsın, bilesin, Gardaş

Bisküvi arası güzelim lokumlar

Menden selam olsun bacı gardaşa

Mangalda patates, yanında maşa

Tuzlamadan yemeyesin ha gardaş

Beştaş, heştik, sırada dokuztaş

Bağlarda ip atlamaya doyamazsın, Gardaş

Nuran der men çizgi, milav oynardım

Uşağken arkadaşlarıma doymazdım

Men Vanlıyam, men Van gızıyam, Gardaş

Bağlardan zeringedek, leylak toplardım

Toprak kaleden bayrağa ulaştık

Men Vanlıyam,  Gardaş.

GÖNÜL

TÜLAY TOK

Ne çiçek açabildik...

ne de hülyalara dalabildik...

Gönül feryad-ı figan

bakanı kör, duyanı sağır

ey bedbaht yolcu

bu yolun, yol değil...

Gönülden gönül'e

giden yolun su/suz çöl...

yanlış yüreğe ekildik

susuzluğumuz bundandır...

Temaşa et eyy nefis,

bahtiyarlık bu değil,

yanlış topraklar da gezme,

açamadan solarsın,

yağlı ilmek takmazlar da,

kurtuluşun ölüm derler...

Seven kalbin hükmünü

verirler de giderler.

3 SAAT

YUSUF AYTEKİN

Karlar eriyince toprak görünür

aşk, insana dertten duvar ördürür

derdi tasası maşuku bürür

gel! aşkın Van’da  durur...

Çayın güzeli şekersiz içilir paşam

gönül kervanı tek sende mi soluk alır

kalbe sual olunmaz ağam

gel! aşkın yolu Tuşba'ya varır...

Deve yükü ağırlığında his taşırım

değeri paha etmez mi sırdaşım

üç saate kadar gelmez yandaşım

gel! aşkın bende kalır yoldaşım

Akıl mı dinlenilir, kalp mi bu uğurda

dövülür yüreğim  Havan'da.

söyle ey can nereyedir bu yol?

aşka varan, gönle bağlı dört kol.

Ne kar kaldı, ne dert paşam

gelmez ama gelir der sol yanım

az durasın, kulak kesil yarene

aşk gelmez dile, mahpus o yâre...

ÖLDÜRÜR MÜ

ZİLAN ÇELİK

 Öldürür mü bu sevda beni

henüz başındayım

yolun bilmiyorum

eşiğim henüz tertemiz ayak izinden

henüz yolum pantolonum

Çizeceğim resmin kağıdı tertemiz

hayallerim dünyam

sana dair herşey tertemiz

söylesene öldürür mü beni bu sevda

Susatır mı bu günlere gecelere

tertemiz hallere

öldürür mü ki

sen içime yeniden

can vermişsen hele.

ESKİ VAN’DA KOMŞULUK -1

ÜMİT KAYAÇELEBİ

Komşuluk eskiden Van da çok önemliydi. Komşuluk akrabalıktan da öte olarak düşünülürdü. Çünkü İnsanların aynı sokakta aynı mahallede ki komşusunun aç yattığı bilinen zamanlardı o günler. Herkes herkesle dost, ahbap,  tanış, herkes herkesle akrabadır adeta. Can kaygısı yok, mal kaygısı yoktur. Alışveriş bile kolaydır. Herkesin sözünün senet olarak kabul edildiği günlerdi o günler.

Kandırmaca hile yoktur insanların aklında. Herkes birbirinden emindir. Acılar ve sevinçler hep beraber paylaşılırdı. Doğanda da beraber ölende de beraber olurlardı.

Eski komşuluk ilişkileri, bu gün maalesef kaybolma noktasına gelmiştir, aynı binanın içerisinde bulunan dairelerde oturan insanlar, birbirlerine selam vermez olmuşlardır, yine maalesef, komşular birbirlerine gidiş geliş yapmaz ve misafir olmaz olmuşlardır.

Eğer komşulardan birisi birkaç gün görünmediği zaman nerde kaldı benim komşum diyerek merak edip kapısı çalınmaz olmuştur. Eski güzel komşuluklar yok olmaya başlamıştır. Oysa yüce dinimiz, komşu haklarına, komşuluk ilişkilerine çok büyük ehemmiyet vermektedir. Bu yüzdendir ki yüce peygamberimiz s.v. komşusu açken tok yatan bizden değil diyerek komşuluk ilişkilerinin önemini belirtmiştir.

Komşunun birisinde bir sıkıntı, bir darlık veya ufak – tefek bir felaket yaşanınca diğer komşular, o komşularına yardım etmek için adeta seferber olurlar, yardımlaşırlar, bölüşürler ve onu katiyen kendi hallerine bırakmış olmazlardı. Bir hastalık, bir cenaze vukuunda yine diğer komşular günlerce o komşularıyla bir ve beraber olurlardı.     Eski komşular. Ne gibi bir ihtiyaçları, sıkıntıları olsa evvel emirde en yakın komşuların kapıları çalınır, o hizmetler onlardan istenirdi. Komşunun ihtiyacına cevap vermek, hizmetini yerine getirmek eski göreneklerimizde çok önemli bir yer tutardı.

Çünkü eski komşuluklarda pişirilen yemekler ve tandır evlerinde yapılan ekmeklerin kokusu komşularda duyulur ve komşu hakkı olur diye birbirlerine az veya çok taze ekmek ve yemek ikram etmek en güzel ve en makul İslami inanç ve adetlerden idi. Komşulardan biri hasta olunca onu günlerce ziyaret ederler, ellerinden geldiğince ona bir şeyler ikram ederlerdi. Çünkü bizlere en yakın dost, akraba, üst komşumuz, yan komşumuz veya alt komşumuz idi. Onlarla berber hayatı paylaşmak ne kadar güzeldi. Oturup konu komşu bir araya gelerek bahçede serin bir yerde semaveri yakıp demli çayları yudumlarken, yanında hediği ve kavurgayı yerken büyüklerin sohbetlerini dinlemekte apayrı bir keyif verirdi bizlere.

 Ben şahsen özlüyorum eski komşulukları, bayramlarda kapı kapı dolaşıp fındık, şeker, harçlık topladığım çocukluk günlerimi. Ben özlüyorum şahsen komşumuzun bizim bahçemizde dut olmadığı için bize dut olanda getirdiği dutları, Seyit efendinin bize gönderdiği o güzelim üzümleri. Dedem hasta olduğu bir gün Hacı Hidayet Efendinin kese kâğıdının içerisinde aldığı bir kilo yafa portakalı hala hatırlıyorum. Refo Dayının uzun kış gecelerinde anlattığı ciroklar (Hikâyeler) hala hatırımdadır. Sobadan çekilen mangalda pişirilen patatesler bize ne hoş gelirdi.7 numara gaz lambasının altında komşularla birlikte akşam ajansını , ‘Arkası yarınları’ dinlemek paylaşılan güzelliklerdi komşularla birlikte.

 O günlerde "Ev alma, komşu al". Sözünün büyük bir önemi vardı. Komşuluk her şeyin başıydı. Evleneceği kızı bile kendi görmeden, komşusuna seçtirirdi. "Komşum uygun gördü ise, neden olmasın derlerdi. O zamanlar her kadının sıkı-fıkı olduğu, bütün sırlarını hiç çekinmeden açtığı muhakkak bir kadın arkadaşı olurdu. Birbirlerine hediyeler verirler; zor günlerinde birbirlerine yardımcı olurlar; birbirlerini başkalarına karşı savunurlardı. Bu öyle bir dostluk idi ki, aralarındaki bu sevginin hiç bitmesini istemedikleri gibi, ölümden sonra da devam etmesini arzuladıkları için birbirlerine isimleri ile hitap etmek yerine, birbirlerini "ahretlik" diye çağırırlardı.          O zamanlar mahallede bilgi ve görgüleri ile ünlenmiş ve genellikle yaşlı kadınlara, mahalle kadınları tarafından büyük saygı gösterilirdi. Herhangi bir sorun veya hastalıkta bilgilerine başvurulur, yardımları istenirdi. Bu kadınlar da yardımlarını hiçbir karşılık beklemeden, fakat büyük bir gurur içinde yerine getirirlerdi. Bu kadınlar, ayrıca karı-koca arasındaki anlaşmazlıklarda bir nevi arabuluculuk yaparlardı.

Bilindiği üzere komşuluk ilişkileri yavaş yavaş ölmekte. İnsanlar birbirlerine karşı yabancılaşmakta. Samimiyetler dip yapmakta ve adeta en yakında olanlar birbirlerinden çok uzakta olmaktadırlar.  Artık aynı apartmanda oturan insanlar bile neredeyse birbirlerini tanımamakta. Küçüklüğümden hatırlarım mahallede bir evde o gün tandır yakılıp ekmek yapılacaksa ve o evinde kevenisi yoksa hemen yan komşu ona yardıma giderdi. Gün evvelinden hamur tutulur ve ertesi gün sabah namazından sonra tandır yakılır ve biri hamuru açarken diğer komşuda elinde mazraka ile ekmeği tandırın kenarına vururdu. Bu arada semaver kaynar içilen demli çayla yorgunluk bir nebze atılırdı. Ve güle oynaya lavaş ekmek, çörek, taptapa ve çöçe yapılır yardım eden komşuya verildiği gibi kim ekmeğin kokusunu almış ise ona da gönderilirdi.

Komşuluk öldü diye başlayıp eski komşulukları yâd edenler pek dertlidir. Onlara göre komşuluk gerçekten öldü: Eskiden böyle miydi canım? Komşuluk kıymetliydi, komşular önemsenirdi, evde yoksak “Komşuya gitmiştir.” denirdi. Bizi komşumuzdan sorarlardı, işin ucunda konu komşuya rezil olmak vardı, hâdiseleri komşudan duyar biz de komşulara haber verirdik.

Vansesi Özel Haber

Bakmadan Geçme